Demokrasi şehitlerimiz, faili meçhul kalan katliamlar
Şükran Soner; Tersinden toplumsal algıyı çarpıtmak üzere, yalan üzerinden düzenlenmiş senaryolar, yaralıların camide tedavi edilmelerini alkolle ilişkilendirmeye kalkışmaları, bir militan kadın kullanılarak yazılan yalan üzerinden sarkıntılık senaryoları.
Uğur Mumcu, “faili meçhul” katliamın hedefi olana kadar, ülkemizin aydınlanmasına set çekmek için, Aydınlanmacıların katledilmeleri eylemlerine karşı, kamuoyunu uyarmak üzere, “araştırmacı gazeteciliğin” gelmiş geçmiş en çalışkanı olarak, yapılması gerek çalışmaların öncülüğünde başı çekmişti. Genç okurlar duyamamış olabilirler, biz kıdemliler “Demokrasi Haftası” etkinliklerindeki sorumlu önderliğini unutamayız. “Demokrasi Haftası” etkinliklerinde hem yönlendirici hem de katılımcı olarak hep ön saflarda olurdu.
Elbette, derneğin kuruluşunda da başı çekmişti. Yeri gelmişken Prof. Dr. Muammer Aksoy’un katkılarını da saygıyla anarken yıllardır genel toplumsal kırılmanın kış uykusundan sıyrılmak sorumluluğumuzu da hep birlikte anımsamalıyız. Ağırlıklı yeni kuşakların önünü açmak gibi bir sorumluluk, ne yazık ki geçmişin tanıklıklarını bilenlerin. Medyamızın bilinen hali pürmelaline tanıklık ederken yaşlılık, yorgunluk lüksümüz olabilir mi?
Kuşkusuz Uğur Mumcu’nun katlediliş gününün etkinliklerinin haberleri atlanamadı. Meslek örgütlenmelerimizin tümünün birden ortak katkılarının değeri yadsınamaz. Etkinlikleri düzenlemeden öncülük yapan siyasal, toplumsal örgütlenmeler ile yerel yönetimlerinki de öyle. Güncel sorumluluklarımız ölüm, öldürülme tarihleri aynı günde çakışanlarla sınırlı kalmamalı. Sil baştan, kuşkusuz daha caydırıcı, korkutucu olabilmeleri gibi bir hesaplamayla, arkadan vurularak öldürülen sevgili Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, rektör Prof. Dr. Bedri Karafakıoğlu, Prof. Dr. Ümit Doğanay, gazeteci Abdi İpekçi, gazeteci Çetin Emeç, gazeteci Metin Göktepe, Prof. Dr. Muammer Aksoy, Bedrettin Cömert, Ümit Kaftancıoğlu, Doğan Öz, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, gazeteci Onat Kutlar’ın anılmalarında ailelerinin yalnız kalmamalarına izin vermemek gerekmiyor mu?
***
Yine anılarımızı tazelerken cinayetlerin bazılarının tetikçilerinin yakalandıkları, yargılandıkları süreçleri de yaşadık. Gelin görün ki hak hukukun işletilmemesinin özenilmediği zaman dilimlerinin içinde, gerçek suçluların cezalandırılmasının geçerli olabildiği hiçbir örneğimiz olamadı. Tetikçi odaklara dönük yine dönem dönem çok anlamlı belge bilgiler kamuoyuna da ulaştırılabilmiş olsa da yeni tetikçilerin çok kolay yetiştirilebilmesinde caydırıcı olabilecek sonuçlara ulaşılamadı.
Tetikçi katillerin ne kadar da kolay üretilebildiğinin tanıklığı sayılabilecek sayısız önemli filmler, televizyon dizilerimiz kanıtları. Karanlığın, sanata, sanatçıya düşmanlığı tam da bu nedenden değil mi? Güncel gündemimizde olan sayısız cezalandırma, yasak kararları tam da bu çarpık işletilmesi, sürdürülmesi istenen düzenin aynası değiller mi? Gezi eylemlerini cezalandırma uğruna Osman Kavala’nın hak hukukla bağlantısı olmayan bir işleyiş içinde hâlâ tutuklu rehin olarak tutulması, Gezi eylemlerinin hepsini birden içeren utanç verici tutuklu kalma süreleri ile yürütülmüş yargılamalar toplumu sindirmenin çok çarpıcı örnekleri...
Tersinden toplumsal algıyı çarpıtmak üzere, yalan üzerinden düzenlenmiş senaryolar, yaralıların camide tedavi edilmelerini alkolle ilişkilendirmeye kalkışmaları, bir militan kadın kullanılarak yazılan yalan üzerinden sarkıntılık senaryoları... Sonu gelmez senaryoların ilk akla gelen örnekleri. Elbette Selahattin Demirtaş’ın hâlâ cezaevinde tutuluyor olmasını da atlamamalıyız.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları