Tüyap’tan kültürümüze açılan şemsiye
Şükran Soner; Bugünden sonrasında yürünebilecek yollar için yaşanacaklara seyirci kalmak gibi bir lüksümüz olabilir mi ki?
Önceki gün, uzun yıllar gazetemizde de yazar olarak okuduğunuz sevgili arkadaşımız Deniz Kavukçuoğlu’nu toprağa verirken birbirinden anlamlı, değerli anılar paylaşıldı. Tüyap çatısı altındaki fuarcılık etkinliklerinin en yaygın olduğu mevsimin içinde olduğumuza göre, kim bilir kaç ilimiz ilçemizdeki etkinliklerde, ne kadar çok Aydınlanmacılar buluşmaları yaşanırken duyamadığımız daha ne güzel tanıklıklar paylaşılmıştır?
Benim için en unutulmaz, değerli olanı galiba öldürülmek üzere bomba ile vurulmaya çalışılırken ayakları parçalanmış, yarım kalan bedeni ile bu ülkeye akıl almaz değerlerde eserler vermiş, ülkemiz ve dünya ölçeğinde sayılamayacak kadar çok Aydınlanmacının yetişmesinde katkıları olmuş Server Tanilli Hoca’nın onur konuğu olarak ağırlanmasıydı. Hocayı yıllarını alacak acılı operasyonlar, tedaviler olarak yurtdışına göndermemizden yaklaşık 25 yıl geçmişti. Karşılanması Atatürk Havaalanı’na giden kalabalık, coşkulu konvoylarla olmuştu.
Bilenler bilir hâlâ Tüyap’ın yönetim kurulu başkanı Bülent Önal’ın öncülüğünde, Tüyap’ın açılması, 1980 sonrasının kültüre, bilime, sanata, felsefeye, yaşamın her alanına dönük Aydınlanmacılığı çok büyük katkıları olan emekçilerin temel direği de Deniz Kavukçuoğlu’ydu kuşkusuz. Cumhuriyet gazetesi ailesinin başını çekenler arasında sevinçle gözleri ışıldayanlar arasında elbette İlhan Selçuk ile Oktay Kurtböke olacaklardı.
Sonrası, ardı arkası kesilmeyen fuarlar etkinlikleri içinde, günler, haftalar, aylar süreçlerinin içinde tuğla gibi Aydınlanmacı, felsefe ürünü kitaplarını okurları ile paylaşan, söyleşilere katılan Server Tanilli Hoca’mızın, geçmişini hiç bilmeyen kuşaklara ulaşmadaki çalışkanlığı, direnci, bedeni üzerinden gelen acılara dayanma gücüydü. İnsanlık tarihinin bilinen yıllarının öğretisinde, anahtar sözcükler aydınlık ile karanlığın savaşları üzerinden yaşananlar üzerinden değil mi?
***
İlhan Selçuk ağabeyimizin “Miyad” başlıklı yazısı çok çıplak anlatır. Bilimsel teknolojik devrimler sayesinde insan ömrünü uzatabilme üzerinden de çok uzun, başarılı yollar alınmıştır. Ölümden dönebilmeye ilişkin operasyonlar, alınabilen tedavi yöntemleri üzerinden sayılacak başarılar sonsuz gibidir. Ancak bedenin de bir miadı vardır. İnsanlığa, yaşama sorumluluk duyanlar, çok büyük acılara katlanarak, çok büyük bedeller ödeyerek doğru bildikleri yollarda yürümekten, son nefeslerine kadar direnmekten, insanlığa, tüm canlılara, doğaya dönük olumlu katkılar için sonuna kadar bir şeyler yapabilmekten hiç vazgeçmeyenlerdir.
Elbette tam tersi ile her tür kirliliğe, kötülüğe bulaşanlar da yaşam hırslarını yapabildikleri kötülükler, çıkarcılıklar üzerinden yürütürler. Son seçimlerde ağızlara sakız yapılan “Seçim sizin seçiminiz” sözcüklerinin anlamı olmalı kuşkusuz. Deniz Kavukçuoğlu anıları öyle bir köşe yazısına sığdırılamıyacağına göre, çoğunluk Aydınlanmacı sol kültürden, kitaba, sanatın her alanına bulaşmışların selamlaşmaları, sözcükleri üzerinden birkaç cümleyi paylaşmakla yetinmeliyim.
Elbette toplumsal sorumlulukları önde kadrolar, yayınevleri, sanatçılar ancak cenaze uğurlama törenlerinde buluştuklarında birbirlerine ilişkin paylaşımlardan uzak duramıyorlar. Düzeltme servisimizin eski öğretmen kökenli müdürü Mustafa Çolak, emeklilik tazminatının tümünü doğduğu köydeki baba evinin onarımına ayırmış, gördüklerini birkaç aylığına orada kalacağını belirterek davet ediyor. Yanında duran ünlü bir sol yayınevinin sahibi arkadaşı, seçim sonuçları üzerinden izlemeyi atlamamış, şakayla keyifli anımsatıyor: “Sizin köy seçimde bölgede tek kırmızı noktaydı. Köy Enstitüsü Merkezi olması sırıtıyordu. Etrafı tarikat cemaat ittifakları oylarıyla kuşatılmıştı” saptaması çarpıcıydı.
Ne dersiniz, ülkemizde yüzde doksanlara varan çoğunluk için yaşam karabasana dönüşmüşken dünyada çok az örneği olabilecek, sivil iktidar otoriterleşmesinde ayakta kalınabilmesinin anahtarı da bu gerçeklik üzerinden değil midir? Dün Meclis’in yeniden açılışının törenlerini canlı yayınlardan izlerken elbette kimi yaşanan gerçeklerimiz üzerinden sorgulamalar da gündemdeydi. Örneğin 2002 yılında 700 TL ile bir adet dananın eti satın alınabiliniyormuş. Bugünkü fiyatı ile ancak aynı dananın bir kilosunu satın alabilmek olasıymış. Yine aynı kıyaslama içinde o günün satın alma gücüyle 400 kilo et alınabiliyorken bugün ancak 10 kilo alınabilirmiş.
Bugünden sonrasında yürünebilecek yollar için yaşanacaklara seyirci kalmak gibi bir lüksümüz olabilir mi ki?...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları