Ukrayna krizinde de meclis, genel kurulu devre dışı kalan, ülke, örgüt yok..
Şükran Soner; Çernobil’in yakın çevresi üzerindeki insanlara bedeli özelinde, bugünkü Ukrayna toprakları içinde saklanmış gerçekler çok ama çok acı.
Gerçi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun aldığı kararların yaptırım gücü yok. Ancak oylama sonucunda azınlıkta kalan tarafın dünya kamuoyunca cezalandırıldığı, baskı gücünün yükseldiği gerçeği de ortada. Amerika, Rusya, AB, Ukrayna, İngiltere, Türkiye, Çin, Japonya, Hindistan, Fransa, İran... başlarda, dünyanın gözlerinin üzerlerinde olduğu ülkelerin, oyları tartışılıp yorumlanıyor, değerlendirmelere alınıyor.
Rejimleri demokratik olanlar da içinde, başkanlıkla yönetilen, otoriterliğin zirvelere yükseldiği ülkeler içindeki tabloya baktığımızda bile, bizden başka Ukrayna gündeminin meclis genel kurullarına taşınmadığı ülke yok. Uluslararası örgütlenmelerin tümünde de aynı kural geçerli olmuş, alınmış kararlar genel kurulların oylamasına taşınmış. Bizde ise oluşturulduğu ilan edilen kurulun Meclis iradesi ile uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Kuşkusuz devlet aygıtı içindeki güçlerin, iktidar, silahlı güç, derin devlet temsilcileri atlanmamış, akla mantığa çok aykırı gelmeyecek bir kararın çıkmış olması olasılığı yüksek. Ancak Meclis’te çoğunluğu oluşturan muhalefet partilerinin görüşleri, iradesinin sorulması zahmetine katlanılmamış.
Tek adam, Saray rejiminin, ülke güvenliği, geleceğini ilgilendiren bir konuda bile, çoğunluk muhalefetin görüşlerinin Saray rejimince atanmış kadrolar eliyle alınması, bir lütuf gibi açıklanıyor. Dünyanın en otoriter rejimlerinin uygulamayı aklından geçirmedikleri bir yol seçilmiş oluyor. Sayfalar, söyleşiler, tanıklıklar, belgeler üzerinden yaptığım çalışmaların bütünlüğü içinde, kurtuluş, kuruluş savaşımlarımız, laik Cumhuriyet, Montrö Boğazlar Sözleşmesi de içinde ulusal çıkarlarımız üzerinden alınmış kararların tümünde Meclis’in, üyelerinin tek tek oylarının alınıp değerlendirildiğinin altını çizmek gereğini duyuyorum.
Mustafa Kemal Atatürk, laik Cumhuriyetin kurtuluş, kuruluş savaşlarının lideri, kahramanı olarak, halkın üzerindeki sevgisini, gücünü kullanmaya kalkışmayı aklının ucundan bile geçirmemiş. Gazi Meclis en çarpıcı örnek, padişahlığı yeniden ayağa kaldırmak üzere, hem savaşın hem de Meclis’in içinde yerlerini almış siyasal İslamdan yana en ateşli milletvekilleri bile aksi bir duruşu akıllarının ucundan geçirmemişler. Kurtuluş için birlikte savaşın içinde olmayı, ölmeyi de seçmiş olarak oylarını kullanmışlar..
***
Ukrayna sıcak-soğuk savaşlarının günlük gündemleri içinde, gündemler saat saat değişirken, beyinlerimizin içine ahtapot gibi bir elin sokulması üzerinden yürütülen kamuoyu oluşturma, taraf kazanma savaşlarında son güçlü gündem elbette ki Putin cephesinden nükleer güç tehdidi ile Çernobil’e atılan bomba olacaktı.. Şakası yok çünkü, AB ülkeleri ağırlıklı, ülkemizde de çok fazla can yakan, kısa süreçte ortaya çıkan hızlı kanser patlaması sonuçları yanında, uzun evrede, 20-30’lu yıllara uzanan kanser hastalıklarının büyük artışı, patlamasının nedeni..
Çernobil’in yakın çevresi üzerindeki insanlara bedeli özelinde, bugünkü Ukrayna toprakları içinde saklanmış gerçekler çok ama çok acı. Dahası sonrasında bile, belki de günümüze kadar uzanan santralın parasal yaratıcılığından vazgeçilemedi yolundaki tezler, suçlamalar da ortada. Gerçek olmamasını dilemek, insanlık ayıbının bu boyutunu kabul edememek en güzeli.. Ama ya gerçeklik boyutu varsa? Hiç değilse araştırılıp ciddi ciddi dünya çapında duyarlılıkla sorgulanmalı değil mi?
Çernobil üzerinden, kirli kazanç hırsı üzerinden ülkemizde pisi pisine yaşatılanların ne yazık ki canlı tanığıyım. Yanlış anlamayın aile yakın çevremi kastetmiyorum, ülkemiz insanlarına pisi pisine, kirli kâr, rantlardan vazgeçmeme uğruna yapılan toplumsal kötülükleri, suçları, yalanların altını çizmek gereğini duyuyorum. Radyasyondan Çernobil çevresinde yaşananlardan sonra en ağır bedelleri ödemek zorunda kalanlar, çoğunlukla Avrupa toprakları içinde yaşıyorlardı. Rüzgârların dönem yollarına bağlı radyasyonlu bulutlarla toprakları en çok kirlenen onlardı..
Bize Trakya’dan gelen küçük bulutlarda Batı’dan uyarılmıştk. O tarihlerde hayvanlarımızı, insanlarımızı açıkta dolaştırmamış, Ege kıyılarımız da içinde ancak dönem bitki örtüsüne saçılan kirlenmeler ile sıyrılmıştık. Benzer bir küçük bulut da Karadeniz üzerinden, kuzeydoğu bölgelere geçiş yapmış, elbette yüksek dağları aşamamış olarak çayların üzerine yağan mayıs yağmurları ile hem çayımız hem de çay toplayan kadınlarımız, çocukları, hayvanları, temiz oldukları varsayılarak yıkanmadan yenilen taze mevsim sebzeleriyle de umulmadık ölçeklerde radyasyondan pay almışlardı.
Ancak para, kâr hırsı ile ünlü dönem lideri Özal, askeri radarlarımıza takılmış küçük radyasyon bulutunun kamuoyuna duyurulmasını yasaklayıvermişti. Arkasından mayıs sürgününden kaliteli çay olarak yurtdışına gönderilen çaylarımızda şaşırtıcı yüksek oranlarda radyasyon çıkınca Almanya’dan gelen uyarı çığlığı, daha düşük oranlarda olarak fındığımız için de gelmişti. Onların baharları da o ayın içine giriyordu.
Özalizm adına kötü bir şans, çocukluk arkadaşım Dr. Ali Nadir Savaşer, TİP kuruluşundan Aybar ekolünde siyasetçi, Rıza Kuas’ın refakatçi doktoru olarak Almanya’ya geçiş yapmış, Berlin Nükleer Tıp Hastanesi Başhekimi, Berlin Çernobil Komisyonu üyesi olmuştu. Ülkemizin radyasyon dramına gecikmeli önlem aldırabilmiştik..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları