Yeniden, inadına, yaşamın her alanında, haklarını arama savaşımına
Şükran Soner; Sessiz kaldıkça yaşamımızdaki günlük karabasan ürkütücü boyutlarda ağırlaşıyor. Nasıl nefes alacağız?
Birkaç günlük düş kırıklığı, moral bozukluğunu anlayabilirim. Kalıcı kendine acıma, bunalım takılma mazoşistlik değil midir? Kendini, çevresini seven, doğrularına inananların, yapmaya hiç hakları olamayacak iş ise başkalarına suç atarak kendilerini haklı göstermeye çalışarak, en çok emek, yürek vermişleri bir kalemde harcamaya kalkışarak kendi egoları, kendileri için çıkış yolları bulmak üzere, çirkeflik ölçeğinde siyasal haksızlıklar üzerinde yürümeye kalkışmaları olabilir. Ülkemizdeki bulaşıcı siyasal kirlilik sadece sağda mı var sanıyorsunuz?
Bal gibi de akıl, yeteneklerini, egoları ile şişire şişire, kendilerini hâlâ haktan, haklıdan, toplumdan yana yolda yürüyor sananlar içinde de yılların bulaşıcılığı ile beyin hücrelerinin içine kirli çıkar ağlarını örmüş olanlar fazlasıyla ortalıktalar...
Dün sabah kendisi de içinde, çok yakın çevresiyle sağlık sorunlarına boğulmuş, üniversiteden cin gibi bir arkadaşım, uzak bir şehirden sabahın köründe can havliyle soluksuz aralarla telefonumu çaldırdığında “Çok kötü bir haber verecek” kaygısına kapıldım. “Ne olacak bizim solun hali?” deyince “Önce tam yatalak olmadan yürümek, yaşamak, olup bitene katkıda bulunmak üzere yapman gerekenleri yap” diye bağırmaya başlamışım. Bana göre yapacak bu kadar çok öncelikli, doğru işler varken bir eksilmek ilk büyük suç..
İnsanlara, tüm canlılara, doğaya yeni kötülükler üzerinden güçlükler kurma tuzaklarına doyamayanlardan örneklerle dolu bir dünya düzeninin çarkları işlerken sevgiyle katkı verebileceklerin bunalıma düşme, küsme, yorulma lüksleri olabilir mi?
***
Yıllardır toplumsal bilime, toplumcu, örgütlü siyasal yaşama katkıları ile tanıdığım insanların, gerçek kimlikleri ile aynı zamanda sanatın her alanı, kültüre dönük olarak da ne kadar güçlü katkılar yaptıklarının ayrımında değilmişim. Çok yakından yaşamlarını izlediğimi sanırken sorumluluk duydukları işlerin peşinden koşarlarken, özel yaşamlarındaki çoklu kimlik örgütlülüklerin katkılarının değerini bilememişiz. Kimlerin yolları, kimlerle, hem de örgütlülükler içinde paylaşılıp örgütlü güçlenmeler güç katkıları yaşanmış?
Gerçek şu ki ülkemizle dünya çapında yaşanan olumsuz yaşama aykırı gelişmeler ağlarının içinde de aynı türden örülmüş ağlarla olumsuzluklar, bugünlerin olumsuz ittifaklarını üretmiş. Sol adına Sorosçuların ittifaklarına geçişler tekil bir ayıp değil ki... Fethullah Gülen FETÖ’cülere karşı savaş gerçeği ile yüzleşildikten sonra neler yaşandığına bir bakın. Sadece ortak kirli çamaşırların açığa çıkmaması gibi bir kaygıyla bile olsa, başrol üstlenenlerin bir yolu bulunup kurtarılmalarıyla yüzleşmedik mi?
Şimdilerde sol adına da sağ adına da kirli küçük hesaplar uğruna, yalan dolanın bini bin para... Atış serbest, sahte belgelerin üretildiği, pazarlandığı akıl almaz bir kirlilik üzerinden kazık atan atana. Sinmek, kaçmak, susmak, saklanarak korunabileceğini sanmak en akılcı gibi görünse de en ağır bedelleri ödemek demek. Sessiz kaldıkça yaşamımızdaki günlük karabasan ürkütücü boyutlarda ağırlaşıyor. Nasıl nefes alacağız?
Aklını başlarına devşirmeye çalışan, bu ülkenin çok ağır bedeller ödemiş, yılmamış öncülerinin giderek daha sıkı, gerçeğini ararsak bir araya gelecek zamanı bulamamış olsalar bile, deneyimlerinin birikiminde giderek güçlenen, ortak bir seslenişleri gündemde. Özeleştirilerinde, anayasal, yasal haklar kazanımları, örgütlenmeler sonrası 1960’lardan hızlanan örgütlü toplumsal patlamada solun örgütlü aldığı hızlı, örgütlü kazanımlarının arkasının gelememesi sorgulanırken... En çok öne çıkan eleştirilerin ortak paydasında, Atatürk devrimciliği ile çıkılan yolda ilk yılların çok güçlü kazanımlarının ardından, kalıcı devrim süreçlerine varılamamış olmasının atlandığının altı çiziliyor. Günümüz koşulları üzerinden toplumu örgütlü kucaklayacak hak hukuk arayışlarında yaşamın her alanını içine alan eylem birliktelikleri öneriliyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları