loading
close
SON DAKİKALAR

Güzel günler göreceğiz çocuklar

Şükran Soner
Tarih: 24.04.2020
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; Cumhuriyetin, Atatürk’ün, devrimci, laik, üniter devlet kurma bilinci yükselişte, yükseliyor..

Meclis’in yasama gücünü yok sayamayacaklar.. Bu ülkenin çocukları yüz yıl önce olduğu gibi “Meclis”ini ayağa kaldıracak..

Cumhuriyetin, Atatürk’ün, devrimci, laik, üniter devlet kurma bilinci yükselişte, yükseliyor..

Emperyal kirli çıkarlardan beslenen, pazarlanan “Yeni Osmanlıcılık”, “Ilımlı İslam” projeleri çöküşte.. Siyasal İslam, mezheplerden, ırk, alt kimliklerden.. çapraz ittifaklarından beslenen, her türden çatışmacılıklara dayalı siyasetlerin otoriterleşmeye dayalı yürüyüşleri tökezliyor..

23 Nisan 1920’de açılışı yapılan Meclis’in, Kurtuluş Savaşı koşullarında, zorunlu yasama ve yürütme yetkilerini üzerine alması ile sınırlı değildir. Meclis’in kuruluşu ile, Meclis çatısı altında, yeni bir devletin dünyada bir örneği yaşanmamış, halk iradesine dayalı, tam bağımsızlığının ilan edilişidir.

Osmanlı meclislerini padişah iradesine bağlı olmasından ayıran, İstanbul’un işgal altında olması koşulları ile sınırlı değildir.. Kurulacak yeni devletin, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından, halk iradesine dayalı tam bağımsız karakterinin en başından dünyaya duyurulmasıdır..

Tarihi belgelerin sıralamasında, Meclis’in açılışından aylar öncesinde Mustafa Kemal’in yabancı gazetecilere verdiği demeçlerde, açılış hazırlıkları sürdürülen Meclis’in “halk iradesine dayalı, tam bağımsızlık..” kimliklerine vurgu yapması dikkat çekicidir. Meclis’in en yaşlı üye olarak açılışını yapan Başkanı’nın konuşmasında da aynı vurgulamalar öne çıkmıştır. 24 Nisan günü Mustafa Kemal verdiği önerge ile “Halk iradesine dayalı kurulan Meclis’in ülke kaderine hâkim olma iradesi ile, Meclis’in üstünde bir güç yoktur..” ilkelerinin altı çizilir..

***

23 Nisan 1920 Gazi Meclis’in açılış gününü, Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyeti’nin halk iradesine dayalı tam bağımsızlık karakterinin korunması sorumluluğu, o günün, geleceğin çocuklarının sorumluluğuna bırakılması gerçekçiliğinden yola çıkarak öngördüğü bilinmez değil.. “Çocuklarım”

diye seslendiklerine, çocuk bayramı olarak bıraktığı ülkenin, halk iradesine dayalı, tam bağımsızlık karakterinin savunulması değerleriyle yetiştirilmelerinde, önlerinin açılmasında kısacık bir ömürde o kadar çok başarı sığdırmıştır ki.. Eğitimden başlayarak, insanca yaşamın her alanında, tarımdan sanayiye, uygarlığa açılmada, sanat ve kimlik kazanımlarında, yeteneklerinin geliştirilmesinde.. başarılanlarla, öylesine birikimli, aydınlanmacı kuşakların yetiştirilmesini gerçekleştirmiştir ki..

Dünyanın günümüze kadar uzanan çok inişli-çıkışlı, çoğunluk insan hakları aleyhinde, tüm canlı haklarını, çevreyi, dünyayı tehdit eden olumsuz gelişmelerde, virüs kuşatması altında yaşanan şu günlerde, çocuklarımızın, yaşlılarımızın, yoksun ve yoksulların, emekçilerin, kadınların.. travmatik gelecek tehdidi patlamasında, evlere kapatılması dehşetinin gerçekçiliğinde her şey çok daha çarpıcı yaşanıyor..

Çok yakın geçmiş tarihlerde, kendi ülkelerinin diktatörleri, halklarını sömürenleriyle hesaplaşmayanların, demokrasiyi savunma şemsiyesinde Mustafa Kemal’i diktatör ilan etme çabalarını anlayamazken.. Demokrasi adına en güçlü, en süper güçlü devletlerin hâlâ yasal yönetim düzenlerinde şekil hukuku içinde demokrasi geçerli olsa da sandıktan güdümlenmiş sivil diktatörlükleri üretmiş olmalarının şaşkınlığını yaşanırken. Demokrasiye anlamlı geçişi yaşayamamış ülkelerde güçlüsü, güçsüzü hepsi bir arada, çok daha çıplak diktatoryal yönetim patlamaları gerçeği ortaya çıkmışken..

Virüs kuşatması altında evlerinden çıkma, arkadaşlarıyla çocukça oynama hakları ellerinden alınmış çocuklarımız üzerinden yaşadıklarımıza bakarak elbette ülkemizin geleceğine, çocuklarımıza dönük olanları en başta, dünya adına söylenenler, olup bitenler, gerçekler üzerinden sevinçli, umutlu sonuçlar çıkarmamak, çıkaramamak kör olmak gibi bir şey olabilir..

Yeniden Gandi bir simge olsun, dünyanın her köşesinden en çok ezilenler, sömürülenlerin hak arayışlarında, Mustafa Kemal’in çizdiği yoldan çıkarılmış derslerin anlamını ve önemini duyumsamak.. Ülkemizde siyaseten Mustafa Kemal’e en karşı çıkmışlar saflarından dahi, verdiği savaşımın değerlerinin anlamının teslim edilmek zorunda kalındığına tanıklık etmek ne güzel? “Bir şey yapmalı” sesleri hâlâ çok örgütlü, bilinçli olmasa bile, bir şey yapılması zorunluluğunun böylesine etkin, güçlü duyumsanması ne kadar değerli? Çocuklarının acılarının tanıkları büyüklerinin, yaşam sevinçlerini canlandırma adına özenerek, ancak birkaç insanın görebileceği gerçeğini umursamadan, özenip bezenerek bayramlarının şenliğine katılabileceklermiş gibi hazırlamaları ne kadar da umut verici?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları