Halimiz devenin kamburunun bin beteri
Şükran Soner, Siyasette, hele dünyanın tekelleşmiş en güçlü medya kurumları, şirketleri üzerinden, ülkemiz içinde ise kayırılan birkaç yandaş inşaat şirketleri en tepede, dinci örgütlenmeler baş tacı.. Toplumun çok kolay güdülenebilmesinin gerçeği kirli çamaşırlar ortalığa saçılıp durmuştur ya..
Çok bildik beylik öyküden söze girelim. Hani gözlerimiz bağlıyken elinizden tutulup kambur devenin bir yerlerine dokundurulur ya.. Sonra neye, nereye dokunduğunuz sorgulanır, herkeslerin dokundukları farklı yerlere göre farklı algılamaları gerçeğinden yola çıkılır ya.. Siyasette, hele dünyanın tekelleşmiş en güçlü medya kurumları, şirketleri üzerinden, ülkemiz içinde ise kayırılan birkaç yandaş inşaat şirketleri en tepede, dinci örgütlenmeler baş tacı.. Toplumun çok kolay güdülenebilmesinin gerçeği kirli çamaşırlar ortalığa saçılıp durmuştur ya..
Saray, tek adam rejiminin 20 yıllık ülkemizdeki en uzun süreli iktidarlarında, bu yöntemlerin çok geçerli, başarılı olması ile çok fazlasıyla övünülür ya.. İşin gerçeklerinin gözlerden ırak tutulması, çatışmacılığın, çaprazlama, çelişkiler üzerinden en kirli yollarının uygulanabilir olmasının akıl almaz boyutlarının bu ülkenin insanlarına yaşatılmış olması gerçeği yoka sayılır ya..
Dünün sıcak gündeminde beni içtenlikle etkileyen bir tören, doğduğum Kosova topraklarının çok yakınında, Türkler-Kürtler örneği, dini bağlar yakınlaşmasında en fazla kan karışımı gerçeğimizin olduğunu bildiğim Arnavutluk’ta bir deprem evleri tapu dağıtma töreni vardı.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, karşılıksız yapıldığının altı çizilen 522 deprem evinin depremzedelere tapu dağıtımı törenine katılmışlardı. Karşılıksız iyilik yapmanın erdemi ağırlıklı bir konuşma yaptılar..
Tito Yugoslavyası’nın üç dilde eğitim yapılan ilkokulunda okuryazar olduğum Arnavutçayı uzun yıllar gazeteci olarak da kullanmış olmama karşın, çok ileri yaşlarda önce yazı dilini sonrasında konuşmayı unutmuş olmama karşın biraz da kıskançlık içinde izledim.. İktidarlarının yandaş yönetiminde, Fatih Belediyesi sınırları içinde, hiç imar suçu işlenmemiş, 1980 yılında bitmiş DİSK’e bağlı Oleyis Sendikası Kooperatifi sınırları içindeki binamızın bitişiği nerede ise kendiliğinden çöktü. Yokuş aşağı daha öncesi galiba Fethullah cephesine, şimdilerde iktidara yakın kimi cemaat yapılarının temelleri kazılırken istinat duvarlarının sağlam yapılmaması ile bağlantılı temel kaymasının belirleyici olduğu gün gibi ortada.. Kaderimizle baş başayız..
***
Hemen burnumuzun ucunda ise Bizans surlarının dibinde sayısız, aksine mahkeme kararlarına karşın yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok övündüğü eski Sulukule evlerinin yerine oturtulmuş, Osmanlı mimarisi taklidi ahşaptan TOKİ evleri, surlara birkaç metre uzaklıkta, kültüre kültürle meydan okunması görünümünde, aynı zamanda estetik boyutları ile de gerçekten “ucube”.
Yetmezmiş gibi büyükşehirin el değiştirmesi, yüzme havuzunun kaptırılmasına öfke, inat gibi, sözde Sulukule Nikâh Dairesi ile altında spor tesisi yapılmak üzere, önce Spor Toto’nun kasasından bir yıldan fazla para tüketildi. Yetmedi bakanlığa devredildi. İki yılda kaçlarla ton beton ile doldurulmuş bir çukur üzerine yükselen bir inşaatın maliyetinin bizim kasamızdan bedelini bilebilecek yok.. Yaşayarak, tanıklıklarımla en az haftada iki kez 25 kamyonluk, geçtiği yollarda çukurlar açan beton kamyonunun boşaltıldığını ancak bilebiliyorum. Umarım ileriki tarihlerde hesaplaşması yapılabilir..
***
Aklıma 1990’lı yıllardan bir tanıklığım geldi. Sizlerle paylaşamazsam çatlarım.. Onur Kumbaracıbaşı, Ecevit koalisyon hükümetinin Bayındırlık Bakanı. Sevgili Cumhuriyet ailesinin yakından tanıdıkları arkadaşımız, Prof. Gencay Şaylan, Cumhuriyet Vakfı’nın kuruluşu sonrası Cumhuriyet gazetesinde, İlhan Selçuk yönetiminde, yöneticilik de içinde görev de yapmış, çok kalem sallamış bir dost olarak can havli ile beni arıyor.
Danışmanı olarak Kumbaracıbaşı ile Tiran’daki geziye katılmış, kahvaltıda çok özel konuklara ancak haşlanmış yumurta ikram edilebildiğinin yoksulluk günlerini gözlemlemişler. O tarihlerde, Arnavutluk içinde yaşanan çatışmaların, Adriyatik kıyılarından kaçak göçmen ölümlerinin travması yaşanıyordu. Ailelerinden onurla dinledikleri geçmişin öyküleri ile açlığın, çaresizliğin, yokluğun yangınına, emperyal tuzaklarla eklemlenenlerle yaşatılanlar kavranamıyordu..
Gencay Hoca ile Onur Kumbaracıbaşı, Tiran’dan Ohri Gölü’ne indirilebilecek bir karayolu inşaatı ile çok anlamlı bir yardımı gerçekleştirmeyi kafaya koymuşlardı. Kasalar sıfır olduğu için yasal bir yardım yolu formülünün peşine düşmüşlerdi. Arnavutluk’ta takas yapılabilecek maden kaynağı arayışı için benden yardım istemişlerdi.. Ecevit koalisyon iktidarının yasadışı yardım fomülleri, yöntemleri olabilemezdi. Yıllar sonra Makedonya’da, Manastır’da Atatürk’ün okulunda uluslararası bir 10 Kasım sempozyumu düzenlendiğinde, Ohri Gölü kıyısına ulaştığımızda hâlâ bir çözüm bulunamadığını söylemişlerdi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları