Asıl sınavı Türkiye veriyor ve notu kırık!
Yazgülü Aldoğan: Demokrasinin rafa kalktığı dönemlerde gazetecinin görevi iki misli önem kazanır
31 Mart gecesi, sonuçları canlı izlemek için, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun seçim ofisinde bir kenarda bulduğum kuru ekmeği kemiriyordum! Gazeteci, umduğunu değil, bulduğunu yer. Sabah dörde doğru, yorgun ama mutlu döndüm eve. Başkan, evet, İmamoğlu artık başkandı. AA’nın bütün kumpaslarına rağmen, ıslak imzalı tutanaklar CHP müşahitlerinin elinde olduğu için seçimi almıştı! Ertesi gün, şehrin billboard’ları ise Binali Yıldırım’ın Kazandım afişleriyle doluydu! Kaybetmişti ama belli ki sindirilemiyordu. Nitekim hukuk ve sinir savaşı sonrası 6 Mayıs’ta YSK, tarihine ayıp olarak geçecek bir kararla, aynı zarfın içinden çıkan 4 oydan sadece birini iptal ederek İmamoğlu’nun mazbatasını geri alıyordu. Başkan, o gece tarihi konuşmasını yaptı; Beylikdüzü’ne gidip kravatı, ceketi çıkarttı ve “Yolumuz uzun; gençliğimiz var, heyecanımız var” diyerek öyle bir asıldı ki işe, herkese “O ceketi çıkarttırmayacaktınız!” dedirtti. 23 Haziran’da tekrarlanan seçimlerde sabahın altısında Piyale Paşa’nın yolunu tuttum. İstanbul Gönüllüsü olarak sandık başında görev yapacaktım! Gün artık gazetecilik yapma değil, hak arama günüydü! Geceyi beklemeye bile gerek kalmadı. Sandık başında ıslak imzalı tutanak peşinde koşarken aradaki muazzam farkı gören Yıldırım’ın yenilgiyi kabul ettiği açıklaması geliyordu!
Engel üstüne engel
Aradan bir yıl geçti. Akla gelebilecek her türlü çelme takmalar, kredi vermemeler, elindeki paraya el koymalar, yardım paralarını bloke etmeler, rögarların içine toprak doldurmalara kadar giden bir nefret ve öfke hali, ki tehlikeli! 800 bin oy farkla seçilmiş birinin başkanlığını görmezlikten gelmek için her türlü kumpas! Bu nasıl demokrasi? Tabii ki demokrasi filan değil. Bu “gönlüm öyle istedi!” rejimi. Bu, talan, israf, beton yönetimi. İmamoğlu, pandemi koşullarında hazırlanmış mütevazı bir yıllık hesap verme toplantısında bir buçuk saati aşkın konuştu. Gündemin yoğunluğunda yeterince kutlanamayan bir yıllık emek. Göze görünmüyor ama o kadar engellemeye rağmen çok iş yapmıştı! Buna karşılık Galata Kulesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı elinden alınmış, yeni taksileri devreye sokacak diye tehdit edilmiş, deprem konusunda yardımcı olunmamış, Kanal İstanbul inadından vazgeçilmemiş, hatta şimdi de başkanı belediye meclisi seçer diye yeni bir yasa tasarısıyla başkanlığının elinden alınma girişimi bile devreye sokulmuştu! Ve mafya yöntemleriyle, İBB’nin kazanılmasında payı var diye, CHP İl Başkanı Kaftancıoğlu’na 7 yıl önce attığı tweet’lerinden ötürü verilen 9 küsur yıllık cezayı istinaf mahkemesi de, ne tesadüf, belediyenin yeniden kazanıldığı gün onaylamıştı! Bunları vatandaş görmüyor mu? Görüyor! Dişini sıkıp bekliyor, sağlığı bozuluyor, hatta intihar ediyor. Vatandaş başka ne yapabilir? Vatandaşın derdi ekonomik kriz, işsizlik ve hak arayamamak! Çünkü demokrasi rafa kalktı. Çünkü demokratik bir sistemde hak aranır, çalıp çırpamazsınız.
Gazeteciye ceza!
Demokrasinin rafa kalktığı dönemlerde gazetecinin görevi iki misli önem kazanır: Doğruların peşinden gidecek ve yazacaksın. Sıkıntı burada da bitmez ki? Yazacak yer kalmaz, hepsini satın alıp sustururlar, susmayanı da hapse atarlar! Hapiste tecrit ederler, hücreye atarlar! Hakkını arayacaksın, kiminle? Avukatınla, mahkemelerde! Hâkimler hukuka göre vicdanlarıyla karar verdikleri anda sürülüyor! Anayasa Mahkemesi yargıçları dışında hiçbirinin güvencesi kalmamıştır! Yanında kim olacak? Savunma. Avukatlar. Baro başkanlarını polisler yerlerde sürükledi. Tuvaletini kullandılar diye kafeye, destek için korna çaldılar diye sürücülere para cezası yazıldı. Kim öğretiyor size bu yöntemleri? Bu öfke, bu zulüm niye? Avukatların yerlerde sürüklendiği ülkeye turist de gelmez, boşuna çırpınıyor bakan. Kavala’nın, Demirtaş’ın hukuksuz yere hapiste yatırıldığı bir ülke Avrupa’da aforoz ediliyor artık! Dün bu satırların yazıldığı sırada Çağlayan’da yine gazeteciler yargılanıyordu, ne için? Haber yazdıkları için!
Zalimin zulmü arttığı zaman sonu gelmiş demektir. Hangi birini yazacağını şaşırıyor insan. Hafta sonu binlerce gencimiz sınava girecek. Salgın bitmedi ki? 5 bin 1 kişi öldü! Hasta sayısı artıyor, farkında mısınız? Değilsiniz herhalde ki maske yine çenede, yine dip dibe duruluyor her yerde! Ve kamuoyundan yükselen bütün taleplere rağmen o sınav yapılıyor! Farkında mısınız asıl sınavı Türkiye veriyor: Demokrasi: kırık. Ekonomi: kırık. Adalet: kırık. Bu sadece 18 yıldır ülkeyi çala çırpa yöneten iktidarın değil, buna engel olamayan muhalefetin de karnesidir. Yazıklar olsun!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları