Ya seçmen de kendisi için oy kullanmak isterse?
Şükran Soner; Hep birlikte uzun yıllardır ödenen çok ağır bedellerden sonra sandıkta oyunu kullanacak seçmenler kendi önlerini açabilecekler mi?
Bugün 27 Mayıs. Albay Alpaslan Türkeş’in sesiyle uyandığımız 1960 darbe sabahının ilk günü. Albaylar cuntası olarak da bilinen darbenin sonradan çokluya evrilen yüzleri bir yana, ülkemize Aydınlanmacı bilim insanlarımızın, sevgili Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Hocamız kaleme alınmasında başrolde, ortak katkılarla oluşturulmuş 27 Mayıs Anayasası’nın hazırlanmasının önünü açan ilk gün. Atatürk devrimciliğinin öncülüğünde Cumhuriyetin kurtuluş, kuruluş yıllarının katkılarıyla alınmış çok zorlu uzun bir yolun ardından gelen 1961 Anayasası, ülkemiz için gerçek bir demokrasiye açılmanın kapısının sihirli anahtarı...
1961 Anayasası üzerinden, ilki 1962’de gelen düşünce özgürlükleri, 1963’ün yaşamın her alanını düzenleyen, siyasal, toplumsal, sendikal, yaşamın her alanına dönük örgütlü demokrasiyi getiren hakları sağlayan yasaların bütünlüğü gündemde... Ülkemizde yaşananlar demokrasiye açılım yılları patlaması. Cumhuriyetin tüm kurumları ile geliştirdiği Aydınlanmacılar ittifakları içinde, geri kalınmış alanlarda hızla toparlamada coşkulu, örgütlü, birbirleriyle kenetlenmiş hakları geliştirme seferberliği...
Şanssız bir çelişkili dünya gelişmesi, Amerikan emperyalizminin güçlü tek kutuplu dünya düzeninde saltanatını ilan ettiği yıllarla çakışması. Demokrasiye geçişin efsanesi olarak pazarlanmış DP’nin daha ilk yılında hızla kabuk değiştirerek Amerika’dan aldığı destek, yönlendirmeler ağırlıklı siyaseten uygulamaya sokturulmuş icraatları. Elbette Amerika için baş tehdit, diktatörleşmesi hızla yükselen Sovyetler’in siyasetlerinin bütünlüğünde Türkiye’ye çevrilmiş baskıların da katkılarıyla... DP, Menderes iktidarları hızla sivil diktatörleşme icraatlarında sınır tanımaz insan hakları, hukuk, örgütlenmelere aykırı, acımasız kararlara damga vurmakta doyumsuz.
Kuşkusuz ülkemiz adına aymazlık, sonrasında, tarihi geriye doğru gerçekleriyle öğrenebildikçe ortaya çıkan, özetle ülkemiz insanlarını hep birbirlerine düşman, bölme amaçlı emperyal projelerin kolayca sahneye konulmuş olması. Türkçesi sivil diktatoryal Menderes hükümetleri suçları üzerinden 1960 sonrası sorulması gereken doğru hukuksal, suçlar üzerinden hesaplaşmalar yerine, Yassıada’da cımbız türü trajikomik suçlamalar üzerinden oynatılan, Menderes’leri idama götüren emperyalizmin en ustalıklı, acımasız oyunlarından birinin sahnelenmiş olması.
***
Bugünkü gündemimiz elbette yarın yapılacak cumhurbaşkanı seçimimiz olmalı. Geçmişten yaşanmış çok fazla örnekli, askeri, sivil darbeler üzerinden yaşanmışlıklardan alınabilmiş derslere bir ucundan da olabilse parmak basılmalı. Derslerimiz, yaşanmış örneklerinden yararlanma çabalarını içermeli. Askeri darbelerin acımasız icraatları ile sonuçlarını görebilmek, hepimiz için geçerli olabilmese de hak, hukuk, demokrasiyi savunmalar adına dersler çıkarabilmek biraz daha kolay oluyor. Yaşatılanların acıları, can, mal, hak kayıpları sonrasında da olsa nasılsa istatistiksel verilere de tartışmasız dönüşebiliyor. Hak gasplarının örnekleri fazlası ile sırıtmış olarak kamuoyunun gözlerinin önüne serilebiliyor.
Asıl toplumsal zararları, en çok da kolayca izlenilemediğinden, çarpıtılarak gösterilebildiğinden sivil darbeler süreçleri içinde, çoğunlukla da sivil iktidarlarının darbeci kimlikleriyle uygulamalarının içinden üretilebiliyor. Kirli çıkarlar, kirli sivil diktatörlüklerin icraatları içinde ülkemiz insanlarına dayatılarak topuna birden dayatılıyor. Elbette ustalıklı gelgitler, yalanlar, dolanlar içinde, gerçeklerin hep tersyüz edilebilmeleri tuzaklarında. Başkalarına dönük haksızlıklar, zalimlik suçlarında başı çekenler hep en çok kazançlı çıktıklarını sanıyorlar ya. Aptallıklarına uyanamadan en ağır bedelleri ödeyenlerin çoğunluğunda onlar da en sonunda nefessiz, zavallı yaşamak zorunda kalabiliyorlar.
Hep birlikte uzun yıllardır ödenen çok ağır bedellerden sonra sandıkta oyunu kullanacak seçmenler kendi önlerini açabilecekler mi?
Geçen hafta içinde yaptığımız Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu toplantısının çay sohbetlerinde, hukukçu yönetim kurulu üyelerimizden, Turan Karakaş’tan dinlediğim fıkrayı paylaşmayı yeğledim:
“Seçmenden, iki adayın yaptıkları içecekten tadarak kendisi için doğru kararı vermesi istenmiş. Birincisinin sunduğunu içtikten sonra, beklemeden ikincisini seçtiğini bildirmiş. Sandık jüri üyeleri uyarılarını yapmak gereğini duymuşlar, tadına bakmadan ikincisini seçmesini sorgulamışlar. ‘Birincisi o kadar kötü canımı yaktı ki ikincisinin daha kötü olabilmesi söz konusu olamaz’ yanıtını vermiş.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları