Dayanışma kapıları açık ‘Körfez’den kapıların kilitlendiği son depremlere
Şükran Soner;Öncelikle Körfez depreminin yıkıcı boyutlarından doğrudan sorumluluğu olmayan Ecevit hükümetinin, önceki kirli liberal sivil iktidarlar ağırlıklı işlenmiş suçların bedelini ödemek zorunda kaldığı gerçeğini dosdoğru okumak zorundalar.
Saray kaynaklı açıklamalarda nasıl sunulursa sunulsun, somut yaşamdan yansıyanlar, insanlar, tüm canlı kayıpların, yıkımların bütünlüğü içinde, yağma vurgun düzeni ile ödetilmiş, daha da çok ödetilecek bedellerin ağırlığı saklanamıyor. Mızrak çuvala sığmıyor. Bugünlere kadar ödenmiş bedellerin üzerine nokta konulamadan gelecek kuşakların yaşamlarına yansıyacak ağır bedellerin boyutları üzerinden hiçbir hesap tutacağa benzemiyor.. Yaşamı sürdürebilme güdüsü ile var olan canlıların tümü için geçerli, panik, kaygıların beslediği korkularla, önyargılarla kaos yaşanıyor.
Tek adama bağlanmış çarkların döndürülememesi acı gerçeği yetmezmiş gibi, iktidar erkinin işletilebilmesine ilişkin seçilen yollarda bile alınan kararların geçerlilik sürelerinin kalıcılığını unutun, günleri aşabilmesi, bazı uygulamalarda saatlere dayanan ömürlü olabilmeleri örnekleri kalmıyor. En sık karşılaşılan görüntülü haberler içinde, “az hasarlı içinde oturulabilir” kararı olan binaların çarpıcı yıkımlarının görüntülü boyutları, yerle bir olmaları ile yüzleşiliyor.
Depremlerde çok geçerli olan, depremzedelerin ayaktaki binalarından yaşamsal gereksinimleri için verilen izinlerle değerli mal, eşya toplama işlemlerine acil yasaklama konulması zorunluluğu doğuyor. Yeni sarsıntılarda ekmek parası için eşya toplamaya girenler ile mal sahiplerinin kendilerinin ölümlü kayıpları arttıkça kesin resmi yasaklama duyurularının aralıksız yapılması, yeni yeni yasakların konulması kararları çıkıyor.
Gelin görün ki yine görüntülü haberler içinde, bir umut, çok çaresiz insanların, enkaz altında kalmayı göze alarak ölümüne yasakları delme eylemlerine tanıklık ediliyor. Gerçek şu ki yaşananlardan, acılar, kayıplardan bir numaralı sorumlu olanların, insanları çaresiz ortada bıraktıkları, yaşamı sürdürebilmeye ilişkin gerçekler dayanılmaz ağırlıkta. İntihar çırpınışlarını andıran güdülerle, göz göre göre alınan risklerle, “Çocuklar donuyor, çocuklar aç” gibi gerekçelerle, devamı gelen ağır depremler biline biline evlerin içine girenlerin ödemekte oldukları yeni yeni bedellerin görüntülü haberleri ile yüzleşiliyor..
***
Hani bu acıları yaşamamak umudu ile dersler almak zorunda olduğumuzu sandığımız Körfez depremi üzerinden söze girmek zorunda kalan uzmanlarımız, toplumsal kaygılarla söze giren örgütlenmelerimizin sözcüleri giderek daha ağırlıklı olarak kameraların karşısına çıkarılmak zorunda kalınıyorlar ya? Çoğunluk nüfusumuz gelecek yılları yaşayacak gençlerimiz onları ciddi ciddi dinler, olup bitenler üzerinden sonuçlara varmaya çalışırlarsa kendi gelecekleri için çözüm yollarını bulmada yararlanabileceklerinden kuşku duymamalılar..
Öncelikle Körfez depreminin yıkıcı boyutlarından doğrudan sorumluluğu olmayan Ecevit hükümetinin, önceki kirli liberal sivil iktidarlar ağırlıklı işlenmiş suçların bedelini ödemek zorunda kaldığı gerçeğini dosdoğru okumak zorundalar. Gerçekçi tanıklıklar, gelişmeler üzerinden kısaca özetlersek depremlere hazırlıksız yapılarla girilmesi suçlarını zincirleme işlemiş çok sayıda iktidar erklerinin ardından, kimi anlamlı bilimsel gelişmelerle yüzleşmemizin 1970’li yıllardan sonra yaşandığını unutmamalılar. Hiç değilse kerpiç kadar yumuşak, yıkıcı beton inşaatlarımız gerçeği ile yüzleşmiştik. Sağlam beton yapılması, işleme sokulması zorunluluğu yanında, sulu, yumuşak topraklar üzerinde yapılacak binalar için bilimsel teknik zorunlulukları da öğrenmiştik.
Ne yazık ki bilimsel bilgileri yeterli olsa da liberal kirli siyasal çıkarlar ile iktidar varlıklarını özdeşleştirmiş olanlar, bu zorunlu yapılaşma gerçeklerinin uygulamalarını bile bile lades yaptırmamakla, ülkeyi Körfez yıkımı, vurgunu günlerine sürüklemişlerdi. Gelin görün ki en az suçlu olan sivil siyasal hükümet de sonrasında ödenen ekonomik yıkımın eseri olarak 2002 yılında iktidardan düşürülmekle kalmamış, emperyal kirli Körfez savaşı hesaplarında ilaçla yavaştan erkenden ölüme sürüklenmek istenmişti. Yalanlar üzerinden Irak başta bölge ülkelerindeki karşı çıktığı emperyal işgaller sonrasından ortada olduğu üzere, tehdit olmaktan çıkınca da Ecevit’in yaşam ömrünün uzamış olması anlamlı değil mi?
Depremin ekonomik yıkımı üzerinden gelmiş günümüze kadar uzanan iktidar erki kadrolarının hiç değilse söz konusu deneyimlerden dersler çıkarmış olması beklenirken bilimin ortaya koyduğu sayısız gerçeklerin yok sayıldığı yapılaşmalara suç ortaklıkları sorgulanmadan geçilebilir mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları