Tuzun kokuştuğu zamanlarda ayakta kalmak
Şükran Soner; Cumhuriyetin, kuruluş değerlerini, başlangıç yıllarındaki büyük başarılarının kökenlerini atlamadan, hangi süreçler içinde anlamlı geriye gidişlerin kayıtlarını da doğru tutarak yürürsek.
İnsan gibi yaşayabilmek, bir adım ötesi, yaşayabilmek, ayakta kalabilmek yolunda ittifaklar, eylem birlikleri oluşturabilmenin gerekleri ortada. İnsanlık tarihinin geçmişi, insan gibi yaşanabilinmiş, nefes alınabilmiş, tüm canlılar, doğa değerlerinin korunabildiği süreçler ile, tersine yok edilişlerinin, yaşamın dibe vurulduğu, akıl almaz boyutlarda ağır kayıpların yaşatıldığı dönemlerin örneklerinin bütününden oluşmuyor mu?
Çok eskilere gitmenin de gereği olmayabilir. Yaşadığımız topraklar üzerindeki, Cumhuriyetin en zorlu koşullardaki zorlu kazanımları, alınan yollardan sonra, Ülkemizde yaşanmış en olumsuz koşullar, gerçeklerle yüz yüze kaldığımıza bakarak, ayakta kalabilmenin yolları üzerinden çözümlerde buluşabilmek gerek. Tuzun kokuştuğu zamanların, sorunların batağında, susarak, sinerek nefes alınamayacağına göre... Korkunun ecele çözüm üretmediğini, insanca yaşama koşullarından, her geçen gün biraz daha batağa çekiliyor olarak tanıklık ettiğimize göre de susarak sıranın bize gelmeyeceğini umarak yaşayabilmenin de bir yolu, çıkışı yok.
Bireysel her birimizin deneyim kazanabilmesine dönük, 2002’lerden günümüze ne kadar çok uzun bir zaman dilimi geçti değil mi? Ülkemiz tarihinde bir tek sivil iktidar cephesi süreci içinde yaşanmış en uzun kayıpların sürecine nokta konulamıyor. Kuşkusuz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Tek adam rejiminin haksızlık, hukuksuzlukları olarak da açıklanabilecek bir sonuca varmak da çözüm üretmeye yetmiyor. İttifak değişikliklerinin iç dinamikleri, Başta 15 Temmuz’un sonuçlarının katkıları üzerinde de durmak kaçınılmaz.
***
Cumhuriyetin, kuruluş değerlerini, başlangıç yıllarındaki büyük başarılarının kökenlerini atlamadan, hangi süreçler içinde anlamlı geriye gidişlerin kayıtlarını da doğru tutarak yürürsek. Kimilerimizin doğrudan tanıklık edebildikleri üç kuşağın yaşanmışlıklarından bile çok anlamlı dersler çıkarabiliriz. “Direne direne kazanacağız.” sloganını anımsadınız mı? Gerçeğinde ülkemizde birden çok zaman dilimleri içinde, birden çok hak arama kitlesel eylemlerinde de çok kullanılmıştı. Kimilerinde elbette güçlü örgütlenmiş işçi sınıfı, sendikaların ağırlığı başarıda etkin rol oynamıştı. Kimilerinde toplumsal örgütlülüklerin tümünün ittifakları, birleşik hak arama eylemlerinden güç alınmıştı.
Her dönem için geçerli, güçlü, bilinçli aydınlanmacıların, örgütleriyle birlikte katkılarının payları hafife alınamaz. Başarılı sonuçlar alınmış, sonuçta kalıcı uzun süreli başarılardan çok, en sıkışılmış, darboğaz yaşanmış süreçlerde, dönemin dinamikleri içindeki ittifaklarla yapılmış hak arama direnişlerinin hepsi için geçerli olmak üzere, kalıcı olmasa bile uzun soluklu nefes almaya yarayan kazanımların geldiği gerçekliğini atlamaya hakkımız yok.
Demem o ki günümüzün katlanılamaz, dayanılamaz çok büyük çoğunluğumuzun yaşamını karabasana çevirmiş gerçekliklerle yüz yüzeyiz. Sadece insanların değil tüm canlılarımız, doğamız, ekonomimiz, tarımımız, sanayimiz için katlanılmaz kayıplar, yağma, vurgun düzenine karşı, toplumsal ittifak içinde, güçlü direnişler, ittifakların üretilmesinde, kayıplarımızın derinliğine bakıldığında çok geç bile kalındı. Kimilerimiz her yeni travmatik gerçeklikle yüzleşdikçe, sarsılıp moral bozukluğuna düşebiliyor.
Neyse ki, korkunun ecele yararı olmadığını gören, hak arama savaşımında öne çıkan aydınlanmacılarımız, araştırmacı gazetecilerimizin dirençli işbirlikleri, katkıları da yükseliyor. “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları