İnanmasanız da olur..
Şükran Soner: Ev koşullarının cezaevleri ile kıyaslanmasa da sağlıksız olduğu, çoğunluğunun yürümeyi göze alamayarak ilk ulaşabildikleri çimenlere uzanma, bir duvar taşına, akıl edilebilmişse bir mindere oturmalarıyla ortada..
Mesleki deformasyon olabilir.. Akşamları göreceli en işe yarayabilecek oturum, haberlere açık kalmış bir yayın kanalının kısık sesinde uyuyakalıyorum. En üst katta olmanın avantajında varsa mehtaba, yoksa yıldızlara selam çakarak..
Biliyorsunuzdur beyin uyumadığından, en işinize yarayabilecek bir gelişmede, tartışmada uyanma şansınız yüksek. Sıkıcı bir tekerlemede kapatma düğmesine b asmak da kolay..
Anneler Günü, güneşli hava, dört saatlik yürüme hakkını kendime tanımış olmanın keyfinde, Bizans surları çıkış kapısından, Haliç sahilden, Vatan Caddesi’nden geleneksel turumu, yürümeyi unutmuş kaslarımla yapamayacağımın bilincinde olarak..
Dört saati ikiye bölmüş, gidemediğim Halk Ekmek fırın satış noktasından sevdiğim ekmeklerden almayı atlamadan, ağaçlara, temiz duvar taşlarına dayana dayana güneşten eksiksiz payımı alacaktım..
Akşamdan, Nâzım’ın “Bugün pazar, bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar” dizeleri, pek çok kez dinleme şansını yakaladığım Genco Erkal’ın seslendirmesiyle takılmıştı aklıma.. Mutluluk duygusuyla sabah güneşi camıma vuramadan, aydınlanmanın ışığıyla uyanmıştım..
Akşamdan bakamadığım, sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde 16’dan sonra okura açılan cumartesi gününün sayfalarını iPad’imden yatağımda okumaya bile yetiştim..
Ali Sirmen’in benden bir gün önce davranıp, sol memenin altındaki cevahirin eskimemiş olması dileği ile “O eski gençlere selam çaktığı” yazısında, 1938 yılında Bursa Cezaevi’nde yazılmış şiiri ezbere bilenler, hiç okumamış olabileceklerle paylaştığını bir gün sonra ancak öğrenecektim..
***
Benim selamlaştığım, Bizans surlarının dışından yürüyüp güneşlenmeyi seçmiş ihtiyarlar, kadını erkeği ile galiba büyük çoğunlukla ne Nâzım’ı ne de cezaevlerini tanımış olsalar da doğayı, toprağı, güneşi aynı özlemle paylaştıklarını sergileyen çocukça sevinçlerini dışa vuruyorlardı..
Ev koşullarının cezaevleri ile kıyaslanmasa da sağlıksız olduğu, çoğunluğunun yürümeyi göze alamayarak ilk ulaşabildikleri çimenlere uzanma, bir duvar taşına, akıl edilebilmişse bir mindere oturmalarıyla ortada..
Telefonla uzun zamandır görüşülememiş komşular, akrabalar aranıyor. “Yürüyemedim, az kalsın düşüyordum..” cümleleri ile yakınılıyor.. Gerçekten uzunca yürüme çabası içinde kendilerini sınayanlar, kendileri gibi yürüyenleri “Selamünaleyküm” ile selamlıyor..
Bizans surlarının arkasındaki dar sokakların, yoksulluk, yoksunluk boyutlarını yıllardır gözlemliyor olsam da.. Çaresizliğin insan bedenindeki olumsuz yansımaları, tahribatları daha da bir katlanmış gibi geliyor.. Ne maskesi, ne dik yürüyebileni? Parmakla..
Türkiye, dünün en yeni kıyaslamalarıyla 193 ülke arasında vaka sayısında 8. sıradaymış. Ölüm sırasında 12’nci. Son haftada 7 ülke arasında.. İstihdam da 2.5 milyon azalmış. 7-8 milyon yeni işsiz bekleniyormuş..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları