Hesabını şimdi değilse cehennemde verirsiniz
Yazgülü Aldoğan: Tarihi semtlerin yeniden değerlenmesi sürecini öğrenciliğim yıllarında Paris’te yaşamamış olsaydım buraya gözümü kapatıp taşınmazdım.
Gözümün önünde yükselen bir güzellik. Onunla ilk tanışmam, 69 yılında yeni restore edilmiş, etrafında pırlanta bilezik gibi yanan ışıklarıyla gel bana diyor, penceremden gördüğüm masalsı haliyle. Geleceğim diyorum, sınavı kazandıktan sonra kutlamaya geleceğim. Üniversiteye hazırlanıyorum! Yıllar sonra kader beni dibine attı. Cağaloğlu’nda gazeteye gidip gelirken trafikte bunalmadan oturacağım bir semt ararken Kuledibi’ni keşfettim. Sadece ben mi? 150 yıllık tarihi bir binaya taşındığımda evi görmeye gelen arkadaşlarım da keşfetti, hatta dönemin belediye başkanı Dalan da Galata’yı ilk kez gördü! Ne Galata Kulesi meşhurdu, ne Kuledibi gidilip gezilecek bir semt! Benim içinse çamura düşmüş elmas. Tarihi semtlerin yeniden değerlenmesi sürecini öğrenciliğim yıllarında Paris’te yaşamamış olsaydım buraya gözümü kapatıp taşınmazdım. Yıllar içinde Galata Kulesi, İstanbul’un simgesi olmakla kalmadı, TV dizilerinin de platosu haline geldi. Yerli-yabancı turistlerin mutlaka önünde poz vermek istediği bir ikon! İBB’nin mülkiyetinde özel bir şirket tarafından işletiliyor, turistlere dansözlü-folklorlu Türk geceleri düzenleniyordu. İBB’nin alkol düşmanlığı o şirketi tahliye ettirdi ve Beltur kafeterya olarak işletmeye başladı. Taa ki İBB seçimlerde el değiştirene kadar! Kültür ve Turizm Bakanlığı bulduğu bir formülle yüzyıldır belediyede olan kulenin devrini bir vakfa yaptırarak elinden aldı! Artık hak hukuk da pek işlemediğinden İBB’nin yasal direnmesi işe yaramıyor; bakanlık, projesi bile olmayan, ihalesi açık olarak yapılmadan paldır küldür bir imtiyazlı şirkete veriverdi kulenin müzeye dönüştürülme restorasyonunu. Müze olmasına hiç itirazım yok, yöntem ve biçim yanlış. İnanılmaz bir süratle çıkılan iskeleler ebabil kuşlarının yaşam mücadelesi için yalvar yakar söktürüldü. Gece gece kulenin tepesinden aşağı akıtılan hafriyat dikkatimi çekiyor, bunlar neyi yıkıyor acaba diye düşünüyor, restoranın kalıntılarıdır diyordum ki meğer ana girişten kolonlara elektrikli matkapla dalmışlar! (Bu arada Hilti şirketi markamızın adını kullanmayın, hiçbir suçumuz yok diye yalvarıyor!) Hikâyenin geri kalanını biliyorsunuz. Kulemi kurtarabilecek miyiz, yoksa projesi bile olmadan, şurayı düzelt, burayı kaldır yöntemiyle canına mı okuyacaklar göreceğiz, anlaşılıyor ki bunlara Pisa Kulesi’ni versen, eğri diye düzeltmeye kalkarlar! Bunu şunun için yazdım:
Kanal İstanbul denen “çılgın proje” var ya. Bunun büyük ölçeklisi. Biri züccaciye dükkânına fille dalmaksa öteki pire için yorganı değil, memleketi yakmak!
Kanal hikâye, rant şahane
Elektrikli matkapla değil, tonlarca patlayıcıyla girip koca yarımadayı ayıracak, ada yapacaklar akılları sıra ya. 100 yıldır beklenen ve eli kulağında gelmek üzere olan İstanbul depremini tetikleyecek, korku filmlerindekini aratmayacak bir biçimde göllerdeki sular birbirine girecek, İstanbul’un su havzaları yok olurken ağır metalli sular içme sularına karışacak, köyler sular altında kalacak. Tarım alanları yok olacak. Kimsenin geçmeye niyeti olmayan o kanalın yapımı, fayların tetiklenmesiyle depremi oluşturacak, İstanbul 7.8’le sallanacak, yollar, binalar yıkılacak, kent yok olacak! Ben diyeyim 100 bin kişi ölecek, ölen değil, sağ kalanlar o kadar rezil olacak ki hayatta kaldığına pişman olacak. İstanbul’da yüz binlerce yapı yerle yeksan olacak.
Sonra diyecekler ki pardon, yanılmışız! İstanbul’a ihanet etmişiz! Ne dediklerini duyan olacak, ne anlayan, çünkü toprağın altında olacaklar! Galata Kulesi’ne darbeli elektrikli matkapla girenlere bakın, Kanal İstanbul’u yapmak için yüzlerce yıllık İstanbul’a kaç bin ton patlayıcıyla girdiklerinde ne olacağını hayal edin. Beyrut Limanı’nın hali lunapark kalır. Hoş ben kime ne anlatıyorum? Giriş parası ödememek için Aydos Ormanları’na kaçak dalıp kuytularda mangal yakarak yangın çıkaran, Emirgan Korusu’nu denizde keyif olsun diye işaret fişeği atarak yakan, Çeşme’yi yaka yaka bitiremeyen maganda sürüsüne mi? Sağlık elemanlarının tükendik, yorulduk, bittik, yetişemiyoruz feryatlarına aldırmadan, maskeyi eline, koluna, dizine, dirseğine, çenesine takıp dolaşan, her gece bir düğünde, bir konvoyda, hatta bir tünelde yol kesip halay çeken eğlenme manyağı sorumsuzlara mı? İBB’nin İstanbul halkını bilgilendirmek için kendi billboard’larına astığı “Ya Kanal Ya İstanbul” afişleri ise mahkeme kararı olmadan valilik tarafından yasadışı bir biçimde gece yarısı söktürülmüş. Halkın bilgilenmesine bile izin yok. Ve tabii hukuksuzluğu kadı yapıyorsa hangi kadıya şikâyet edeceksin?
Kanal İstanbul manyaklığı için harcanacak her kuruş, İstanbul’da depremden yıkılacak binaların tahliyesi, depremde alınacak önlemler için harcanmalıdır. Neron gibi şehri yakıp kahkahalar atarak seyretmek istemiyorsanız, kanal açmaktan vazgeçer depreme karşı savaşırsınız, yoksa bu depremde öleceklerin vebali cehennemde soru olarak sorulacaktır!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları