Baskının artma nedeni çöküş dönemi!
Yazgülü Aldoğan; Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’nin hiçbir zaman kendine yetemediğini iddia etmiş Tarım Bakanı! Yahu biz ihracatımızı tarımla götürdük yıllarca, bırak kendimize yetmeyi!
İlme, bilime, çoksesliliğe ve demokrasiye dayanmayan hiçbir iktidar yüzlerce yıl yaşayamaz. Osmanlı İmparatorluğu da bunun için çökmüştü, sadece fetihler ve yağmalarla nereye kadar? Fatih Sultan Mehmet gibi ilme, bilime değer veren sultanlar zamanında ilerleme vardı ama matbaaya bile kavuşamadı Osmanlı İmparatorluğu, ne reform gördü ne Rönesans! Osmanlı İmparatorluğu’na çok özenip ecdat bilen, ama Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderini ve tarihi kalkınma hamlesini, yakın geçmişi inkâr eden, Cumhuriyet devrimi ve ideolojisinin kazandırdıklarını adeta yok etmeye ant içmiş bir iktidar, 18 yılda çöküş dönemine girdi, sona yaklaşıyor. Çünkü ilim, bilim ve gelişmeyi inkâr edip nepotizme ağırlık vererek demokrasinin olmazsa olmazı güçler ayrılığı ilkesini yok edip yürütme, yasama ve hatta örneklerini gördüğümüz gibi yargıyı da tek kişinin iki dudağı ve imzası altında toplayarak nereye kadar gidilebilir? Duvara toslarsınız. Ülkeyi şirket gibi yöneteceğini söylüyordu, aile şirketleri de kurumsallaşmazlarsa batmaya mahkûm. Damatla olmadığını o da gördü, damat doları şaha kaldırdıktan, bütün gücü eline geçirmeye yeltendikten sonra yok oldu! Bakan yapılan ama her karardan önce Saray’a bakan zatı muhteremler, en basit kararları bile “Cumhurbaşkanı’nın emir ve izinleriyle” yaptıklarını açıklamak zorunda hissediyorlar kendilerini. Hukuksuzluk o boyutlarda ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayar üzerine ayar veriyor. Çünkü Mağosa’ya değil ama Edirne’ye yollanıyor muhalifler zindana. Selahattin Demirtaş’ın hukuken değil, siyaseten 4 yıldır tutuklu olduğu uluslararası mahkeme tarafından tescil edildi. Osman Kavala, tahliye olmuşken geri alındı. Bırakmayız diyor birisi!
Hukuk emrinde
Ülkenin hukuka yakın kararlar verdiği düşünülen son kalesi Anayasa Mahkemesi’ni ele geçirmek için yapılan manevralar hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor: İstanbul Grubu’nun en önemli savcısı Fidan, önce Yargıtay’a atanıyor, oradan Anayasa Mahkemesi’ne geçebilmesi için yollarına güller dökülüyor. Kazara sosyal medyada iki paylaşım yapan gözaltını boylarken ana muhalefet partisi genel başkanı Kılıçdaroğlu’na ağır tehdit ve hakaretler yağdıran Çakıcı, bir ay sonra nihayet ifade vermeye davet edildi. Çayı kahvesi eksik edilmemiştir herhalde? AKP Genel Başkanı şapkasıyla muhalefete “zillet ittifakı” diye saydıran Erdoğan’a CHP Grup Başkanvekili Özel, bir yanıt verdi diye cumhurbaşkanına hakaretten 250 bin TL’lik tazminat davası! Nasıl olsa mahkemeler de emrinde! Onun tenezzül etmediği işlere Altun yetişiyor, gazetelere resmi ilan cezaları yağmur gibi yağıyor, oranın da başkanı kendisi. Menderes dönemi hortladı! Son günlerin sinir bozucu dolandırıcılık hikâyesi, güreşçinin diploma skandalı. İki üniversite mezunu, yüksek lisanslı gençler kâğıt toplayarak aç kalmamaya çalışırken güreşçiden VakıfBank’a yönetim kurulu üyesi ve başkanvekili yaptık. Ortaokul mezunu olurlar kendileri. Sonrası hikâye, önce lise, sonra, lisans, sonra yüksek lisans diploması verivermişler ama ilk lise diplomasının sahte olduğu mahkeme kararıyla sabit. Bir de heyheyleniyor, ispat edin diye, yahu sen kendin söylemişsin mahkemede? Mustafa Kemal’in vasiyeti olan Atatürk Orman Çiftliği’ni fare kemirir gibi yok ettiler. Hıfzıssıhha’yı kapattılar, Çin’den aşı bekliyoruz! Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’nin hiçbir zaman kendine yetemediğini iddia etmiş Tarım Bakanı! Yahu biz ihracatımızı tarımla götürdük yıllarca, bırak kendimize yetmeyi!
İşte bunlar çöküştür: Sahte diplomalı güreşçiye 4 maaş verirken asgari ücretliye 3 bin lirayı çok görürsen; emekliler pazardan bir sap pazıyla çıkarsa; çiftçi, borcunu ödemedi diye traktörünü hacze kaptırırsa; kırsaldaki çocuk, internet yok diye uzaktan eğitime erişemezse; ormanlar, bakir koylar maden şirketleri tarafından talan edilirse; ülkenin kaymağını beş müteahhit şirket yerse; hâlâ aşı yoksa, esnafa pandemi yardımı yapılamıyorsa yolun sonu gelmiş demektir.
Tophane’deki İşKur’un önünde Başkanları Arzu Çerkezoğlu’yla küçük bir grup DİSK’li işçi, asgari ücret için basın açıklaması yapmak üzere toplanmıştı dün. Arkada ise üç otobüs dolusu, dişinden tırnağına silahlı polis yolu kesmiş bekliyordu. İşçilerin ise tek silahı kırmızı DİSK yelekleri. Sen de bütün bunlar olurken Tunus’a hibe parası yollayıp, Göcek’te, Ahlat’ta saray, Bodrum’da Diyanet’e tatil yeri yaptırıp, Iraklıyla ziyafet sofrası, Katarlıyla Kanal İstanbul hayali kuruyorsun. Diyeceksiniz ki hâlâ oyları yüzde otuzlarda? Koyunun safı kasabın bıçağını yalarmış.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları