Siyasi suikastlarda koruma - korumama..
Şükran Soner: Yeri, saati, gidiş süresi en kısası ile belli hiçbir yolculuk için korumalar zamanında gelmeyince, hep korumasız gitmek zorunda kaldığını, kimisinde şaka gibi, saatler sonrası kapı zilinin alay edercesine çalındığını anlattı.
En sıcak tartışma, Ümit Özdağ’ın çiçeği burnunda yeni bir partinin lideri olarak katıldığı bir tartışmada, kendisine dönük ciddi bir tehdit ve devlet adına olması gereken devlet koruması, sorumluluğu adına olmazsa olmaz önlemlerin alınmamasına ilişkin yakınmasına, İçişleri Bakanı Soylu’dan gelen ağır suçlamalar, öfkeli tepki üzerinden..
Meral Akşener’e dönük çıplak tehditte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen “gelinimiz” tanımlamalı haddini bilmeyene haddini bildirmenin gerektiği vurgulaması.. Kılıçdaroğlu üzerinden tartışmaların daha sert yaşanmasında ise bir deyimin tam karşılığı ile yargı süreçleri hiç işletilmemiş, sonuç olarak geçen uzun zaman içinde hiçbir şey yapılmamış anlamına gelir gibi görünen Karadeniz gezisindeki silahlı saldırı ile şehit cenazesinde yaşatılan linç girişiminin yaşanmış olmaları var. Her ikisinde de hukuk işlese, en azından tetikçilerinin hesap vermeleri kaçınılmaz olacak ama oldurulmayan durumlar çok çıplak ortada..
Bir cephe yanlısı kışkırtıcıların adresleri, kimlikleri bu kadar ortalığa saçılmışken failleri ortada suç eylemlerinin hokus pokusla faili meçhule evrilmek istenmesinde direnilmesi.. Ucuz, çıplak polemiklerle yandaşların uyutulması, hak arayanların uzatmalarla, bıktırmalarla yorgunluğa, çözümsüzlüğe itilmeleri ile asıl hedef, seçmen kitlelerinin istenen kıvamda uyutulabilmeleri..
***
En yakından tanıklıklar edinme zorunda kaldığım, en acımasızlarından biri olanı, canımızı çok yakmakla kalmayıp ülkemizde hak arama savaşımında çok dirençli yüz binleri, milyonları birden yıldırmayı hedef almış olanı ile ne demek istediğimi biraz daha açık anlatmaya çalışmalıyım.. Uğur Mumcu’nun, çok kanlı, çok acımasız faili meçhule kaydırılabilmiş suikastı üzerinden, bugünün siyasi suikast tartışmalarına da ışık tutabilecek bazı satır aralarını paylaşmalıyım..
Cumhuriyet gazetesinin henüz Cağaloğlu’ndan taşınılmamış, arşivden dönme binalarının yönetim katında İlhan Selçuk ile Uğur Mumcu yan yana oturmuşlar. Her ikisi için de sayısız tehdit nedeniyle devlet koruması gündemde. İkisine de ruhsatlı kendilerini korumaya dönük birer küçük silah verilmiş. Minik tabancaları ile sözde moral şakası yapıyorlar. Ellerine hiç yakışmadığı gibi, çok hava yapmalarına karşın tetik çekemeyecekleri bilinen kimliklerine de hiç uymuyor. Hele de aldıkları tehditlerin boyutlarına göre, güvenlik işlevinde komik kalıyorlar. Yürekleri çok güçlü, yollarından dönmez olduklarından, çok da güzel gülüp şakalaşabiliyorlar.. Çok rahatsız olduğumu, içimin acıdığını anımsıyorum..
***
Uğur Mumcu ocak ayında vuruldu. Ben Türk-İş’in genel kuruluna delege olarak katılmak, sendikam adına konuşma yapmak üzere Ankara’dayım. Uğur’dan akşamüstü bir çay sohbeti için davet almış, katılmıştım. İster istemez başta Cumhuriyet’in her daim var olan ekonomik yaşam sorunları, öncelikli gündemimizdi. Arkasından Uğur Mumcu, yarım kalacak, PKK, en çok da Abdullah Öcalan üzerinden çalıştığı kitabının içeriğini paylaşmazlık edememişti. Üçüncü sırada kaçınılmaz aldıkları tehditler, güvenlik sorunları yer alacaktı..
Hani Bakan Soylu, bugünlere dönük çok güçlü bir güvenlik koruması kararlılığından, en son Özdağ, hemen öncesinden Meral Akşener vurgulamalı Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden bilgiler verip duruyor, açıklamalar yapıyor ya.. Cevabını, Uğur Mumcu’nun o günkü bana açıklamasından paylaşmamak olmuyor. Uğur’un belki de evine kapanması, çok korkması bekleniyordu ya; ama o, konferans senin bu konferans, şu toplantı benim deyip hep koşturup duracaktı ya.. “Biliyor musun ben artık gideceğim yeri, saatini haber verip koruma istemekten yorulup vazgeçtim” diye söze girdi.
Yeri, saati, gidiş süresi en kısası ile belli hiçbir yolculuk için korumalar zamanında gelmeyince, hep korumasız gitmek zorunda kaldığını, kimisinde şaka gibi, saatler sonrası kapı zilinin alay edercesine çalındığını anlattı. Nezaketi ile, merdivenle çıkılan üst kapıya kadar uğurlamak istemişti. Yine Cumhuriyet’in nasıl kurtulacağı konusu açılınca, saatleri, soğuk nedeni ile arkasında durduğumuz kapıda devirmişiz. Ayakta tuttuğu için özür dilerken gülerek “Burası Güldal ile çocukların bekleme yeri. Önlem olarak arabanın kontak anahtarını çevirmeden dışarı çıkmalarını yasakladım..” deyivermişti.. Tam da öyle oldu, kontak anahtarını çevirmesi ile patlayan arabasında o canını verirken Güldal ile çocuklarını kurtarmış oldu.
Güldal’la sonrasında anımı paylaşınca, gördüğü bir kâbustan da “Ayaklarım parçalandı, yoktu” cümlesi ile uyandığını öğrenmiştim..
Uğur’lar ölmüyor ama siyasi suikastlar da bitmiyor..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları