Koleralı günlerden virüslü günlere hep aynı senaryo
Şükran Soner; Beni gazeteye alan hocam Ecvet Güresin, elinde sayfa provası masamın başında dikildi, “Kesin mi? İsim vermiyorsun, başımıza bir iş gelirse yarın kovuldun” dedi ve çekti gitti.
16 Ekim 1970 tarihli Cumhuriyet’in birinci sayfa manşeti geleneklere aykırı “şimşir” başlık. “Hastalık teşhis edildi kolera”
Beni gazeteye alan hocam Ecvet Güresin, elinde sayfa provası masamın başında dikildi, “Kesin mi? İsim vermiyorsun, başımıza bir iş gelirse yarın kovuldun” dedi ve çekti gitti.
Kaygılanmam olanaksızdı. Haber kaynağım ünlü bilim insanlarımız profesörler, tıptan Metin Özek ve hukuktan Çetin Özek kardeşlerin babası, siyasetçilerin çok tanımadıkları, alanının bilimsel en ünlü ismi, İstanbul Üniversitesi Mikrobiyoloji Bölümü Başkanı Ömer Özek’ti. İşinin sorumluluğu ve ciddiyetiyle bağlantılı olarak gelen örnekler üzerinden sayısız tahlili kendisi denetlemiş olarak, “Şükran kaçarı yok, salgın kolera. Saklanması, önlem alınmaması büyük sağlık riski, felaket olacak” demişti.
Haberin içeriğinin kaçınılmaz sonucu, İstanbul Haber Servisi patentli, yan haberlerle birlikte verilmişti. İkinci günün manşet başlığında ölü sayısının 50’ye çıktığı, 10 semte daha yayıldığı veriliyordu. Üçüncü günün manşetinde başka illere de yayıldığı, tedbirlerin yetersiz kaldığı başlıkları dikkat çekiyordu. Ertesi günün manşetinde evlerdeki hastaların kolerayı başkalarına yaydıkları, Türkiye’nin 21 kentinin karantina altına alındığı, başlıklara çıkmıştı. 20 Ekim günlü manşetimizde bakanın kolerayı kabul ettiği bildiriliyordu..
***
Sonrası benim için çok daha ilginç, sürpriz bilgilerin akışı ile desteklenecekti.. Kestirmeden Deniz Gezmiş’leri idama götüren yolda ortak operasyonda yakalanmış, yaşı tutmadığı için idamla yargılanmaktan kurtarılmış olarak bildiğim, şu anda ilk adını anımsayamadığım gencin babası Mehmet Alkış’ı emekli komutan olarak yakından tanıyacaktım. Oğlunun başına gelenlerden sonra komutanlıktan istifa edip emekli olmuş, Mahkûmlarla Dayanışma Derneği’nin başkanlığını üstlenerek haber kaynağım olarak benimle de haberciliğe dönük yakın ilişkiye geçmişti.
İlginç olanı koleranın salgın merkezi olan Bayrampaşa’da komutanlık yapmış olmasıydı. Sorumlu olduğu bölgede askeri birlik için su arayışına geçtiğinde, Bizans’ın ünlü Kırkkaynak yeraltı sularını keşfetmişti. Yerebatan Sarnıcı’na kadar uzanan yeraltı suyollarının kaynağındaki yolları ezbere biliyordu. Gazeteye geldi ve de koleranın yayılmasına kanıt istiyorsak, yerinde fotoğrafları ile durumu belgeleyebileceğimizi söyledi.
Randevulaştık, foto muhabirimiz Erdoğan Köseoğlu ile birlikte, komutanlık kültüründen olsa gerek, bilgi verirken “şuradan yürüyün, buradan çekin” türünden talimatlı önerilerine hafiften gülümsesek de suyollarının kaynağındaki dev alan, yollar karşısında hayranlık içinde verilen bilgileri soluksuz dinliyorduk..
***
Sağmalcılar - Bayrampaşa olarak bilinen geniş yerleşim alanları, hem göçmenlerin yoğunluklu yaşadıkları hem de gecekondu kökenli gelişimleriyle biliniyordu.. Kolayca kuyu sularına ulaşılabilmeleri, aynı zamanda kanalizasyonsuz yerleşimde kirli atıkları ile her tür kirlilik, bulaşıcı hastalıklarda en karakteristik sabıkalı bölgeler içinde başı çekiyordu.
Fotoğraflı dizi röportajı hak eden Alkış’ın haritalı, belgeleli açıklamaları sonraki yıllarda hac kaynaklı yaşanan kolera salgınının önce Ortadoğu’da görülmesi, sonrasında da Türkiye’ye gelişinin önlenememesinin yol haritasının çıkarılmasını sağlayacaktı.. Benim gibi Kosova kökenli bir haca gitmiş kadın, tek başına dönüşte akrabalarında Bayrampaşa’da bir gece geçirmişti. Elbette tuvaleti kullanmış, mikrobun akrabalarıyla birlikte, Kırkkaynak sularıyla hızla yayılmasına tek başına yol açmıştı..
Dünya şimdilerde öldürücülüğü özünde koleradan çok daha zayıf, en ucuzundan bir sabunla el yıkamaya dayanamayan, ancak varoluş savaşımı stratejileri henüz tam keşfedilememiş koronavirüsün, dünyayı hem ölen sayıları ile hem de ekonomik- sosyalsiyasal sonuçları ile çok daha korkutucu sarsan sonuçlarıyla yüz yüze..
Elbette bu virüs üzerinde bilinmezlikler, bulaşıcılık taktiklerinin sonuçları karşısında, medya güdüleme çağında, dünyanın, insanlığın geleceğine sırt çevirilmiş gidişatında.. Artık tek bilinen; “hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağından öteye gidemiyor..” Oysa tek tek haberlere, gelişmelere bakıldığında, “her şeyin bir öncekinden daha kötüsü kopyalanmış olarak yaşanmakta olduğunu sergiliyor..”
Kirli çıkarlar, güçlüler, zenginler, diktatörlükler, emperyal güç odakları adına, insan haklarının gasp edilmesi, yoksul ve yoksunlara hep en ağır bedellerin ödetilmesi, dünyanın daha yaşanmaz bir kaosa sürüklenmesi senaryoları, kötünün kötüsü kopyalar, senaryolar olarak karşımıza çıkıyor..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları