Egemenliğin, millet ile Meclis arasında tahterevalli ilişkisi
Şükran Soner; En çarpıcı gerçekliğimiz ise sandığa gidecek seçmen ile ülkedeki tüm canlılar, doğa için bile yıkım olan bir yoksullaşma, yoksunlaşmadan kurtulabilmenin başkaca bir çıkış yolunun görülememesi.
Çocukları parklarda tahterevalliye bindirmiş olanlar, öncelikle küçük yaşlardaki çocukları düşürmemek için, bilgiye dayalı olmadan şaşmaz kuralı refleksleriyle öğreniverirler. Çocukları yaralamadan berelemeden tahterevallide oynatabilmenin başkaca yolu yoktur. Karşılıklı oturtulmuş iki çocuktan ağırlığı hafif kalandan yana destek atma zorunluluğu vardır.
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Söylev’inden başlayan, yeri geldiğinde her konu üzerinden yaptığı açıklamalarda, Gazi Meclis’in açılışının başarılması sonrası devrimlerin bütünlüğü içinde atılan her adımla, halkın egemenliğine giden yolların önünün açılışının satır başlarını çizmeye de özen göstermiştir.
Ulusal, evrensel, kirli çıkar içindeki güçlerin, hiç sönmeyen Mustafa Kemal Atatürk’ün, devrimci kimliğine dönük kin, öfkelerinin tek nedeni bu olmalı. Doğrusu güncel gelişmeler içinde, beyinlerimizin içine ahtapot gibi sokulan algı çarpıtmalarının tuzaklarıyla gerçeklerin görülmesi giderek zolaşıyor gibi olsa da Aydınlanmacılığın, devrimciliğin pusulası hiç şaşmaz.. Günümüz dünyasında çırçıplak diktatörlüklerin sayısının çok az olması elbette rastlantı değil. Kuzey Kore, kimi Afrika ülkelerinde hâlâ geçerli olabilen modeller sınırlı. Çoğu diktatörlükler, insan hakları katliamları, sandıklar, seçimler var olarak sınırsız olmasa da uzun süreli ayakta tutulabiliyor.
Felsefe, toplumbilim alanlarının tümü üzerinden gerçeklere ayna tutulduğunda, insan hakları gasplarında en etkin araçların başında alt kimliklerin kullanılması var. Dinler, aşiretler, tarikatlar üzerinden kör inançların kullanılması ile toplumları binlerce yıl geriye çekebilmenin örnekleri çoğunlukta. Nasıl çıkılır karanlıklardan aydınlığa? Cumhuriyetin en zorlu koşullardaki dünyada bir örneği yaşanmamış başarılarının, kirli iç-dış odaklı çıkarcılarının hedef tahtası olması doğal değil mi? Nerelerden vurulduğumuza, darbe yediğimize bakmaktan başkaca çıkış yollarımız olabilir mi?
Çok az zaman kalmış seçimlere, sandığa giderken, elbette ülkemizin Cumhuriyet tarihi içindeki gelişmelerine ağırlık vererek, paralel dünyayı anlamaya çalışarak, son dönemeçten günümüze olanlara öncelik vermek kaçınılmaz. 2002’de hızlı bir dönüşle milli görüşten koparak Fethullah Gülen cemaati ile ittifak yapan Erdoğan liderliğindeki hükümetlerle yönetildik.
15 Temmuz’da emperyal kokusu ağır, geleneksel liberal iktidarların düşürülmesinde işlerinin bittiği, zamanının geldiği düşünülüp hep yapıldığı üzere düşürülmeleri gündeme girdi. Fethullah Gülen’in içinden, FETÖ ruhu açığa çıkınca, darbenin gerçeğinde toplumsal ortak tepkilerle, özünde Cumhuriyet değerlerinin birikim, deneyimleri ağırlıklı, Meclis’le ile birlikte, o kısacık zaman diliminde sokaklarda yeşeren toplumsal direnişlerin onurlu örnekleri verildi. Elbette dünyada Amerika odaklı tek kutuplu dünya düzeninden, çok kutuplu dünya düzenine geçişin etkileri de görüldü.
Erdoğan liderliğindeki Suriye politikalarına karşı durmuş Rusya, oralardaki gelişmelerde zorlanırken Türkiye toprakları içindeki yeni bir iç savaşı göze alamamış olmalı ki Cumhuriyetin kurtuluş-kuruluş tarihleri süreçlerinin daha sınırlı bir yaklaşımı ile olumlu destek verdi. Açıkçası Anadolu toprakları içindeki çatışma ortamına karşı duruş sergiledi. Amerika ağırlıklı desteklenmiş FETÖ’cü darbe kaybetti. Gelin görün ki Gülen ortaklığında getirilmiş ucube başkanlık rejimi yetkilerinin bu kez Meclis’in işleyişini ortadan kaldıran bir tek adam rejimi, kararnamelerle yönetim modeline açılışına ortam yarattı.
Geldiğimiz noktada iki köklü ayrı ittifak içinde seçime gidilirken siyasetin ittifaklarında, farklı bir dağılım söz konusu. Millet İttifakı’na geçmiş, eski Cumhur İttifakı’ndan siyasetçileri kimileri çok ciddiye almak istemeseler de ortada çok çıplak bir demokrasi ayrımı ile oluşmuş iki cephe ve ittifaklarla yüz yüzeyiz. Kökten ayrım evrensel değerleri ile insan hakları, demokrasi, hak-hukuk düzeni, Meclis’in işlerliğinin yeniden kazandırılması ülkenin ucube tek adam rejiminden kurtarılması. En çarpıcı gerçekliğimiz ise sandığa gidecek seçmen ile ülkedeki tüm canlılar, doğa için bile yıkım olan bir yoksullaşma, yoksunlaşmadan kurtulabilmenin başkaca bir çıkış yolunun görülememesi..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları