Tuz koktu
Şükran Soner; Ne zamandır raylı sistem üzerinden işe gidiş gelişlerde çok sık tanıklık etmek zorunda kaldığımız, kesin, kurtuluşsuz ölüm, intihar yolu olarak seçilen atlamalardan kaçınıyordum.
Elimdeki atasözleri, deyimler sözlüklerini taradığımda karşılığını bulamasam da yazının başlığı yapmaktan vazgeçemedim. Ülkemizde, yaşamımızda dayatılmış kirlilik düzeninin geldiği boyutlara, yaşamlarımıza dayatılanların sonuçlarına bakıldığında dilbilimcilerimizin, anlamının karşılığını verebilecek bir şeyler düşünüp üretmeleri gerektiğine inanıyorum. Yaşam koşullarımızın tuzla buz edilmiş olması çok hafif kalıyor.
Ne zamandır raylı sistem üzerinden işe gidiş gelişlerde çok sık tanıklık etmek zorunda kaldığımız, kesin, kurtuluşsuz ölüm, intihar yolu olarak seçilen atlamalardan kaçınıyordum. Dünkü Cumhuriyet’te arkadaşım Özlem Yüzak, “Yaşamaktan vazgeçenler... Ve derin sessizlik” başlığı altında, tüm evrensel istatistiklere dayalı olarak yapılmış çalışmalardan ortaya saçılmış acı gerçeklikleri özetleyivermiş.
Bana da “Tuz koktu” başlığı altında, ülkemizdeki akıl almaz boyutlara varmış, haksızlıklar, çarpıklıklar, kirlilikler üzerinden fışkıran, bana göre olumlu, hak aramaların beklenmedik ancak doğanın, yaşamanın içgüdüleri olarak, filizlenmelerin, olumlu gelişmelerinin altını çizmek kalıyor. Yerel seçimler sonuçlarına çok güçlü, moral verici olarak yansıyan derin dip dalgalarının arkası, sanıldığından çok daha etkin yansımaları ile, yaşamımızın her alanına, beklenmedik doğaçlama örgütlenmeleri ile çıkıveriyor.
***
Yerel seçimler öncesinde lokomotif örgütlü eylemler, soldan, toplumsal geçmişi olan örgütlenmeler üzerinden çıkması, elbette Cumhuriyet birikimlerinin üzerine, Aydınlanmacılarının topunun birden, gençleri, siyasetleri, meslek örgütlenmeleri, sendikaları ile yeniden toparlanıp yola çıkmaları ile başlayacaktı. Yolun, hak aramanın önünün açılması tamam da son günlerde hiç yaşanmamış, beklenmedik biçimde, en yandaş, dahası yandaşlık için kurulmuş, seçilmiş, kayırılmış, kirli düzenin kaymağından tadımlık da olsa hep bir şeyler verilmiş olanlardan yükselmeye başlayan yeni seslere ne demeli?
Küçümsemek, hafife almak gibi bir kastım olamayacağı için, bilerek yeni pıtrak gibi filizlenen, hak arama eylemlerinin adlarından, kimliklerinden bilinçli olarak söz etmeyeceğim. Yasal örgütlenmeleri, haklarını aradıkları nedenler öylesine açık ki. Yargıda Saray, taraflı kamu erki, işveren gücüne dayalı karşı çıkışların, uzayacak sonuç yargı kararlarının ardından geçerli olabilmeleri de söz konusu olamayacaktır.
Yandaşlık ilişkileri içinde kurulmuş, bugüne kadar baş tacı edilmiş örgütlenmeler üzerinden imzalanmış yasal sözleşmeler, kazanılmış hakların sözünü ediyoruz. Hani şu, pirede deve, tasarruf tezleri ile verilen kararlarla, kamuoyuna dönük işe yarayacağı düşünülmüş kararlar var ya? Servislerin kaldırılmasını simge sayalım, her biri toplusözleşme ile kazanılmış, geriye alınamayacak haklardan.
Boşuna “Tuz koktu” demedim. Yanan tuzun kokusunun nasıl olabileceği konusunda da bir deneyimim yok. Ama tuzun çok kolay yanabildiği üzerinden hepimizin ortak bilinci olmalı. En harlı ateşe atılsa bile, alevli, riskli olabilmesi söz konusu olamayacaktır. Türkçesi, son günlerde çok sıkça tanıklık ettiğimiz fabrika yangıları, yeniden orman yangınları gibi içimizi yakacak gücünden söz konusu edilemez.
Ülkemizde yüzde doksanımızın üstü için çok geçerli öylesine ağır bir yaşam karabasanı çökmüş durumda ki. Doğa yasası, yaşamın filizlenmesinde öylesine ağır basar ki. Yaşam adına dip dalgaları öylesine derinden derinden yükseliyor ki. Yargıda yıllardır sıraya bile alınmamış dosyalar üzerinden öylesine inceden ince kararlara çıkmaya başladı ki.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları