Jetlerle, silahların, tekbir seslerinin karıştığı geceyi unutmadan
Şükran Soner; Ülkemizde yaşamın her alanına dönük dibe çekiliş hızlarının verileri üzerinden kaçınılmaz ortaya çıkan sonuçlar çoğaldıkça, kuşkusuz algılanmaları da zorlaşıyor.
15 Temmuz 2016 gecesini, DİSK-Oleyis Sendikası kooperatif evinin en üst katında, yayınlar eşliğinde izlemenin ayrıcalığı... FETÖ darbecilerinin jetleri, İstanbul Emiyet Müdürlüğü’ne kafayı takmış gibi alçalıyor, aşağıdan gelen ateşle bombalarını indiremeden Marmara üzerinden yükselerek uzaklaşıyor, bir daha bir daha, şafak sökümüne kadar gidip geldiler... Fatih’in ünlü, büyüklü küçüklü camilerinin mezhep, tarikat bağlılıkları ile bağlantılı, mikrofonlardan en yüksek sesle yayınlanmakta olan tekbir sesleri, sonuçta çoksesli bir orkestranın uyumsuzlukla uyum yaratan bir sonucuna ulaşmışlardı...
Ülkenin her yerinden gelişmelerin paylaşıldığı televizyon yayınlarının sonuçlarına göre Amerikan odaklı kimliği ağır basmış darbe başarısızlıkla noktalanmıştı. Emniyet müdürlüğünden düzenli aralıklarla gelen jetlerin uçuşu, ateş seslerinin kesildiği izlenimini aldıktan sonra son bir kez gazeteyi, sayfaların başındaki Aydın Engin’i aradım. “Bitti mi” soruma, “Bitti, sayfaları baskıya verdik” yanıtı geldi. Ne kadarı ile rahat bir nefes alabileceğimizin tam bir ayırımına varmasam da “Ülkemizi hedef almış bir darbeyi daha ucuz atlatık...” gibisinden bir duyguyla soluklandığımı anımsıyorum..
***
Sivil otoriterleşmenin en uzun soluklusuyla, yakın tarihlere kadar ağırlıklı hak kayıplarının yaşanabileceği bir süreci öngöremezdim. Ne de olsa askeri darbeler için sözü edilen on yıllık süreçlerin, daha kısa ama çok çarpıcı acılı sonuçları, hak kayıplarının ardından, sivil otoriterleşmelerin acılı ortalama bir onar yıllık deneyimleri ile yüzleşmiştik. Demokrat Parti, gitgelleri ile Demirel’li yıllar, Özalizm derken onar yıllık ortalama bir sivil otoriterleşeme hükümetleriyle tanışmıştık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fethullah Gülen ile iktidar ittifakı da sivil otoriterlik olarak aşağı yukarı biraz daha uzun sürdürülebilmişti.
Tek adam rejimine, dünyada bir örneği olmayan, Amerika’dan alındığı söylenip, Amerika’daki demokrasiden çok kopuk modeli ile de çelişen, dünyanın en çarpık otoriterleşmesinin, ucube örneğini, Gülen ittifakı ile birlikte 2014 yılındaki referandumla ülkemizin başına bela etmişlerdi. Erdoğan’ın liderliği üzerinden tek adam iktidarları icraatlarında, o geceden bugüne aradan bir sekiz yıl daha geçmiş. Sivil otoriterleşme üzerinden hak-hukukun ayaklar altına alındığı uygulamalarda dudak uçurtan olumsuzluklarda nokta konulabilmesi hak getire, kirliliğin kirliliği üretmesi üzerinden katlanmalar yaşanmış.
Ülkemizde yaşamın her alanına dönük dibe çekiliş hızlarının verileri üzerinden kaçınılmaz ortaya çıkan sonuçlar çoğaldıkça, kuşkusuz algılanmaları da zorlaşıyor. Kaçınılmaz sonuçlar gibi pazarlanmalarında tek adam rejimi kadroları uzmanlaştıkça uzmanlaşıyorlar. Günübirlik yüzleştiğimiz, yemekte olduğumuz yeni yeni kazıklar ne kadar ağır olursa olsun, yaşadığımız acılara ne kadar daha çok katlanabilirsek çıkış yoluna ulaşabileceğimiz gibisinden bir kirli oyun, oynatılabildiği kadarı ile oynatılmaya çalışılıyor.
Boyun eğersek, yersek, bu sınırsız kirlenmekte olan düzen katlanarak devleştirilecek. Göz göre göre vicdansız, sınırsız baskı, tehdit yolları ile kirli çıkar düzeninden nemalananların saltanatlarının devamının sağlanmasında, sınırsız hak hukukun yeni ayaklar altına alındığı örnekler yaşanıyor... Bu kipkirli, yaşanılamaz düzen ya böyle sürüp gidecek ya da dipten gelen dalgalarla gerçeklere uyananların ittifakları güçlendikçe güçlenecek... Nefes alamadan yaşanabilir mi ki?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları