Bu bayramın kurbanlıkları belli oldu
Yazgülü Aldoğan; O gece olup bitenlerin fazla aydınlatılması istenmedi. İnsanlar öldü, kim vurduya gitti. At izi it izine karıştı. Erler, askeri öğrenciler linç edildi, köprüden atıldı. Kimileri gazi ilan edildi. O gece elebaşları dışında erler, öğrenciler, sokakta askeri giysili olanlar yakalandı, tutuklandı, ağır cezalara çarptırıldı.
Beş yıl geçti o meşum gecenin üstünden. Bir ülkenin tarihinde utanılacak gecelerden biri. Karanlığın içinde karanlıklar. Ve o beş yıl içinde biz hâlâ o darbe girişimi yüzünden OHAL düzeninde yaşatılıyoruz, yetmiyor, adalet ve demokrasinin askıya alındığı dönem bir üç yıl daha devam etsin istiyorlar! Bu ülke gerçek darbeler yaşadı. İktidar devrildi ama darbeyi yapanlar yeni bir anayasa yapıp iktidarı sivillere terk edip gitti. Bu ne girişimmiş ki başarılı olamadı ama insanlar mahkeme kararı olmadan KHK’lerle işten atılıp sivil ölüme terk ediliyor, seçilmiş belediyelere kayyım atanıyor, gözaltı süresi uzuyor, seçime de böyle gidilsin isteniyor! Bir darbe girişiminin rantı bu kadar mı yenir?
O gece olup bitenlerin fazla aydınlatılması istenmedi. İnsanlar öldü, kim vurduya gitti. At izi it izine karıştı. Erler, askeri öğrenciler linç edildi, köprüden atıldı. Kimileri gazi ilan edildi. O gece elebaşları dışında erler, öğrenciler, sokakta askeri giysili olanlar yakalandı, tutuklandı, ağır cezalara çarptırıldı. Ama biliniyor ki kaçan kaçtı. Eğrisi doğrusuna oturmadı. Gerçeklerin bir gün açığa çıkmak gibi bir huyu vardır. Bakın, biri çıktı “O gece Emniyet’ten silahlar dağıtıldı, geri de toplanmadı” dedi. O silahlar kimlere sıkıldı, rivayetler doğru mu, ölenlerin üzerinden çıkan mermilere neden balistik inceleme yapılmadı?
Erler, öğrenciler!
Bu soruların yanıtlarını beklerken hep olduğu gibi en alttakiler ezildi: Bu ülkenin gençleri. Onları, dar gelirli aileleri; yatılı okusunlar, çıkınca meslekleri olsun, vatanın askeri olsun diye devlete teslim etmişti. O çocuklar, harp okulu öğrencileri, o gece rütbeli komutanlarının emir-komuta zinciri altında sokağa çıkarıldılar, ne olduğunu anlayana kadar sabah oldu, dövüldüler, tutuklandılar. “İfadenizi alır serbest bırakırlar” denirken yargılandılar ve çoğu müebbetle cezalandırıldı. Hayalleri vardı, sevdikleri vardı, gençlikleri vardı, hepsi bitti, kimse oralı olmadı. Ne davaları görülürken ne müebbet aldıklarında ne Silivri’de beş yıldır inim inim inlediklerinde haber oldular. Onlar sanki bu ülkenin evladı değil. Onlar sanki hayalet, yaşamıyorlar, kimse görmüyor onları, kimse konuşmuyor, onların yaşadığı drama herkes duyarsız, ilgisiz. Bir tek anaları ağlıyor, babaları kalp krizi geçiriyor, kavuşmayı hasretle bekleyen ailelerin bireyleri, birer birer eksiliyor! Ölüyorlar acılarından, ölüyorlar çocuklarını görmek için çıktıkları yollarda trafik kazalarında ve o evlatlar, o çocuklar, onları gömmeye bile gidemiyor!
Darbeci böyle olmaz
Hiçbirini tanımıyordum. Ben sadece gazeteci olmanın önüne, insan olmayı koyan vicdanlı biriyim! Ve mesleğim gereği uzun yıllardır o kadar çok mağdurla tanıştım, o kadar çok dramın tanığı ve izleyicisi oldum ki adalet terazim hassas; kurtla, kurbanlık kuzuyu ayırt edebiliyorum!
O korkunç geceden sonra bazıları günah keçisi seçildi. Kan dökülmüştü madem, suçlu lazımdı, en üsttekiler FETÖ borsalarında milyon dolarlarla kurtulurken darbeci diye yaftalananlar en alttandı: Erler ve öğrenciler! Davalarına girdikçe, sanıklar ve tanıkları dinledikçe iyice ikna oldum: Bu mahkemeler olması gerektiği gibi yürütülmedi. Savunmanın hiçbir talebi kabul edilmediği gibi savunmalarına da kulak verilmedi. Ve çoğuna diri diri ölüm demek olan müebbet cezası verildi! Beş yıldır Yargıtay kararlarını bekliyorlar.
En son Digitürk’ün önüne getirilip bırakılmış ve bundan ötürü müebbetle cezalandırılmış, Yargıtay’ın bozduğu davada yerel mahkemeye savunmalarını yapan 30 küsur öğrenciyi dinledim, kimi 14 yaşında, kimi 18 yaşında, askeri okula girerken aileleriyle birlikte sivil yaşamı geride bırakmış, ilk olarak da emre itaat etmeyi öğrenmişlerdi. Tek suçları emir-komuta içinde o gece sokağa çıkarılmış olmalarıydı. Müebbet cezası gibi bir ölüm fermanı sırtlarına yapıştırıldığında başlarını eğip vatan sağ olsun demişlerdi. Aradan geçen beş yıl içinde, depresyona girmeyen, ilaç almayan kalmamış. Askeri eğitim aldıkları için dayandılar, intihar etmediler! Tekrar savunma yaparken isteksizdiler. Ne bu ülkeye ne de adalete inançları kalmıştı. Murat Uygun kendisini görmeye gelen anne babasını dönüş yolunda trafik kazasında kaybetmiş, bütün taleplere rağmen cenazeye katılmasına bile izin verilmemişti! Savunmasını dinlerken gözlerim yaşardı: “Ailemden kimse kalmayacak, amcam öldü, yengem öldü, beni görmeye gelip dönerken annem-babam öldü, cenazelerine bile gidemedim!” derken yalvarmıyor, adalet bekliyordu. Hâkim tek kelime etmeden dinledi, hiçbirini tahliye etmeden dava tarihini ekime verdi. Nereye kaçacaklar, adli kontrolle serbest bırakılamazlar mıydı? Kurban Bayramınızın kurbanları belli olmuştu. Onlar bizim çocuklarımız, bu ülkenin çocukları değil mi? 21 Mayıs öğrencilerine şefkat gösterilirken bu çocuklardan niye esirgendi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları