‘Yassıada’nın rövanşı, Deniz’lerin idamı’
Şükran Soner: 12 Mart, işkenceler, bedel ödetmelerde, ağırlıklı devrimci öğrenci gençliği ile öğretmen sendikalarını hedef tahtasına oturtmuştur.
Vicdanı, aklı başında olanlar; aidiyetleri hangi cepheden olursa olsun, çok haklı, mantıklı sayısız itirazlar yapabileceklerdir. Ne yazık ki, tarihsel süreçler içinde yaşananların belgeleri, bu çok haksız, vicdansız; tarihsel gelişmelerin illiyet bağları içinde yaşananlar nedeniyle de, sağ siyasal odaklı öfke, şiddetin, “içlerindeki öfkeyi soğutma gerekçeli” siyasetlerinin katkısının payları, şehir efsanesinin ötesinde, gerçekçi belgelere dayanır..
Geçmişin tanıklıklarıyla bilmek başka, tarihsel süreçlere ilişkin belge ve bilgilerle olup bitenleri toparlamaya kalkıştığınızda, unuttuğunuz, ya da atladığınız kimi gerçeklerle de yüzleşmek çok başka. Deniz’lerin idamlara sürüklenişlerinin son gelişmelerinde, Cumhuriyet gazetesini hedef alan aile içi, 12 Mart destekli, Nadir Nadi ve yazarları ile çalışanlarını hedef almış operasyon dönemlerinde, günlük gazetecilikten kopuktum. Kaldı ki 12 Mart’ın yargılamalarının koşulları içinde günlük gazetecilikten kopuk kalmıştım. Anlamlı bir satırbaşı gerçeklik daha çatışmacılığın odağı Ankara’ya, ülkeye sıçramış, Filistin’e kadar uzanmıştı.
Gerçek demokratik örgütlenme, seçme, seçilme haklarının sonuna kadar kullanılabildiği, TMTF, TMGT yılları, önce TMTF’ye dönük, Adapazarı kongresinde, bölgenin ünlü siyasal, cemaatler, tarikatler kimlikleri baskın Türk-İslam sentezli, taşlı, sopalı, silahlı, palalı, kent, kongre salonu, oteller kuşatmasında baskınla, adım adım tarihe gömülme operasyonlarına hedef oluyorlardı..
Cumhuriyet okurları gazete haberleri kupürleriyle de belgelenmiş tanıklıklara şöyle bir göze atabilmişlerse, 12 Mart’a kadar gelinen süreçte sıranın öğretmen örgütlenmelerinin, her kademesine, TÖS’e de nasıl uzandığını, belleklerini, yaşanmışlıklarını da anımsayarak tazelemişlerdir. 12 Mart’ın gerçekleştirilen anayasa operasyonunda, en güçlüleri TÖS olmak üzere kamu sendikalarının örgütlenmelerine gelen yasağı buna göre okumalıyız.
***
Özel sektör ağırlıklı örgütlenmede direngen, kamuda hak tırmanışlarında lokomotif olabilen DİSK’i hedef almış kapatma kararı ile yaşanan 15-16 Haziran 1970 büyük direnişinin travması, sıkıyönetim ilanı, 12 Mart’ı getiren gelişmelerin lokomotifi.. Ancak; “27 Mayıs’ın anayasal özgürlükleri şemsiyesinde yaşanan soldan patlamada, devrimci gençliği, öğretmenlerin sendikal örgütlülüklerini kırmak daha mı stratejik, kolay olmuştu?..” Sorularına yanıtlar, soldan tanıklıklardan çok, iç dış odaklı sağ ittifakların içinden itirafların katkılarıyla anlaşılabilir.
12 Mart sürecinde de, 1961 Anayasası ile gelen haklarını kullanmada öne çıkan basın, gençlik, siyaset, tüm meslek örgütlenmelerine göre, geç örgütlenip yola çıkabilmiş işçi sendikalarının kazanılmış toplusözleşme haklarının bütünlüğü içinde kırılması zor bir direngenliğin belirleyiciliği olabilir. Sonuç olarak 12 Mart süreci içinde defolu toplu pazarlık, sözleşme haklarını kullanabilen işçi sendikalarının işyerlerindeki varlık ve güçleri toptancı kırılamamış, keskin iki yılı içinde, gerçek ücretlerde gerileme süreci yaşanmıştır.
***
12 Mart, işkenceler, bedel ödetmelerde, ağırlıklı devrimci öğrenci gençliği ile öğretmen sendikalarını hedef tahtasına oturtmuştur. “Yine kestirmeden 12 Mart yetmedi, gelsin 12 Eylül” iç dış odaklı sağ askeri darbesi, solun silindir gibi ezilmesi, otoriter liberal demokrasinin bile olmazsa olmaz demokratik ilkelerinden sapmalar.. 12 Eylül’ün vahim yasakları yetmedi, gelsin Özalizm icraatları ile Türkiye’ye biçilen daha dar yeni donların giydirilmesi.. Şapkasını alıp gidebilmesi zekâsı ile de olmazsa olmazların insan hakları, hak-hukuk demokrasi düzeninde olabileceğinin öğretisi ile yoluna devam eden Demirel’in yeni yüzü, Cumhurbaşkanlığı süreci..Aynı süreçlerde soldan Ecevit koalisyon iktidarları..Nefes alabiliyorduk ki, 2002’ler sonrası tek kutuplu dünyanın yeni yüzü, terör odaklı örgütler üzerinden siyasetler, ülke işgalleri..
Biz yine güncel, 27 Mayıs Yassıada gündemimize, Deniz Gezmiş’lerin, üç fidanın idamları ile rövanş alınması günlerine dönelim.. Ankara Mamak İş Bankası Şubesi soygununun faili olarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının provokasyon, komplo olarak aranmalarına, yakalanma operasyonlarına.. Kamuoyu yakından bilmez gerçeğinde kimileri tam provokasyon, kimileri ideolojik savrulmada banka soygunculuğuna bel bağlamış, soldan eylemcilik adına banka soyanlar, El Romeo’yu öldürerek kaçmak zorunda kalanlar.. Hepsinin adına Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idama götürülmeleri rövanşında kendilerini öylesine çaresiz, suçluluk içinde bulmuşlardı ki..İdamları durdurabilme adına sertleşen eylemlerin tuzağında bir diğerini aratan kanlı oprasyonlarda kendi canlarını da yitirerek, en ağır işkencelerden geçirilenler, bedel ödeyenler oldular..
Deniz’lerin rövanş idamlarını durduramadılar..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları