Bayram benim neyime?
Şükran Soner; Çok kısa zamanda ülkemiz insanlarının yaşam, toplumsal sorunlarını kamuoyuna ulaştırmaktan mutluluk duymak gibi bir algı, değer yargılarınız da varsa uzman gazeteci oluverirsiniz.
Bayramları, bayram kutlamalarını çok sevsem de yaşam boyu çok güzel, çok sıcak anılarıma karşın bayramın ilk günlerinin tatlı anıları ile çelişen, öncesi, sonrası günler için içimi buran çok fazla anı birikmiş. Öncelikle gazeteciliğe başlamanın, 1966 yılı sonrası yıllar için, hep çalışıyor olmayı seçmişim. Yakın çevremden çok fazla sevdiğim insanın bayram günlerini cezaevlerinde geçiriyor olmaları ile bağlantılı önceliklerim değişmiş.
Cumhuriyet geleneklerinin en güzellerinden biri olan bayramlaşma kartlarımızdan, gazetemiz özel kart bastırıp hepimize bol bol dağıtılmışken, farklı cezaevlerinde toplu yatanlara kart gönderme öncelik alınca, dışardaki dostlara gönderebilecek ne kart ne de hal kalırdı. Kırgınlık olmasa da hüzünlü olmamak olanaksızdı. Çalışmak galiba en çok bu yüzden iyi gelirdi. Kuşkusuz işkolikler için bayramlarda gazete sayfalarının boşalması, önemli haberlerin güzel çıkabilmesi için bol bol yer kalması cabası.
Şimdiye, bugünlere bakıyorum da gerçekten işkolik, üretimde verimli arkadaşların bayram günlerinde çalışabilme yarışlarının çok başka çarpıcı, acı bir gerçeği daha var. Çok özendikleri Cumhuriyet’te çalışmaya devam edebilmelerinin yaşamsal koşulu, geçinebilme gerçeğinin payı ağır basmakta. Bayram günlerinde çalışarak bayram mesaisi alabilmek, günlük kimi açık gedikleri kapatmaya da yarayacak.
Hiç unutamam 1990 sonrası iflas masasından alınıp yaşatılmaya çalışıldığı o zorlu günlerde de insanları, çok sevdikleri bir işyerinde sevdikleri işi yapabilmenin mutluluğu ile geçinebilme sorunları arasında boğuşup dururlardı. Cumhuriyet’in en çok okurları sayesinde olağandışı bir okul olabilmesi gerçeği cabası. Bütün haber kaynakları görmek istedikleri haberlerin Cumhuriyet’te yer alabilmesi için adeta yarışıp dururlar. Çok kısa zamanda ülkemiz insanlarının yaşam, toplumsal sorunlarını kamuoyuna ulaştırmaktan mutluluk duymak gibi bir algı, değer yargılarınız da varsa uzman gazeteci oluverirsiniz.
***
Cumhuriyet okuldur, yetiştirdiği insanları Babıâliye dağıtmak gibi bir işlevi, görevi de varmış gibidir. Çoğunluk yaşam sorunları ağır bastığı için, Babıâlinin gözünde uzman gazeteci oluvermişlerse, dudak uçuklatan yüksek ücretlerle transfer edilirler. Eskinin “geçinemiyorum” gerekçesinin yerini günümüzde çok daha yalın bir çaresizlik olarak “kiramı ödeyemiyordum” sözü alıverdi bile.
7 Mayıs Cumhuriyet’in kuruluş günü, öncelikli yuvada, yemekli kutlanır, sonrası Babıâliye dağılmış, akılları Cumhuriyet’te kalmış olanların örgütlenmeleri ile akşam, Alman usulü, paylaşımlı paralı ikinci bir kutlama ortamı bulunurdu. İlhan Selçuk Ağabeyimizin kulağıma eğilip “Şükran, amma çok adam harcamışız” diye hayıflanışını unutamam. “Tersinden bakın, Babıâli’de bizimle yürekleri çarpan ne çok adamımız var. Yıkılmayız..” yanıtımın ardından bire bir sohbetler, kucaklaşmalar içinde keyfi yerine gelivermişti..
Bu bayrama giriş koşullarımızın, Cumhuriyet tarihimizin bütününde hiç örneği olmayan boyutlarda ağırlaşmasının sancıları ile milletçe kıvranıyoruz.. Çocukların vazgeçilemez bilinen bayram elbisesinden vazgeçen vazgeçene.. Canlı yayınlarda kimseler kimselerden çekinmeden, gürültüsüz çığlıkları ile haykırıyorlar. İkinci el bayramlık elbise satışları almış başını gidiyor. Çocuklara reklamlarda çok özendirildikleri çikolataların yerine bizlerin çocukluğunun kıymetlisi şekerlemeler ancak alınabiliyor. Bizler bir mendil, bir şekerleme ile, küçücük harçlıklarla mutluluktan uçabilirdik.
Onlar öyle mi! Tepetaklak uçurumdan aşağıya itilmiş gibiler. Büyüklerin ayırabildikleri bayram harçlıkları, verebileceklerini ilan ettikleri şekerlemelerle, yatağının altında bayram giysisini bulamadan uyanmak nasıl bir şey? Bugün için bunu hiç düşünebilen, dert edinen, bir İktidar, Saray erki görebiliyor musunuz?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları