Ulusal çıkarlar ulusal desteksiz korunabilir mi?
Şükran Soner: Sözün özü ile Meclis’i Bayram öncesi, en uzun süreli aralıksız oturumlarda kırılmış rekorlarla çalıştırarak, çok haklı eleştirilerle “Tek adam rejimi OHAL’siz yönetemiyor” dedirtecek dayatmalarınız olacak.
20 Temmuz, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıldönümü. Bugün, Kurban Bayramı’nın ilk günü ile çakıştı. Başkan Erdoğan, Barış ve Özgürlük Bayramı’nın Kıbrıs’ta yapılan etkinliklerini, çifte bayrama çevirme, dün başlayan, asıl sürpriz açıklamalarının bugüne bırakıldığı müjdeli haberlerinin duyurusunu önceden yapmıştı. Bugün açıklanacak içerik ve boyutları ile ülkemiz ve dünya kamuoyunun tartışmalarına açılmış olacaklar..
Kıbrıs’ın adını bilemeden, Yugoslavya’dan göçü yaşamadan önce, 8 yaşında bir çocuk iken dedesinin Arapça dinlediği bir kanal haberlerinin eşliğinde, mangal başında kahvelerinin olmasını beklerken, haritalar üzerinden açıklamasından, “Bakın Yunanistan’a ne kadar uzak, Türkiye’ye ne kadar yakın. Türkiye haklarından vazgeçerse, üç tarafı denizle çevrili iken denizlere açılamaz..” sözleriyle dinlemiş, algılamış bir çocuk olarak elbette çifte bayramın çifte müjdelerle dopdolu olmasını dilemek isterim..
Ama aklım, Tekadam rejimi adına çifte bayram iddialı etkinliklerin katılım tablosunu görmezlikten gelme olanağına izin vermiyor.. “Ulusal çıkarlar, ulusal desteksiz korunabilir mi?” sorgulamasını yaptırıyor.. Geçen yılın Maraş’ın açılabileceğinin ilanı anlamına gelebilecek sahilde yemek yeme törenindeki, Tekadam rejimi tablosundan sonra, dün başlayan, bugün içerikleri açıklanacak müjdeli etkinliklerin, ulusumuz adına katılımcılarının kadrosuna takılıyor. Tekadam rejimi, tek ittifak kadrolarının daha bir bütünlüklü katılımı ile yetinilmiş. Saray kardrolarına, MHP ile Meclis Başkanlığı eklemlenmiş, Cumhur cephesi vurgusu çok daha bir çarpıcı öne çıkarılmış.
***
Evrensel ölçekte zorlu günlerin zorlu arayışlarına kimlerin itirazı olabilir ki? Gelin görün ki kurtuluş, kuruluş savaşları, kazanımlarına çok özenildiğinin ilan edildiği, benzeri yollarda yürüneceği iddialarının çok fazla örneklerinin verilmeye çalışıldığı bu süreçte, Atatürk devrimciliğinin bütünlüğü içindeki kazanımların anahtarı olan ilkelerin can damarları yoka sayılıyor..
Kestirmeden çok çarpıcı bir örnekle, Mustafa Kemal, Lenin’den gelen özel ulak haberle, İnönü’nün Yunan düzenli ordusu tarafından kuşatılmış olduğu, esir alınabileceğini duyar duymaz, Meclis’te siyaseten can düşmanı olarak bilinen Sinop milletvekili Rıza Nur’dan yardım istiyor. Sinop’tan acele Ankara’ya çağırarak “Ne yapıp edip kurtaracaksınız” anlamına gelen bir talimatı veriyor. Rıza Nur, teknik boyutu ile yine samimi bir itirazını yapıyor “Paşam nasıl olacak! Bizim Karadenizli askerlerimizin uyduruk, kendi yaptıkları silahlarından başka ancak palaları var” diyor. “Başka çare mi var, Kurtuluş Savaşı kaybedilirse, herkes için her şey biter..” vurgusu ile durumu özetliyor. Kurtuluş Savaşı’nın kocaman anıtmezarındaki, canları ile İnönü’yü kurtaranların, Karadenizlilerin efsane katkıları yok sayılabilir mi? Rıza Nur’un sonraki siyasal süreçler içinde, Atatürk’e suikast girişimi ile, tek gerçeklik olarak, tarihin gelişiminin bütünlüğüne bakılabilir mi?
***
Sözün özü ile Meclis’i Bayram öncesi, en uzun süreli aralıksız oturumlarda kırılmış rekorlarla çalıştırarak, çok haklı eleştirilerle “Tek adam rejimi OHAL’siz yönetemiyor” dedirtecek dayatmalarınız olacak. Mutlak sadakat, sayısız kararnamelerle yönetime devam diyecek kadrolar için, gerektiği gibi yeni yeni ittifaklar ile yeni retleriniz olacak. Komik sonuçları ile bayram kutlamaları için, uzaktan yapılacak bayramlaşmalar için bil, siyasi partiler içinden güncel gündeminize uyan çarpıcı ilkesiz ayırımları yapmayı hak sayacaksınız.
Aynı sıcak günlerin gelişmeleri, ortaya çıkan kirli çamaşırları üzerinden sayısız tugayı donatabilecek kadar silahın sorumluluğunuzdaki, atamalı bakanlar döneminde kaybolduğunun verilerine karşı sağlıklı açıklamalarınız olamayacak.
15 Temmuz yıldönümü etkinlikleri havasında, ancak gerekçesi açıklanmadan, Boğaziçi Üniversitesi’ne atadığınız, yaşanan travmatik gelişmelere bugünlere kadar seyirci kalındıktan sonra, bilimsel hırsızlık raporlarının bilgileri ancak ortalığa saçıldıktan sonra gerekçesiz görevden almayı seçtiğiniz Melih Bulu olayından sonra.. Onun atadığı vekilleri üzerinden Boğaziçi’nin kimlik olmuş bilim insanlarının üniversitenin bilimsel kimliğine, öğrencilerine de sahip çıkmalarının cezası olarak görevden alnmalarına seyirci kalacaksınız. Aynı yöntemle yeni atama yapmakta direneceksiniz..
Kıbrıs için ulusal çıkarlar adına çözüm üretme formüllerinizi ortaya koyarken, Tekadam rejiminin de Kıbrıs’ın savunulacak ayrı Türk devleti için de öngörüldüğü, dayatıldığı ön bilgileri, dedikoduları bile ortalığa saçılacak...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları