Seçmeni, siyasi erkin bu kararlarına da uyar mı?
Şükran Soner; Süleyman Demirel’in kara mizah konusu olmuş “Dün dündür, bugün bugündür” söylemini ayıpladığımız yıllarda yaşadıklarımız ne kadar da hafifmiş.
Ortaya çıkan son tablo, bana Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasını anımsattı. “Ya tutarsa?” hesabı... Sokaklardaki konuşmalardan seçmenin hâlâ anlamlı ağırlıkta karamsarlarının olduğu izlenimini alabilirsiniz. Ancak bu kez söze kendileri, gelecekleri, çocukları adına olumsuz duygularla söz girenlerin de gerçeğinde, “Lütfen içimdeki kaygı, korkularımdan kurtulmam için umutsuzluğumu yok edecek akılcı bir şeyler söyeyin...” demek ister gibiler...
En ilginci de küsüp oy kullanmaktan vazgeçme çağrısı yapanlara henüz tanıklık etmiyoruz. Ne yapıp edip kendi doğruları, istemleri yolunda bir şeylerin değiştirilmesi beklentilerini yitirmemişler. Sandıktaki oyları ile kendi beklentileri, en anlamlısı da bir şeylerin değiştirilebileceği inancı tazelenmiş gibime geliyor. Ukalalık gibi görmeyin, beni bağışlayın ama dipten gelen dalganın kokusunu alıyor gibiyim.. Üstelik gazeteciliğe profesyonel olarak başladığım 1966’lı yılların, gençliğin de kattığı iyimserlik coşkusundan çok uzaktayız...
1968’leri ruhunu bugünün oy kullanacak çoğunluğu hiç duyumsamadı. Olsa olsa meraklıları öğrenebildikleri kadarıyla öğrendiler. 15-16 Haziranların güçlü haklarına sahip çıkma patlamasını da öyle. 1970 askeri darbesinin gerçeğinde ilk anlamlı kökten kırılmayı sağlamasından, hele de 1980 askeri darbesi ile yürürlüğe sokulmuş yasaklar düzenleri de çok uzakta. Gerçeğinde Demokrat Parti’nin güçlü sivil darbe operasyonu, sonrası gelgitli 1980’e kadar uzanan daha etkin, daha uzun sivil darbe iktidarlarının yaşattıklarını da çorba gibi algılayamadan uzaktan duyumları ile yaşadılar.
1980’in eseri yasaklı düzenin “Özalizm ile gelen sivil darbe yönetiminin işçiler başta tüm üretenleri ağır ezmesinin sonucu yaşanan büyük Zonguldak direnişinin toplumsal kazanımlarını bile anlamlı değerlendirebilecekler bile çok azınlıkta kaldılar.” Zonguldak direnişi sayesinde ciddi ölçeklerde sarılmış yaraların, giderilmiş toplumsal kayıpların sonrasında, 2002 ile başlayan toplumsal kayıpların, hakların dibe vurmasının sonu gelecek gibi değilken...
Ülkemizin Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç değişmeden, önce Fetullah Gülen ile seçim ittifakı, 15 Temmuz iç darbe operasyonu sonrası “Gülen Hoca” kimliğinin “FETÖ”ye dönüşmesi sonrası yaşanılanların içinde, “Mağduriyetler” siyasetleriyle her seferinde çapraşık, iç ve dış odaklı çok değişken dengelerde... Bugünlere gelindi. Doğrusu olanlar üzerinde yazılan senaryolar, kamuoyu güdülenmelerinde denenmemiş yolyordam yok.. Bazen bir iddialı birinci ağızlardan iktidar erki adına söylenenlerin, yılları, ayları unutun, günlere yayılmış olarak bile bir “Ak” bir “Kara” olması hiç de sürpriz olmuyor. En acısı göreceli özgür habercilik yapılabilen kanallardan görselleri ile kanıtlanıyor olsa da utanan, umursayan çıkmıyor. Ar damarlarının çatladığı bir gözler önünde siyaset dönemini yaşıyoruz.
Süleyman Demirel’in kara mizah konusu olmuş “Dün dündür, bugün bugündür” söylemini ayıpladığımız yıllarda yaşadıklarımız ne kadar da hafifmiş. Şimdilerde utanmaya kalkışanı bile yok. İşte dipten gelen dalganın şiddetinin ölçüsü tam da bu yaşadıklarımız.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları