İnsanlık; Filistin-İsrail hattında, kan gölüne hep böyle seyirci mi kalacak?
Şükran Soner; Çoluk çocuk, kadın, yoksul vurularak öldürülenlerin, işlenen insanlık suçlarının hiç hesaplaşması olamadı ki.
Sorumun yanıtına olumlu örneklerin yoksunluğu, emperyal kirli çıkar odaklarının egemenliğinin katlanmış olması gerçekliğinde moral değerlerimizi yükseltmenin güçlüğü ortada. Dünya ölçeğinde bilimsel teknolojik gelişmelerin tam tersine insan haklarının gasp edilmesi örnekleri, insanlardan başlayan tüm canlılar için, dünyanın geleceği adına kaygıların sonsuz artış ile işaretlendiği bir ortamda başlığa aldığım sorgulamam olsa olsa sizleri de acı acı gülümsetmiş olabilir?
Yaşamdan yana saf seçmişler olarak sorgulama, hesap sorma sorumluluklarımızdan vazgeçebilir miyiz? Elbette başlığa aldığım gündemimiz üzerinden de sorgulamamı tarihin acılı kayıtlarına geçiş yapmadan, kendi gazetecilik yaşam tanıklıklarımın üzerinden sınırlı tutmak gerek.. 1960’ların ikinci yarısından sonrasında bile, yalanlar üzerinden kamuoyunun uyutulması seçilmiş parlak barış süreçleri ile, hemen arkalarından gelen çatışmaların kanlı sonuçları üzerinden gerçekçi bilgilendirmeleri bile paylaşma olanağımız yok.
Çoluk çocuk, kadın, yoksul vurularak öldürülenlerin, işlenen insanlık suçlarının hiç hesaplaşması olamadı ki.. Her seferinde gündemimiz üzerinde başrolde ağırlıklı Amerika’nın siyasi liderleri, sistemin stratejik mimarları İngiltere Krallığı üzerinden gizli siyasetin başaktörlerinde, siyasetin dünya kamuoyuna sunduklarıyla aptal yerine koyulduk. Oyunları yesek de yemesek de kimi zaman acı gerçeklerin ortalığa saçılabilmiş olması da fazlaca bir işe yaramadan, kirli oyunların oynanmasından hiç ama hiç vazgeçilmedi..
İçime oturmuş, yakından tanıklık edebildiğim kimi sahneleri, hem Cumhuriyet okurları hem de söyleşilerde dinleyenlerle paylaşmak, olsa olsa ortak insanlık değerleri ile birleşme çabası içinde olanların duruşlarının altının çizilmesi anlamında değerli sayılabilir..
İsrail Barış Örgütü başkanı ile Filistin temsilcisinin paylaştıkları söyleşi kürsüsünden, oynanan oyunların bütünlüğü üzerinden “Barış için yapılanlar çok az, çok geç..” anlamında ortak seslenişleri, daha doğrusu çığlıkları kulaklarımda. Taksim’in göbeğindeki otelde tarafların insan hakları, canları adına insan gibi durabilenlerin çığlığından daha gerçekçi, insanlıktan yana uzlaşma olabilir mi? Şöyle bir geriye, 70’li yıllardan günümüze kaç kez, birbirinin daha da kötü kopyası kirli senaryoların, kirli emperyal çıkar ittifaklarının ürünleri kirli oyunların sonucu, bir tek Ortadoğu merkezli çatışmalarında, akan kanların boyutlarını bile özetleyebilecek doğru bilgilendirmelerden, gerçeklerden ne kadar da yoksunuz..
Yüreğimizin bir yanı yansa da sorgulamadan, hesap sormadan vazgeçilebilir mi? Ülkemizin içinden yetişmiş, dünyanın her yerindeki insan hakları savaşımında yerlerini almış, sorumluluklarının gereklerini yerine getirmiş ne kadar çok sanatçımız, bilim insanımız, insan hakları savaşçımız, belgesilcimiz var değil mi? Aramızdan yeni ayrılmış Hıfzı Topuz hocamızın başardıklarını, Coşkun Aral’ın dünyanın her acılı yerindeki belgesel çekimlerini, Ergun Çağatay’ı, Ara Güler’i, Moris Gabbay’ımızı, Yaşar Kemal’imizi yok sayabilir miyiz?
Dünya ölçeğinde insanlık Vietnam, Nikaragua, Güney Amerika, Afrika, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Japonya’da yaşatılmış insanlık suçlarının tümüne tanıklık yapılabilecek belgesellere, kanıtlara, filmlere sahip değil mi?
Sorun hepsine birden karşı duracak gücün, ittifakın hâlâ oluşturulamamış olmasında.. Yaşamın, ayakta kalabilmenin tek yolu hak aramaktan vazgeçmemek olduğuna göre, nerede duracağımız bizim seçimimiz, sorumluluğumuz değil mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları