Oğuzhan Müftüoğlu ile bitmeyen yolculuğunun öyküsü
Şükran Soner; Oğuzhan Müftüoğlu’nun “Bitmeyen Yolculuk”unda anlatılanların içeriği, özetlenmeye çalışılınca, elbette 12 Mart gençlik direnişlerinin de 12 Eylül’ün getirdiklerine karşı çıkışların da amaçları ortak.
Cumhuriyet TV’nin Üç Kuşaktan Tanıklıklar yayınlarında son konuğumuz, “Devrimci Yol”un önde liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu olunca bir üç yılı 1970’li yıllar, on yılı kadarı da 12 Eylül sonrası olmak üzere, cezaevleri, işkenceleri içerince izleri günümüze yansıyor. Üç kuşağın konukları benimle yakın yaşlarda olsalar bile, sıradan bir grip gibi görünen bir rahatsızlıktan sonra, ses tellerinin konuşabilecek kadar açılabilmesi zaman alıyor.
Elbette ne kadar yakından tanıyor olsam da diğer konuklar için de geçerli olduğu üzere “Bitmeyen Yolculuk” başlığını taşıyan söyleşi kitabına önceden ulaşmış, dersime çalışmıştım. Kafamda önyargılı bir Karadenizlilik algısı yerleşmişken güney kıyılarımızda doğmuş, özelinde öfkesiz, uyumlu bir insanla karşı karşıya olduğumuzu yeni algıladım. Oysa kişisel önyargılarıma göre, çok keskin ideolojik haklar savaşçılığına soyunmuş tüm kişilerde tanıklık etmeye alışkın olduğum üzere, her koşulda gülümseyen gözlerle bakabilme, yumuşak sesle konuşabilme yetisine alışkındım.
Bizim kuşağın gazetecileri, kendilerine en yakın bildikleri büyükleri içlerinde olmak üzere, Turhan-İlhan Selçuk kardeşler, Talat Turan, Edip Sakarya içlerinde dışarıya çıktıklarında, gözlerine içine bakar asla soru soramazdık. Oğuzhan Müftüoğlu’nu 12 Eylül sonrası, cezaevinden son çıkışında, DİSK’in avukatı Ercüment Tahiroğlu’nun yazıhanesinde gördüğümde de sadece gözlerinin içine bakmış, “Geçmiş olsun” diyebilmiştim. Çıkabilmek, göz göze gelebilmek, direncin de simgesiydi. Fazlasını kurcalamak saygısızlıktı.
***
Cumhuriyet okurları, Cumhuriyet’in üç kuşak izleyenlerinin öngörebilecekleri üzere, Oğuzhan Müftüoğlu’nun “Bitmeyen Yolculuk”unda anlatılanların içeriği, özetlenmeye çalışılınca, elbette 12 Mart gençlik direnişlerinin de 12 Eylül’ün getirdiklerine karşı çıkışların da amaçları ortak. 1961 Anayasası, örgütlenme özgürlükleriyle ülkemizde yaşanan kazanımların, iç ile dış odaklı emperyal çıkar savunucularının amaçladıklarıyla çelişkileri.
Ülkemize, halkımıza biçilen don ile toplumsal gelişmelerin çelişmesinden doğan tepkilerinde, toptancı operasyonların ağırlığının 12 Eylül’de olması gerçeğine karşın, aslında köktenci dönüşüm operasyonlarının daha sessiz, kaypak olarak gerçekleşmesinde 12 Mart darbesi sürecinin daha da etkili olduğu görüşünde, Oğuzhan Müftüoğlu ile söyleşinin içinde de buluşmuş olduk. Köktenci acımasız operasyonlarda 12 Mart süreci daha ustalıklı, daha kaypak sonuçlarında elbette dönemin sıkıyönetim komutanlıklarının desteğinde gücünü alıyor.
12 Eylül sürecinde ise bilindiği üzere dörtlü çete cephesi başı çekiyor. Kentlere özgün uygulamalarda ise başrollerde illerin dönem sıkıyönetim komutanlıkları alıyor.
Sivil savunma refleksleri elbette insan hakları üzerinden sivil örgütlenmelerle geliyor. Uluslararası ile ulusal sivil örgütlenmelerin katkılarında buluşmak kaçınılmaz oluyor. İnsan Hakları Derneği’nin kurulması, Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı da içlerinde, sivil toplum tarihi çalışmaları, kalıcı olamasa da ÖDP’nin kuruluşu ile yaratılan siyasal barışçı ortam, Ankara’da açılan işkenceleri kınayan sivil tarih müzesi, haklar savaşımının uzun soluklu, sivil toplum örgütlenmeleriye ancak başarılabileceği gerçeğinin altı çiziliyor. Günümüze dönük çalışmaların da aynı çerçeveler içinde olması dileği ile noktalanıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları