Cinayetler, şiddet; kadını ezen kirli siyasetin bedeli..
Şükran Soner: Kadın eşbaşkanlar içinde, HDP kadrolarının kadına yönelik şiddet, cinayetlere dönük duyarlılıkları Meclis’teki öncül duruşları bilinmez değil.
Hokus pokusla gerçekler değişmiyor.. Meclis’te kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet üzerinden sıkı tartışmalar yaşanıyor.. Günümüz patlamalarında hiç kuşkunuz olmasın, gerçek sorumluluk siyasal İslamcı siyasal akımlar, cemaatler, aşiretler, töreler.. üzerinden erkek egemen kültürün baskın kılınması.. 2002’den günümüze yaşanan tersine, çarpık toplumsal değerlerin beslenmesinde, ister cemaatle, isterse FETÖ’cü darbeciliğin ortaya çıkması sonrası, aynı kültür üzerinden ittifaklarla yürünmesinde yaşanan kadına yönelik şiddet, cinayetler patlaması öyle kolay yenilir yutulur gibi değil..
Kuşkusuz kadın hakları savaşımı üzerinden 1980’ler sonrası tanıklık yapılmış birikimlerle bir köşede sayılamayacak kadar çok başka belirleyici nedenleri de sıralayabiliriz.. Ancak Cumhuriyet kazanımları, kadın hakları öncelikli, iğneyle kuyu kazılmışçasına Atatürk devrimciliği, laiklik, eğitim üzerinden, dünya ölçeğinde öncü adımların kazanımlarını yadsımamak başka.. Siyaset başta, sermaye, üretim ilişkileri içinde, örgütlü savaşımlarla yürünen yollarda yaşanan yalpalamalar, geri adımların gerçeklerini görmek çok başka..
AKP’li kadın bakan ve milletvekillerinin önceki günkü Meclis oturumlarında, siyasetteki deneyimleri ile HDP’li erkek milletvekilinin kadına yönelik taciz, şiddet eylemini fırsat bilerek, siyaseten AKP iktidarlarının, tekadam rejimi üzerinden siyasal İslamcıların ağırlıklı sorumlu oldukları, kadına yönelik şiddet patlamasında fırsat bu fırsat, HDP’lilere dönük izansız sataşmalarını içim burularak izliyordum.. Tıpkı FETÖ’nün siyasal ayağında, PKK suçlamalarında yüzsüzlük içinde üretilen senaryolarla, tüm Türkiye için artık geçerli olmak üzere, suçların CHP, Millet İttifakı cephesinin siyasal partileri ile toplumsal örgütlenmelerini içine almak üzere, demokrasi adına ittifak yapmaya çalışanlara çamur atma adına gerçeklerin tersyüz edilmesinde vicdansız komploların sahnelenmesinde dur durak yok..
Kadın eşbaşkanlar içinde, HDP kadrolarının kadına yönelik şiddet, cinayetlere dönük duyarlılıkları Meclis’teki öncül duruşları bilinmez değil. Suçlular arasına içlerinden bir erkek milletvekili katılınca, istifası yeterli gelmemiş, HDP tüm kadroları ile suskun kalma, geç tepki verme suçlamasının bombardımanında, şirretlik boyutunda çarpıtmalarla aklanmak bu kadar kolay mı?
***
Pınar Selek’in, Doğu - Batı Kadınları Haklar Dayanışması etkinliklerindeydik.. Kürt kökenli siyasal örgütlülükler o zamanlar da aslında siyasal İslam, Sünni İslam yorumları, aşiretlerin de baskılarıyla katlanan boyutlarda kadına yönelik şiddete karşı savaşım vermek zorundaydılar. Kürt siyaseti kadın eşbaşkanlar öncesi, örgüt disiplini içinde siyasi eğitimden geçirilmiş yüzlerle kadın kadrolarını yetiştirmişlerdi..
Gelin görün ki ağalık, aşiret, siyasal İslamcı cemaatlerin topunun birden baskısından kurtulamamış yöresel gerçeklikler içinde, Kürt kökenli siyasetlerin kadına ulaşmada buldukları, eğitilmiş kadın kadroları ile ulaşma formülü içten içe zorlanıyordu. Biz kadınlar bir araya geldiğimizde, şıp diye gerçekten eğitimli, kimlikli bu kadın kadrolarının, siyasetin bir tür “erkek-kadın” yaklaşımında dışlandıklarını görebiliyorduk. Evlenilecek kadınlar, bir-birden fazla her biri en az onar çocuk doğurmak hedefli evlerde kapalıydılar.
Şiddet gören kadının yaşam gibi en masum hakları için adım atabilmesi olanaksızdı.. Cinayete kurban edilmeden korunabilmeleri adına üretebildiğimiz formüllerde, olsa olsa sağlık hizmet binaları içine saklanabilecek, yardımlaşma çözümleri gelebiliyordu. Türkiye ölçeğinde en acımasızı, ensest tacizlerde ise mağdurun büyük kentlere kaçırılıp saklanabilmesi ancak öngörülebiliyordu.
1980’ler sonrası dünya ölçeğinde yaşanan kadın hakları savaşamı patlamasında ülkemizde de elde edilebilmiş sınırlı başarılar uzun soluklu olamamış, ağırlıklı büyük kentlerde sonuç alınabilmiş kadın sığınma evleri, ucuz kirli siyasetin baskılamasıyla hızlı geri adımlarla püskürtülmüştü. Laf aramızda yakın süreçler içinde, siyasal İslamcı kesimde kadının toplumsal, siyasal yaşam, iş yaşamı, eğitim öncelikli, örtünme, türbanla ancak kazanılabilen hakları önceleri artı hanesine bile yazılmıştı..
Erdoğan’ın lider olarak “Türban velev ki bayrak olsun ne çıkar?” çıkışı, çok eskide mi kaldı? Oysa, türbanın inanç alanı içinde kadın özgürlüğü, hakkı olması gerçeği başka, siyasal İslam adına, hangileri olursa olsun, kadına yönelik şiddet, cinayetlerin, aracı olarak üretilen halkaların yumağında ülkemizde yaşanan katilamların patlaması ile hesaplaşabilmek çok başka.. Tekadam rejimi, imza attığı İstanbul Sözleşmesi küçük bir adım, iktidarları sürecinde, ülkenin her köşesinden fışkıran kadın cinayetleri, şiddetin ürkütücü patlamasındaki tüm sorumlulukları ile yüzleşmek zorundadır..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları