Sandıkta direniş; Linç kültüründen arınarak taçlandırılabilir
Şükran Soner; Depremle patlayan lağım suları da fitilin ateşi gibi uyandırıcı. Yaşam karabasanı korku duvarlarını patlattı.. Sandıktaki direnişimizi taçlandırmaktan başka çıkış yolumuz yok ki.
Ülkemizdeki seçmenlere dönük, siyasetçinin çoğunluğu için geçerli olan, tutku, öfke, kindarlık, en baskını kirli çıkar oyunları sahneye konulursa konulsun tükendiği noktalardayız. Yaşanılabilirliği, dayanılabilirliği kalmamış olumsuz koşullarla canı çok yanmış çoğunluk için, çok geçerli olacak bir toplumsal patlama, uyanış söz konusu. Dipten gelen dalgayı durdurmada en güçlüsünden iç-dış odaklı kirli ittifakların yutturulabileceği koşulların tükendiği noktalardayız.
En değerli derslerimizi ise yakın tarihlerimizdeki tuzaklar, toplumsal yanılgılar, kayıplarımız, elbette çok kısa süreli olsalar bile birlikte, toplumsal direnişlerimiz ile kazandıklarımızdan alıyoruz. Sosyal bilimciler, Cumhuriyetin, Atatürk’ün, ulusal bağımsızlık, devrimcilik ilkeleri üzerinden gelen, kurtuluş-kuruluş süreçlerinin çok zorlu, çok bedelli, güçlü kazanımlarının sonrasındaki kayıplarımızda, yarım kalan işlerin altını çizerler. Hak, hukuk, adalet, hakların tümü için geçerli olmak üzere, demokrasi çarkları, devrimlerin içselleştirilmesinde yeterli, kalıcı yol alışın yaşanamadığının örneklerini verirler.
“Yeter! Söz milletin” sloganı ile geçiş yaşanan çok partili düzende, gerçeğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı uygarlığı yürüyüşünün anlamı bile içselleştirilemeden, CHP-İnönü, birçok siyasal, toplumsal örgütlenmelerin katkıları, toplumsal birikimlerimiz, kurumlarımızın güçleri yoka sayıldı. Çok partili düzene geçişteki DP’nin daha ilk yılından siyasal İslamcı yapılar ile toprak ağalığı düzenine teslim olması gerçeği yoka sayıldı. Sivil diktatoryal yürüyüşün acımasızlığında 1960’a kadar yaşatılanlar yetmezmiş gibi.. Ancak şimdilerde sorgulayabildiğimiz demokrasiye ihanet her suçun vahameti görmezlikten gelinerek, işlenmiş suçlarla sınırlı yüce divan türünden yargılamalarla hesaplaşma yerine, Amerika odaklı emperyal tuzak oyunla, cımbız davası ile Yassıada’da oynanan ağır tuzakla, gelen idamlar yaşatıldı.
Ülkemiz için biçilen donlarla, tam, yarım askeri darbeler ile birbirinden zararlı demokrasi kültürümüzü de aşağılara çeken, sivil darbeler süreçleriyle bugünlere geldik.. Toplumsal tarihçilerimizin sayısız araştırmalarının sonuçları üzerinden kimi değerlendirmelerde yaşadıklarımız “Kemalistler, İttihatçılar, Bolşevikler” kaosu olarak birkaç cümlede özetleniverilmiş. Yine de Anadolu toprakları üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin okulu, öğretmeni, sanayisi olmayan, yoksulluk yoksunluk içindeki koşullarda yarattığı mucizeler bilinç altımızda efsaneler gibi kazılı. İşimizin bitirildiği gibi umutlarla, kör inancın ülkemizi ele geçirebildiği, şeriatın, çatışmacılığın kol gezdiği ülkeler konumuna indirilebildiğimizin varsayıldığı koşullarda, toplumsal patlamalar, umulmadık zorluklar içinde yeni filizleri üretiyor.. Paramparça çizilmiş emperyal düşlerin haritaları bir daha işlevlerini yerlerine getiremiyorlar.
Sözün özü ile hakların ancak tadını almış, kalıcı kullanabilmede çoğunluk bilincine varamamış olarak, kimi zamanlar çok kısa süreçler içindeki kazanımlarımızla yaşanan toplumsal patlamalarla gelişmiş ülkeler için geçerli hakları kazanabiliyor olsak da. Sonralarında gelen karşı darbelerle kazandıklarımızı kaybetmenin çok gerisinde kayıplarla, bedeller ödedik. Gerçekçi özetlemede askeri darbeler süreçlerinde sol, hak savunucuları için çok ağır bedeller söz konusu olsa da, bilenen direngenliklerle sonralarında kazanımlara ulaşılsa da, sivil darbelerin kalıcı sonuçları üzerinden toplumsal, toptan geriye çekilişler çok daha ağır olarak yaşandı.
Kuşkusuz en ağır kayıplarımızın yine dünya emperyal çatışmalarının da etkisi ile, dünya ölçeğinde yaşanan otoriterleşme patlaması, tüm canlıları ile birlikte, doğa katliamlarının da sonucunun, günümüz için geçerli olduğunu görememek büyük yanılgı olur. Bizi içinden nasıl çıkabileceğimizi henüz öngöremediğimiz, dünyanın en geri ülkelerinin gerisinde bir konuma düşüren depremin şoku bir yana. Dünyanın en ucube partili başkanlık rejimi ile, Meclisi fiilen ortadan kaldırmış koşullarda dökülen kirli çamaşırların caydırıcılığı ortada.
Depremle patlayan lağım suları da fitilin ateşi gibi uyandırıcı. Yaşam karabasanı korku duvarlarını patlattı.. Sandıktaki direnişimizi taçlandırmaktan başka çıkış yolumuz yok ki…
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları