Kadına şiddet, terör patlaması, siyasal İslamcı erkin eseri
Şükran Soner; Doğal olarak siyasal İslamcı erkin sorumluluk alanı dışında kalan kadına yönelik şiddet nedenlerinde, gelişmiş ülkelerin kendi deneyimlerinden çıkan sonuçlardan da yararlanmamız kaçınılmaz..
Ceren Özdemir’in, Şule Çet’in.. kadına yönelik terörün en vahşi boyutlarının sergilendiği eylemler zinciri içinde gerçekleştiğinin kanıtlarının sergilenmesi ile açıklanması 5 Aralıkla çakıştı.. Yani Cumhuriyet devrimlerinin en değerli kazanımlarından biri olan, kadınlara seçme ve seçilme haklarının verildiği günün 85. yıldönümü ile çakışınca, kaçınılmaz dünkü Meclis oturumlarına, geniş bir parantezde, birinci özel gündem maddesi içine taşındı..
Aslında çok büyük çoğunluğu erkekler olsa da, kürsüye çıkan kimileri bugünün düzeninden doğrudan sorumlu siyasal akımların temsilcileri olsalar dahi.. Siyaseten gündem üzerinden kürsüye çıkıp, hem kadınların seçme seçilme haklarının kazanılmasında, dünyanın gelişmiş ülkelerinin çok önünde yol almış, genç devrimci Türkiye Cumhuriyeti Meclisi’ne, önderi Atatürk’e teşekkürle söze girdiler.. Hem de kadına yönelik terör eylemlerindeki patlamayı lanetlediler. Sonrasında mezheplerine göre nedenleri üzerinden değerlendirmeler yaptılar.
Kuşkusuz gerçekçi saptamalar ile timsah gözyaşları boyutlarında kalanlar arasında sırıtmalar yok değildi.. Yine de nedenlerin, alınabilecek önlemlerin boyutlarına ilişkin pek çok neden-sonuç ilişkilerinin tartışılması zorunda kalınması anamlıydı. Evrensel ölçekleri, neden sonuç ilişkilerinin belirleyiciliğinde öne çıkan terör ve şiddete , evrensel yaklaşımla çözümler üretmek de gerek. Doğal olarak siyasal İslamcı erkin sorumluluk alanı dışında kalan kadına yönelik şiddet nedenlerinde, gelişmiş ülkelerin kendi deneyimlerinden çıkan sonuçlardan da yararlanmamız kaçınılmaz..
***
Siyasal İslamcı erkin sorumluluğunda ortaya çıkmış sonuçlara, bize özgü sorunlar, kadını odak yapan patlamalara, sorunlara geçersek, farklı siyasal İslamcı akımların, farklı şeriat yorumlarıyla da yüzleşmiş oluyoruz. Elbette 2002 milat, günümüze uzanan kadına yönelik şiddet artışındaki hem sayısal, hem de şiddetin çeşitlenmiş nedenleri, kadına bakışın karanlık yüzüyle karşı karşıya kalıyoruz..
Doğrusu bize şoku yaşatan, kamuoyuna en trajik boyutları ile yansıyan cinayetler, şiddet, katliam örneklerinin her birinin içinde öylesine birbirine bağlanmış zincirlerin halkaları var ki.. Ülkemizin gerçek kadın hakları savunucuları, hukukçular içlerinde olarak, yılların deneyimleri, birikimleriyle elbette vitrine yansıyan çok acımasız birkaç neden ve boyutlara takılıp kalmıyorlar..
Demem o ki Ceren Özdemir’i evinin kapısı önünde yakalayıp, tanımadan hedef seçmiş olarak katleden caninin, sabıkalı, acımasız, her türden cinayete yatkın cezaevi kaçkını olması acı gerceği çok önemli. Cezaevleri infazlarına ilişkin yargılama ve uygulama önlemleri, sorumsuz sorumlulukların gerçekleri ile yüzleşme, acil önlemlerde kararlılıklar değerli ama yeterli değil. 20 yaşındaki genç kızın bale eğitimi almış, öğretmen olmuş kimliği üzerinden, şeriatçı suçlu çıkarımlarına ulaşanları nerelere koyacağız? Şule Çet’in insanlık dışı vahşet infazında, taciz ve öldürme eyleminde, “iyi halli” müebbet cezası sonucunu çıkaran yargıdaki çarpık kafaların varlığını nerelere oturtacağız?
Kadın haklarından sorumlu bakanlık algısına bile katlanamayıp, hukuku “kutsal aile” odaklı düzenlemelerle, siyasal İslamcı yorumlarının hedef tahtasına oturtmuş siyasal İslamcı erkin, 2002’li yıllardan günümüze, farklı renk ve tonlardaki şeriat yorumlarından esinlenen farklı renk ve tonlardaki zikzaklı icraatlarını nasıl okuyacağız?
İnsanın insan gibi gelişmiş değerleriyle, kendi özel yaşamında, var oluşunda çok değerli, anlamlı katkıları olan çevresini, hele de ailesini, aksi çok acımasız travmalar yaşamamışsa sevmemesi söz konusu olabilir mi? Aile her bireye gerçekçi katkıları ile, elbette ki kutsal olmasa da, çok ama çok değerlidir.
Ancak “kutsal aile” kavramında başa bir kişiyi, hele de erkek olarak yerleştirir, yaşamı, hukuku, medeni hakları bu çerçeveden düzenlemeye kalkışırsanız.. Ki örneğin Yahudilik inancında kutsal ailenin başını kadınlar çeker. Japonların kültürel geçmişinde aileden bir erkek ön plandadır. Dahası pek çok kültürde işi bitmiş sayılan yaşlıların acımasızca ölüme terk edilmeleri kültürleri de yaygındır. Yine İslam ağırlıklı kimi kültürlerde kız çocuklarının sünnet ettirilerek, cinsel haz duygularının yok edilmesi de geçerli olabilir. En yaygını, ailenin kutsalı erkeklerin, kadınların ikinci sınıf cins cenderesinde, her türden haksızlığa, eşitsizliğe zorlanmalarıdır..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları