Medyanın sonu gelirse falcıya gideceksiniz!
Yazgülü Aldoğan: İkinci konu ise siyasi iktidarın büyük bir havuz oluşturup, manşetinden resim altına, reklamından magazinine karıştığı bir yandaş medya yaratması.
Siz bu satırları okuduğunuz sırada ben Karadeniz yaylalarında trekking yapmakta olacağım. Ve yeşille mavinin arasında mutlu mesut yürürken en büyük sıkıntım gazete okuyamamak olacak! Manyak mıyım neyim, hayır sadece gazeteyi kâğıttan okumayı seven, gerçek bir gazeteci ve eski kuşak insanım. Her İstanbul dışına çıktığımda gazete okuyamıyorum! Daha doğrusu büyük şehirler dışında, Anadolu’da artık neredeyse gazete satılmıyor. Hoş İstanbul’da da gazete satın alabilmek için bazen iki üç bayi dolaşmak zorunda kalıyorum. Gazete artık sadece Migros, Carrefour gibi büyük marketlerde satılıyor. Bakkallar, kârı çok düşük, zaten kimse de almıyor diye bu işi çoktan bıraktı. Evet, gençler de gazeteyi “kâğıttan” okumaktan vazgeçti. Bence zaten başka yerden de pek okumuyorlar! Gençlere göre gazete yapmayı beceremediğimiz de ayrı bir gerçek, onları suçlamadan önce çuvaldızı kendimize batırmalıyız.
Yazılı basın tamamen öldü mü? Tirajlara bakarsanız can çekişiyor. Bunun pek çok nedeni var. Sonuncudan başlayalım: Dağıtım. En büyük medya grubu Doğan Yayıncılık’ın Demirören Grubu’na sopa zoru ve devlet kredisi desteğiyle satılmasından sonra bir dağıtım şirketi olan YAYSAT da kapatıldı. Bütün yazılı basın Turkuvaz Grubu’nun dağıtımının insafına kaldı. Oysa eskiden iki ayrı grup, hatta Anadolu’da ayrı bakkallarda satardı. Türkiye’de en uç noktaların 80 bin olduğu gibi korkunç bir gerçek var ve bu noktalara gazete ulaştırabilmek için ciddi bir tirajınız olması gerekiyor. Yoksa çok büyük bir iade rakamıyla karşılaşıyorsunuz ki bu, kâğıt maliyetini de düşündüğünüz zaman karşılanamayacak bir masraf. Sonuç, sadece çok sattığınız yerlere birkaç gazete göndermek. Anadolu’da yaptığım gezilerde bu gazetelerin zaten önceden rezerve edildiğini öğreniyorum. Oralarda gazete okumanın gerçekten imkânı yok. Buna bir çözüm bulunmalı, aha da buraya yazıyorum!
İkinci konu ise siyasi iktidarın büyük bir havuz oluşturup, manşetinden resim altına, reklamından magazinine karıştığı bir yandaş medya yaratması. Böylece hepimizin hayretle tanık olduğu gibi, 8 ila 12 gazetenin yukarıdan servis edilen bültenle kelimesi kelimesine aynı manşetler, aynı fotoğraflar ve aynı içerikle çıkması. Bu gazeteler satar mı? Satmaz. Okunur mu? Okunmaz! Nitekim bakınız metro girişlerindeki stantlara, marketlerdeki reyonlara: Akşam saatlerine kadar deste deste duran gazeteler bu yandaş havuz gazeteleri. Kâğıda yazık! O kâğıt için kesilen ağaçlara yazık. Burada çalışan emekçilere yazık. Peki, bu gazetelerin tirajları nasıl şaşmaz biçimde yüz bin civarında gözüküyor? Resmi ilan alabilmek için sadece birinci sayfalarını bastıkları ve üzerindeki numarayı değiştirdikleri söyleniyor. Onun dışında kurumsal satış desem? Belediyeler, devlet daireleri ve bedava dağıtıldıkları yerler. Ne kadar acı! Tıpkı bir dönem Zaman gazetesinin milyon basıp sattığını iddia ettiği ama sadece 30-40 bin tirajla büyük rakamlarla abone yapıldığı gibi. Bugün Akşam’ından Hürriyet’ine, başlarına gelen bu.
Bağımsız üç dört gazete
Arkasında devlet, holding, güç kaynağı olmayan birkaç gazete var, biri de bizimki malum. Bizi alan sadece siz varsınız, biz sadece size satılıyoruz! Bunun için de başımıza gelmeyen kalmıyor, her bir yazarımızın, ben dahil, başında davalar, davalar, mahkûmiyetler uçuşuyor. Bu da yetmiyor, size ulaşabilmek için mali sorunlarla da boğuşuyoruz. Bir gazete okura satıldığı parayla çıkamaz. Reklam da alması gerekir. Yaşadığımız baskı döneminde kurumların, şirketlerin reklam vermekten çekindiğini söylemeye gerek yok, sayfalara baktığınız zaman görüyorsunuz, bize reklam verebilen şirketler belli. Geriye ne kalıyor, sizin ilanlarınız! Şimdi en büyük tartışma konusu burada yaşanıyor: Kişilerin ilanları. En önemlisi de ölüm ilanları. Bir gelenek olarak ölüm ilanları amiral gemisi Hürriyet gazetesine verilir, herkes görürdü. Şimdi kimse görmüyor! Çünkü ulaşmak istedikleriniz tıpkı sizin gibi o gazeteleri bedava verildiği zaman bile almıyor.
Sosyal medya
Gazeteler eskisi gibi okunmuyorsa, televizyon kanalları da yandaş olduysa halk, haberleri nereden alıyor? Yanıtı basit: Eğrisi doğrusuyla sosyal medyadan. Bir atık su boru ihalesinin canlı yayınını yüz bin kişi izliyor, İBB oturumlarını milyonlar! Böyle şey görülmedi, duyulmadı. İmamoğlu’nun videolarını izleyen takipçi sayısı 25 yıllık yöneticimiz Erdoğan’dan fazla! İşte bunun için attığımız her tweet gözetim altında, her sosyal medya paylaşımımızın 7-8 yıllık ceza ömrü var. İktidarın hoşuna gitmeyecek bir eylemde bulunduğunuzda sosyal medya hesaplarınız inceleniyor, hemen bir paylaşımınız bulunuyor ve mahkemeye çıkıyorsunuz! Zavallı Atilla Taş’tan Fazıl Say’a, Canan Kaftancıoğlu’ndan Zuhal Olcay’a, Pucca’ya, herkesin başında bir tweet kazası. Siz yazmadıysanız da onlar yazdıklarınızdan birini evirip çevirip hallediyor. Size de, iyi ama bunda ne var diye şaşmak kalıyor! Bunlar bilinenler, adı sanı bilinmeyen 2 bine yakın kişi attığı tweet’lerden ötürü cezaevinde yatıyor. Yakında haberleşmek için yeni bir yol bulmak gerekecek ama ben gazetemden vazgeçemiyorum. Eskiden günde 13-14 gazete okurdum, şimdi üçe indirdim. Gerisi çöp, kusura bakmasınlar. İlla ki birini okumak istiyorsam da internet sitelerinde bulup okuyorum. Özgür günlerde, özgür basın ve yayına kavuşacağımız zamana değin, bizi desteklemeye devam edin. Yoksa ne olup bittiğini anlamak için falcıya gideceksiniz!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları