Yeni bir krizimiz daha doğdu..
Şükran Soner: Tarihten dersler çıkarmak sözünün ne kadar da değerli olduğuna bir kez daha tanıklık etmekteyim..
Hafta sonu yasaklarında evlerimizde kapalı, katlanan ölümler, patlayan mutasyon, aşılama kaosu, yaşamımızın her yüzü, her yönünde yüzleşmek zorunda kaldığımız acımasızlıkların, çirkinlikler, haksızlıkların yumağında.. siyasetin dayattığı yeni bir büyük krizimiz daha doğdu.. Son dakika yorumlarında gerçekten en aklı başında uzmanların ağzından çıkan sözcükler ile Türk-Yunan ilişkilerinde en zorlu bir dönemden geçiyormuşuz..
Üstelik bu son krizin fitilini ateşleyen siyasi suçlu bizden değil. Siyaseten işin içinden çıkma oyununda başrolü üstlenen Yunan siyasi konuğumuz.. Çok sıkışmış, çok zor durumda Yunanistan’ın virüsle katlanan, ekonomik, sosyal, siyasal çıkmazlarında, ucuz siyasete sığınan siyasi konuğumuzun, bu izansız oyunu, siyasi cambazlığın ilerisinde ne kadarı ile sorumsuz bir adımsa.. Yunanların düştükleri hallere bakarak biz kendi hallerimiz için teselli bile olabilirmişiz..
İtiraf ediyorum, gazetecilikte uzun ömür, çok boyutlu tanıklıklardan sızan iç duygularıma baktığımda, zaman zaman başımızın en büyük belası Amerika gibi, duygusal komşuluk yakınlığının sıcaklığında gönülden duygu paylaşımı içinde olduğumuz Yunanların içine düştükleri sorunlar yumağında, kendimiz kadar çok, onların da elbette halklarının düştükleri hallerine de acımıyor muyuz?
Acıların bedelini ödeyen insanlar, çoğunluklar, ezilen halklar arasında, hep böylesine sıcak, duygusal acıların paylaşılması da yok mudur? Sabahın köründe bir gazeteci arkadaş, adalardaki Yunanların bir çırpıda ulaşılabilen sınır yakınlığı sayesinde tüm gereksinmelerinin Türkiye’den karşılanmakta olduğunu anlatıyordu.. Doğru tarihsel bilgiler eşliğinde uzmanlar, Yunanların ne kadar çok Amerika ve Avrupa ayaklarından sıkıştırılmış olarak Türkiye’ye dönük kışkırtmalarla, ne kadar yanlış zorlu adımlar attıklarından, bize döndürülmüş çaresizliğin öfkesi içinde, sonuçta bize de zararlar verdikleriden örnekleri sıralayıp duruyorlardı..
***
En çıplak, yalın hali ile Anadolu’nun işgaline, düzenli ordularla donatılmış olarak sürüklenenler onlar değil miydi? Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurtuluş, kuruluş savaşları ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, devrimlerin destanı yaratılmamış mıydı? Ulusal Kurtuluş Savaşımızın destanından, ruhundan, hâlâ kaygılı emperyal güçlerin, ezilen, yoksul halklara örnek, rol model olması travmalarının geçmediği gerçeği bir yana. Yunanistan’ın içinde kirli siyaset tutkularına kapılmış siyasi lider kadrolarının aynı travmanın iç dalgalarından kopamamaları gerçeği öte yana.. Akılcı doğru okumalara tamam da dünyanın bugünlerde yaşanan gerçekleri içinde tarih devinimi sürüp giderken hiçbir şeyin eskisi gibi, tıpkısının aynı olarak okunamayacağı gerçekleri başka yana..
***
Geçen haftalardan öte ayları bulan bir çalışmanın içinde, Gazi Meclis döneminde yaşanan, kamuoyunca çok bilinmeyen, kimi belge ve bilgilerin gerçeklerine ulaşma tutkusu, sizlerle de paylaşma hevesiyle yeni öğrendiklerimi elbette bu köşeye taşımak niyetinde değilim.. Her gün değişen, içinde boğulduğumuz yaşamsal sorunlar, yaşamsal haksızlık, hukuksuzluklar, elbette haberler, diziler yumağında sayfa beklemeyi sürdürüyorum.. Tarihten dersler çıkarmak sözünün ne kadar da değerli olduğuna bir kez daha tanıklık etmekteyim..
Bir kez daha sonuçta şaşmaz gerçeklik acıların bedellerini hep halkların ödemekte oldukları oluyor.
Aynı topraklar üzerinde kirli çıkarlar adına oynanan kirli oyunların aktörlerinin, bazen ülkelerinin bile isimleri değişiveriyor. Değişmeyen, en suçlu, en hainlerin, en günahkârların, hele de en sinsi, diktatoryal siyasi liderliklerin kendileri için işler sarpa sardıkça ne kadar daha çok acımasız olabildikleri..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları