Eninde sonunda üstünlerin hukukuna boyun eğilmeyecek
Şükran Soner; Yine de demokrasi, hukuk devleti sorumluluklarını etik değerleri ile yürekten duyabilme yetilerini yitimemiş, hukukçularımızın savaşımlarına, bir şeyler yapabilme direngenliklerine güven duymalıyız..
Cumhuriyet okuru o kadar eski yıllarını bilemez.. İpek Özbey inanmayacaksınız ama daha lise yıllarından bu yana, bizim gazetecilik dilimizle “zehir hafiye olması kaçınılmaz bir gazetecilik örneğini verecek ölçeklerde, arı gibi çalışkan, haber kokusunu alan” bir genç gazeteciydi. Kulakları çınlasın, şimdilerde İzmit’te evinde köşesine çekilmiş, çok ama çok gençlik yıllarından kendisi de zehir hafiye Tanju Cılızoğlu’nun usta çırak ilişkileri içinde yetiştirmesiydi..
Eskiler Tanju Cılızoğlu’nu, efsane gazete Akşam’dan hatırlayacaklardır. Haber kokusu, coşkusunu hiç yitirmeden yakın tarihlere kadar, bu kez Kocaeli ölçeklerinde de olsa, zehir hafiye gibi çalışmaktan hiç vazgeçmedi. En son yerel seçimler bağlantılı seçim tarama bölgem olunca, kestirmeden bir telefonla yardım istemiştim. Sayesinde gerçekten çok anlamlı emeği ve katıklarıyla, seçim sonuçlarının bölgedeki çok canlı, gerçekçi havasını verebilecek verilerle dolu bir sayfa hazırlayabilmiştik. Herkese hiç gocunmadan, gazetecilik etiği, değerleri ile yardım etmeye hazır ve nazır bir ismi yeni kuşakların da duymasını istedim..
Meslek örgütlerimiz, duayenlerimiz arasında yakından bilindiği üzere her dönem etik değerleri, coşkusu ile koşturmaktan hiç vazgeçmediği için, İpek Özbey’i yetiştirmiş olması bahane, tüm emek verdikleri, dostluğunu esirgemedikleri adına uzaktan bir selam çakmak, bir kez daha sevgilerimi göndermek istedim. Bulaş günlerinde biz yaştakilerin bir araya gelebilmeleri öyle kolay bir iş değil. Asıl gündemimize dönersek, İpek Özbey’in dünkü gazetemizde yayımlanan, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, Saray, tek adam rejimi adına barolar operasyonunda yaşanan son hukuksuzluklar zinciri, alicengiz oyunlarına ilişkin değerlendirmelerinin bir kez daha altını çizmek gerek.
***
Kanadoğlu’nun “Anayasal devlet değil, anayasalı devlet olduk” saptamasını dünkü manşetimizden atlamış olamazsınız. “3 Y, yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğiz diye yola çıkanlar üstüne dördüncü Y’yi eklediler: Yalan..” saptamasını unutmak olur mu? Baroları ele geçirme politikalarının, şeytanlıkları çağrıştıran yeni sıcak atak adımlarının tartışmaları, kuşkusuz uzmanlar tarafından, sıradan vatandaşın belki de yaşamsal sorunları, çaresizlikleri yumağında, anlamı; algılama kapsama alanlarının dışında kalmış olarak dinlenip etkili tepki eylemlerine dönüştürülemeden geçiştirilecek.
Yine de demokrasi, hukuk devleti sorumluluklarını etik değerleri ile yürekten duyabilme yetilerini yitimemiş, hukukçularımızın savaşımlarına, bir şeyler yapabilme direngenliklerine güven duymalıyız.. “Eninde sonunda üstünlerin hukukuna boyum eğilmeyecek..” gerçekçiliğinden, bu yoldaki savaşımdan kaçmak olabilemez. Baroları ele geçirme politiklarını, kulaklar açılmış olarak, tüm boyutları ile yakından izlemek, yapılmak istenenlere dönük atakların haberlerini kamuoyuna ulaştırmak, çarpıklıklara karşı bıkmadan, yorulmadan yapılabileceklerin tüm yolları üzerinde kafa patlatıp eylemlere dönüştürebilmek, toplumsal bilinç, sorumluluğun öncelikle hukukçularımız için vazgeçilemez ödev, görev olmalı değil mi?
Biliyoruz, hepimiz insanız, hepimizin günlük yüzleşmelerimiz, yaşam zorluklarımız içinde çok sıkça sayılabilir ölçeklerde moral çözülüşler yaşamamamız olanaksız.. Dünyadan, ülkemizden gerçeklerin diliyle ulaşılan haberlerin içeriklerindeki haksızlıklar, çarpıklıkların boyutları, şiddeti karşısında sallanmamak insan için olanaksız da sayılabilir. Gelin görün ki insanın, hele de toplumların, canlıların yaşam içgüdülerinden, doğasından beslenen öylesine güçlü damarlar var ki.. Yapay zekâları da kullanarak dünyanın ele geçirildiği en vahşi güç, örgütlenme odakları, diktatörlükleri için dahi, mutlak güç ile vahşeti, haksızlıkları sonuna kadar sürdürebilmek, ayakta tutabilmek de olanaksız. Bu dünyanın, insanlığın yok edilmesi noktasına gelinmedikçe, gerçek kurutuluş yolları çok sarp olsa da eninde sonuda geçilemez olabilemeyeceğine göre.. “Eninde sonunda...”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları