Milyonlarca insanın hayatı tehlikede iken..
Şükran Soner: Boynuz kulağı geçermiş. Başkan Erdoğan referandumla başkanlık rejimine geçilmesinden, başkan olarak seçilmesinden sonra, sayısız kez yaptığı açıklamalarda, başkanlık rejimine fiilen geçilişin sonucunu belirtirken “Bana başkan diyebilirsiniz” demişti.
Gündem yoğunluğunda, büyük çoğunluk medyanın sansüründen yine gözünüzden kaçmış olabilir. Deprem, işin ciddiyeti boyutundan daha sağlıklı bilgi sahibi olmak isteyenlere, İnşaat Mühendisleri Odası’nın Düzce depreminin 21. yıldönümü nedeniye, 12 Kasım tarihli bilimsel gerçekler üzerinden yapılmış en son çalışmasına bir göz atmalarını öneririm. Büyük Körfez depremi, sonraki ülkemizde yaşanan tüm depremler, fay hatları üzerindeki çalışmaların ışığında, İzmir depreminin gösterdikleri üzerinden ortaya çıkan gerçekler de katılmış olarak varılan sonuç özetleniyor.
Ülkemizin deprem gerçeğinde, olası depremlerin karakteristiğinde, zorunlu hasarlı binaların yıkılıp yenilerinin yapılmaması, onarılabileceklerin acil dayanıklı hale getirilmelerinin gerçekleşmemesi halinde, ülkemizde milyonlarca insanın yaşamlarının tehlikede olduğunun altı çiziliyor. Akıl alır gibi değil ama tam da içinde olduğumuz bu yaşamsal koşullarda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “Ya kanal ya İstanbul” afişleri üzerinden İçişleri Bakanlığı soruşturma açıyor.
Açılan soruşturmanın İYİ Parti Başkanı tarafından kamuoyuna duyurulması, İstanbul Büyükşehir adına haberin doğrulanması üzerine de dün öğleden sonraki saatlerde İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın içeriğinin ise “özrü kabahatinden büyük”.. İçişleri Bakanlığı’nın İmamoğlu hakkında açtığı soruşturma, kişisel eleştiri hakkı üzerinden değilmiş. Kampanyadaki harcamaların belediye bütçesi üzerinden yapılıp yapılmadığı üzerindenmiş. Kanal İstanbul devlet projesi imiş. Devlet projesi olan Kanal İstanbul hakkında kamu kaynaklarının kullanılmış olması ihtimali üzerinden açılan soruşturma için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın İçişleri Bakanlığı’nca ifadesi alınacakmış. “Ya kanal ya İstanbul” kampanyasındaki bilimsel gerçekler, veriler üzerinden açıklananlara bakılmayacakmış..
***
Boynuz kulağı geçermiş. Başkan Erdoğan referandumla başkanlık rejimine geçilmesinden, başkan olarak seçilmesinden sonra, sayısız kez yaptığı açıklamalarda, başkanlık rejimine fiilen geçilişin sonucunu belirtirken “Bana başkan diyebilirsiniz” demişti. Dünyada bir eşi benzeri olmadığı halde, ucube model içinde istenirse, özel irade ile partili başkan olabilme hakkının üzerindeki eleştiriler üzerinde durmasa da, sonuçta yürürlükteki rejimin başkanlık olduğunun altını çizmişti.
Hukuken sonuç tabloya göre hem parti başkanı hem de başkanlık rejiminin geçerli olması karşısındaki tabloda, bugüne kadar, eski anayasal düzene göre var olan “Cumhurbaşkanlığı” yapısının geçerli olması, Saray, tek adam rejiminin eksikliği, yasal zorunluluklarının gereğinin yerine getirilmemesiydi. Yani ucube başkanlık rejimi, hem parti başkanı hem de başkanlık rejiminin başkanı olmak statüsüne uygun yasama, icraat yetkisinin gerekleri yerine getirilmeksizin, ikili kararnameler üzerinden yürütülen icraatların sürdürülmesi söz konusu iken.. Atamalı İçişleri Bakanlığı, İstanbulluların beklenen, çok da yaklaştığı bilinen depremde ölmemeleri adına yaşamsal önceliği olan, bekleneni unutun, kendi kendilerine bile çöken binalar trajik gerçekliği karşısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın yaşamsal öncelik kampanyasını suç sayabilme, soruşturma açma hakkını kendinde görebiliyor.
***
Başkan Erdoğan’ın açılmış bu soruşturmadan haberi var mıdır? Varsa her konuda başkanlık rejiminin, anayasal değişikliğinin Meclis’ten geçirilmediği bir tabloda, kararnameler ile icraatlar yetkisinin kullanıldığı bir tabloda, Meclis’ten geçen tüm kararların ikili ittifakın parmak oyları ile sağlandığı bir tabloda, tek adam rejiminin sadece icraya dayalı yetkilerini kullanmakta olduğu bir tabloda, nasıl böylesine hukuk garabeti bir sorgulama açılabiliyor?
İstanbul Belediye Başkanı Başkanlığı’nın yasal sorumluluklarının içerikleri ise yasal olarak çok net ve ortada. İstanbul depremine dönük, insanların ölmeyecekleri yapı stokundan dosdoğru sorumlu kurumun İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmasını görmezlikten gelmek isteseniz bile. Uzaktan gelen çok hafif kalan depremlerle bile, giderek sayı patlaması yaşanan acil yıkılmaları zorunlu onbinlerle bina gerçeği ortada. Tek adam, Saray rejimi ise sadece ve sadece icra yetkisine dayalı olarak yasal yetkileri ile sorumlu olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yasalarla geçerli, yürürlükte sorumluluklarını yok sayabilir mi?
Saray tek adam rejminin sadece ve sadece icra yetkilerini kullanarak, belediyelerin yasal yetkileri üzerinden suç işlemeleri adına zorlama karar alabilir mi? Hangi hak ve hukuk üzerinden, depremde yıkılmaya aday on binlerle yapı söz konusu iken, bu hakkın sadece icracı yetkiyle Saray, tek adam rejimine devredilmesi söz konusu olabilir ki? İcracı başkanlık rejiminin icraatları dünyanın neresinde devlet projesi sayılabilir? Diktatörlükler dışında örneği yaşanabilir mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları