Bodrum Bodrum, kakofoni!!
Yazgülü Aldoğan: Bu kadar az yetkiyle, bu kadar merkeze bağlı olarak merkezi hükümetin, mafyanın, yerel unsurların baskısı, mali olanaksızlıklarla böylesine hormonlu büyümüş, kaotik bir yapıya sahip olmuş bir güya ilçeyi yönetmenin imkânı yoktur.
Bodrum Bodrum artık şarkı olmaktan çok uzak; senfoni mi desem, kakofoni mi?
Hani klasik sözdür, gelmeyen bir pişman; gelen bin pişman! Ama yine de gelinir çünkü çok önceden yaptırılmış kooperatif evler, sitelerden satın alınmış yazlıklar, büyükanneler, büyükbabalar; neredeyse tüm arkadaşlar burada! Gelinir çünkü ilk aşklar, gelinir çünkü anılar, gelinir çünkü masmavi deniz, temiz! Gelinir çünkü herkes orada, herkesin olduğu yere gidilir!
Ama herkes de gelince burası ne olur? Hormonlu büyümenin de getirdiği o dağları taşları saran siteler siteler! Mafyanın, yerel ve merkezi otoritenin bastırıp küçük yöneticilerin mecbur göz yumduğu, en güzel koyları kapatmış devasa oteller bütün çirkinlikleriyle, bütün hoşgörüsüz azametleriyle, estetikten yoksun monoblok gövdeleri ile hem peyzajı hem çevreyi hem doğayı katlederler! Herkesin ve benim en gıcık olduğumuz bu çirkinlik abidelerinden biri Titanic idi! İsmi bile faul, içinde bir trajedi yaşanmış, batmış bir geminin adını yazlık bir otele vermek, o oteli yapan ve işletenlerin kafa yapısını da gösteriyor: Yakılmış bir arazinin üzerine usulsüzce kondurulan bu çirkinlik abidesi son yangınlarda, ne ilginçtir ki alevler bir karış yanına gelene kadar her tarafın yanmasına rağmen sapasağlam dikildi kaldı!
Birden aklıma geldi, ortalıkta bu kadar felaket varken ben nasıl oluyor da Bodrum Bodrum mu yazıyorum? Günleri ve tarihleri karıştıracak kadar yorulmuştum, çok sevdiğim bir dostumun özel bir gününü paylaşmak istedim, yoksa Bodrum benim tatil yapmak için geleceğim gerçekten son yerdir! Hele gelip de otelde kalmak mı? Tabii ki günlerimi arkadaşlarımda geçiriyorum! Oteller korkunç: Gündoğan’da bir otel var: Cape Bodrum! Denizden bakınca ben şehir hastanesi sandım, monoblok cam bir gövde, tren gibi uzayıp gidiyor, beyaz camların arkasında tavanda kocaman floresan lambalar gözüküyor, sanatoryum da diyebilirsiniz. Böyle kaotik bir yapıyı otel diye Bodrum’un küçücük bir mahallesine kondurmak için izin alabilmek nasıl bir şeydir?
Dağları taşları, sahilleri ve kumsalları paylaşmış siteler de ayrı bir komedi: İçindeki sakinler bir taraftan gelmedikleri evlerini pandemi fırsatçılığıyla inanılmaz fiyatlara kiraya verirken bir taraftan da yönetim kurullarında birbirlerini yiyor. Tam bir küçük Türkiye örneği.
Bodrum o kadar çarpık kentleşme örneği ki geçmiş bayramda akın eden tatilciler yüzünden buradaki sakinler on gün boyunca evlerinden dışarı çıkamamış. Çünkü Bodrum’da yol yok! O küçücük köy yollarına asfalt yapılmış yıllar içinde, etrafına siteler ve oteller yapıldığı için de o yollar öyle kalmış! Yürümek için de park etmek için de yol yok; yollarda ne kaldırım var ne de o kaldırımı yapacak yer. Daha da acıklısı inanılmaz bir otomobil bolluğu. Bodrum’da yaşamak zorundaysanız mutlaka motorize olmalısınız, çünkü ekmek almaya bile ancak arabayla gidebilirsiniz.
SUÇLU BELLİ
Sanılmasın ki bütün bunlardan şu anda kendini paralarcasına çalışan Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ı sorumlu tutuyorum. O olsa olsa gönüllü bir kurbandır. Bütün sıkıntı Bodrum’un hâlâ küçücük bir ilçe olarak bırakılmasında. Yerel yönetimler yasasıyla rantı merkezden yönetebilmek ve kendi elleriyle paylaştırıp büyük pay almak için merkezi hükümetin yaptığı bir oyundu bu. Bodrum’un ilçeleri birdenbire mahalle haline geldi. Oysa Bodrum bir ilçe değil, büyük bir il bugün. Ve bütün o Gündoğan, Torba vb. de o şehrin ilçeleri olmalıydı. Türkiye’nin en büyük turizm merkezi bölge, ilçeler halinde Muğla’ya bağlı. Yönettirmek istememenin, tek adam baskısının sonucu!
Bu kadar az yetkiyle, bu kadar merkeze bağlı olarak merkezi hükümetin, mafyanın, yerel unsurların baskısı, mali olanaksızlıklarla böylesine hormonlu büyümüş, kaotik bir yapıya sahip olmuş bir güya ilçeyi yönetmenin imkânı yoktur. Ve bu yolu olmayan, yangınlarla boğuşmuş, yaralı ilçenin üzerinde hâlâ çok büyük hevesler: Neresini kapatsak?
Trajikomiktir ama benim de 40 yıl öncesinden kalma bir kooperatif üyeliğim var Bodrum’da, küçücük maaşımla yıllarca ödediğim, bugün Bodrum’da bakir kalmış ender yarımadalardan biri olan Akyarlar’da devam eden arazi davaları ve anlaşmazlıklar yüzünden uzaktan baktığımız bir kara parçası. Mafya olmayınca biraz uzun sürüyor!
Bodrum, marinaları dolduran zenginleri, her yerde açılan sergileri ile bir yazıya sığmaz. Ama artık bir şarkı olmaktan çok uzak; keşke bir senfoni olabilseydi, şimdiki haliyle olsa olsa bir kakofoni!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları