Kitap kurtları fuarların tadını çıkaramıyorlar
Şükran Soner; Üzerinden savaşlar kavramıyla dünya ölçeğinde insan hakları değil sadece, tüm canlı hakları, dünyanın geleceği bile ağır tehdit altında... Bu ucube düzen daha ne kadar ayakta kalabilir ki?
Elbette kişisel gözlemlerim ile sınırlı değil. Fuarlarda yayınevlerinin ürettikleri kitaplarıyla çalışanlara, fuarların imza günlerine, söyleşilerine katılan yazarlarına uzanan çok fazla tanıklığın ortak gözlemi bu. TÜYAP’ın 40 yıl öncesi açılışı, dünya ölçeğinde sadece kitap üzerinden değil, her türünden fuarcılık etkinlikleriyle dünya ölçeğinde aldığı uzun yolların ardından soluksuz etkinlikleri sürerken kitap kurtları kendilerinin penceresinden coşkulu yıllarını özlemle arar oldular.
Hemen aklınıza gelebilecek ilk karşı çıkışınıza yanıt vermeliyim. Teknoloji çağında iletişim araçları teknolojisindeki patlama, ulaşım kolaylıkları sonrasında, kitap okuma alışkanlığı kopuşunda, “Kitap almak, okumak isteyenlerin sayıları düştü” tezi kuyruklu yalan. Gazeteciliğin vazgeçilemez gerçekleri uzaktan gözlemlemek alışkanlığında, fuarlara gelebilmeyi göze alan okurların, fiyat etiketlerine baka baka alamadıkları kitapları nasıl da elleriyle okşadıklarını o kadar çok gözlemliyorum ki... Üstüne üstlük etraftan gözlemlendiklerinin kuşkusuyla, kaygılı kaçamak bakışlarıyla.
Bilmem ayrımında mısınız? En çok çocuk kitapları basılıp satılabiliyor. Kitap okuma kültürüyle yetişmiş, çocuklarının değerlerden kopmamaları kaygısı ile öncelikle çocukları için kitap alma çabalarından olabilir mi? Nerede o ellerindeki kitap paketlerini zorlanarak taşımak zorunda kalan kitapseverlerin fuarların kapılarından çıkış günleri? Ödeyebileceklerinden fazla kitap almak isteyen çocuklarının kulaklarına gerekçeleri fısıldamak zorunda kaldıklarındaki vücut dillerini hiç okudunuz mu? Çoğunlukla kredi kartları ile taksitli satışlardan yararlanmak zorunda kaldıklarına tanıklık ettiniz mi?
***
21 yıllık iktidarda kalışı ile övünen tek adam rejimi, gerçeğinde anayasa rafta, Meclis’i yok sayan, kararnameleriyle geldiğimiz haller işte bu... 1970’li yıllardan başlamış, öncesi “Morrison Süleyman” lakabı ile tanınmış ancak Zincirbozan günlerinde Mustafa Kemal Devrimlerinin, Cumhuriyetin kuruluşuyla öncelikle kişisel eğitim olanaklarında da nasıl yararlandığının algılaması da içinde, Atatürkçü çizgiye, sola kayması çarpıcı örnek.
Arkasından kendi geçmişinin kopyası liberalizme en çıkarcı çizgide hizmet yarışındaki Turgut Özal ile karşı karşıya gelişine tanıklık ettik önce. Kaybedilenlere karşı elbette etkin toplumsal direnişlerimiz de oldu. 2002’ye kadar kimi yitirdiğimiz toplumsal kazanımlarımızı hafife alamayız. Büyük Zonguldak direnişi doruk Özallı yıllar kayıplarımızdan önemli düzeltmelere de tanıklık ettik.
Ecevitli koalisyon iktidarında, hiç suçlu olmadığı halde, büyük Körfez depreminin bedellerinin ödenmek zorunda kalınması, liberal-emperyal tuzakların işbirliğinin sonuçlarıyla yaşananlar cabası... Dünyada bir örneği olmayan, padişahların, krallıkların en zalim otoriter uygulamalarında bile yaşanmamış, Meclissiz iktidar erkliği ile yüz yüzeyiz...
Toplumları binlerce yıl gerisine sürükleyebilen ilkelleşmenin, en köründen dini inançların sonuna kadar kullanılabiliyor olması ile şu günlerde Ortadoğu odaklı çok kan akıtılan günlerin içindeyiz. Bir iki yıl öncesinde yeniden Afganistan odaklısını yaşamıştık. En gerisi Irak toprakları üzerindendi. Pakistan’da çok kan akmıştı. Üzerinden savaşlar kavramıyla dünya ölçeğinde insan hakları değil sadece, tüm canlı hakları, dünyanın geleceği bile ağır tehdit altında... Bu ucube düzen daha ne kadar ayakta kalabilir ki?
Dün TGC’nin “Gazeteci tutuklayarak gerçeği saklamaktan vazgeçin” çağrısı son nokta olsun...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları