Değerler adına yaratanlarla tüketenlerin bitmez savaşları
Şükran Soner: Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik gerçekte kuyruklu yalan. Güdülenebilecek, diktatoryal iktidar gücünü besleyecek toplum yapısını, gençleri yetiştirmek asıl amaç.
Bugünkü yazımın başlığının gerçekte “Öğreten öğretmenden öğretemeyen öğretmene” geçişin gündemi olmasını istemiş; yollarda, hele de sabahları uyandığımda ilk aklıma gelenlerle, içerik üzerinden paylaşabileceklerimi bile seçmiştim.
Günümüzün öğretmenlerinin öğretemez konuma düşmelerinin ilk göze batan tablosunda elbette atanamayan öğretmenlerimiz var. Arkası her ile, dahası ilçelere bile sayısız üniversite devşirmenin sorunları ile, sonuçlarıyla gelebilir. Rektörlerinden başlayarak bilim terazisinin değil, torpilin, yandaşlığın işlediği atamaların sonuçlarıyla gelinen acıklı tablonun örnekeri verilebilir.
Bilimin yüz akı kadroların giderek yoksunlaşması, çoğunluk üniversite, fakültelerde parmakla sayılabilir ölçeklerde azalmaları yetmezmiş gibi. Nitelikli bilimsel çalışmalara kapıların kapatılması, yandaşlık, torpil, kirlilik üzerinden koruma, kollamaların sonuçları ile, virüs salgını ile gelen üst üste yanlış kararlar yetersizlik, yetkinsizliklerin eklemlenmesinde eğitimin üniversitelerden ortaöğretime, ilköğretim ile öncesi çocukların yetiştirilmesinde dünya çapında yaşanmakta olunan sorunların, ülkemize katlanmış olumsuzluklar, geriye, dibe çekmeler olarak yaşanması..
Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik gerçekte kuyruklu yalan. Güdülenebilecek, diktatoryal iktidar gücünü besleyecek toplum yapısını, gençleri yetiştirmek asıl amaç. Cumhuriyet devrimlerinin eğitim yolu ile ülkemize, genç kuşaklara ulaştırılması ne kadarı ile devrimci bir eğitim seferberliği, başarıya ulaştırılabilmesi için değerler yaratmada başarılı olmuş ise.. Karşıdevrim yaratma, hele de başta siyasal İslam, inançlar, kimlikler, aşiretler, ağalık düzenlerinden yürünerek toplumun geriye çekilmesi çabalarında da hiç dur durak denilmemiş.
***
İşte tam da bu noktadan bugünkü başlığıma aldığım; “Yaratanlarla tüketenler arasındaki değerler adına savaşlar” gündemine hafta içinde beni etkilemiş iki özel geçiş yapmak istiyorum..
Yaşam çizgisini yakından izleyebildiğim, insani değerler üzerinden güçlü savaşımına tanıklık edebildiğim Hasan Fehmi Güneş’i yakın yıllarda çok görememiş olmam, ölüm haberi ile içimin bir yanının sızlamasına engel değil.
Okura belki çok satır arası gibi gelebilir, bence çok özel ve çok anlamlı. 12 Mart darbesi ile toplumun tüm devrimci kurumlarının, örgütlenmelerinin Atatürk’ün laik Cumhuriyet devrimcilik başarılarının gücü üzerine, 27 Mayıs Anayasası ile gelen çağdaş düşünceden başlayan, toplumsal yaşamın her alanına uzanan gerçek özgürlükçü örgütlenme katkılarına içinde yaşarken daha azı gibi gelen ağır darbeler indirilmişti. Bugünkü aklımla 12 Mart operasyonlarının ülkemizin devrimci dinamik, birikimlerine indirilmiş darbeleri algılayabildiğimiz çok üzerinde yaşatılmıştı. 12 Eylül’ü daha ağır algılamamıza yol açan, en zoru olan sendikal birikime daha ağır darbe vurabilmesi ile daha kitlesel operasyonların, işkencelerin yaşatılabilmiş olmasıydı.
Hasan Fehmi Güneş’in gerçekçi devrimci kimliği ile siyaset içindeki duruşları çok uzun etkin yılları kapsar. Bireysel çıkarların ötesinde kimliği, ahlaklı duruşu ile DİSK’in 12 Eylül yargılamalarında gösterdiği hukukçu olarak savunmada yer alışındaki duyarlılığı çok canlı belleğimde. Geceleri bina kapalı olduğu için arkadaşının yazıhanesinde buz gibi odada yatmayı seçmiş olarak, savunmada üstüne düşen görevleri yapması, onurlu, ince olduğu kadar anlamlı. Uğur Mumcu ile kaynak, duruş üzerinden katkıları sınırsız.. Işıklar içinde yatsın..
İkinci güncel benim için çok değerli duruş Genco Erkal’ın, gerçek büyük tiyatrocu, sanatçı kimliği yanında, yüreği ile savunmasını önce dünkü gazetemizin haberinden özet olarak, sonra da sitesinden ulaşabilirsiniz. Birkez daha önünde saygıyla, özenerek şapka çıkarmalıyız..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları