Virüs cezası: Hiçbirimiz masum değiliz!
Yazgülü Aldoğan: Toplu ulaşım araçlarını kullananlar yüzde 30 oranında azaldı. Halk, marketlerdeki makarna ve tuvalet kâğıtlarına saldırdı.
İtiraf ediyorum; ben de ilk başlarda çok ciddiye almadım. Hatta ilk tedbirler kültür sanat olaylarına geldi diye bozulup itiraz bile ettim. Haksız da değildim aslında, çünkü tedbirlerde eşitsizlik vardı: Hükümet ya da tek karar verici, ilk tedbirleri “karşı mahallenin” ritüelleri, yaşam biçimi üzerinden aldı. Kendi mahallesine dokunmakta ürkek ve tedirgindi! Nasıl mı? Konser, tiyatro, sinema etkinlikleri iptal olurken “Cuma namazı camide kılınmasın” denilemedi. Hatta büyük bir kalabalığın omuz omuza oturduğu camide Diyanet İşleri Başkanı, kalabalıkta olmanın tehlikesinden bahsetti! Maçlar ertelenmedi. Ve hatta Trabzonspor Başkanı Ağaoğlu, ağzında maskesiyle “Ligin ertelenmesi söylentilerine ne gerek var?” bile diyebildi! Efendim, eğlenmesinler demek daha kolaydı da topluca namaz kılmasınlar demek daha zor geldi. Ve yapılabilecek en büyük yanlış yapıldı. 20 bini aşkın kişi umreye gitmişti. Suudi Arabistan Kâbe’yi kapayacak cesareti gösterdi, ne de olsa orada seçim yok, kral var; biz ilk gelen 10 bin kişilik kafileyi karantinaya alma cesaretini gösteremedik. Evlerine gönderip söz aldık, sakın evden çıkmayın, uslu uslu oturun, kimseye bulaştırmayın. Ama ne gam! Başta AKP’li vekiller, eş dost, mahalleli, hacı amca, hacı teyzeleri ziyaret edip fotoğraflar çektirdi. Bilim Kurulu üyeleri uyarıyor, hacıların evlerine telefon ediliyor, evden çıkmayın deniyordu. Bir hacı teyze aynen şunu demiş: “Hiç çıkar mıyız evladım, evdeyiz. Mevlüt okutuyoruz zaten, bütün mahalle burada!”
Baktılar olmuyor, ikinci parti gelen Ankara ve Konyalı hacılar karantinaya alındı, hem de gece yarısı kovulan öğrencilerin yurtlarına. Sizin onları sokağa bıraktığınız saatte yurda dönseler o kız öğrenciler ceza yer! Ama cebinde parası, gidecek yeri var mı sorulmadan uykudan uyandırılıp iki parça eşyalarını toplayıp kapıya! Sabaha kadar yurdun bahçesinde bekleyip gidecek yer ve araç buldular gün ağarınca. Ya yerlerine gelenler? Onların terk etmek istemedikleri o KYK yurtlarını “Burası ahır gibi, kalmayız” diye beğenmediler.
Düğün salonları açıktı
Hâlâ tehlikenin farkında değildik! Hacılar karantinadan firar etmeye kalktı, kaçanlar yakalandı. Madem hastayız sana da bulaşsın diye polisin yüzüne tüküren oldu. İkinci bir emirle tiyatrolardan sonra barlar da kapatıldı. Ben düğün salonlarının peşine düştüm. Bir bara 30 kişi gider, düğün salonları 300-500 kişilik. Hepsi açıktı. Ya akıllarına gelmemişti ya yine büyük çoğunluğun ritüellerine karşı çıkmak zor gelmişti! Haberini bir tek biz yaptık. Okuyorlar demek, ertesi gün kahvehaneler ve düğün salonları da kapatıldı. Hamamların niye kapatıldığı ise başka bir soru?
Toplu ulaşım araçlarını kullananlar yüzde 30 oranında azaldı. Halk, marketlerdeki makarna ve tuvalet kâğıtlarına saldırdı. Hem hâlâ ciddiye almıyorduk hem de ciddiye alanlar yanlış önlem alıyordu.
TV ekranlarında Bilim Kurulu üyelerini ve doktorları dinledim sadece, gerisi çöp! Doktorların söylediği net ve açık: “Virüsten kaçın, saklanın! Yani? Evde kalın, çıkarsanız da kalabalıklara girmeyin, kimseye yaklaşmayın. Virüs sizi bulamasın. Bulaştıysa atmak için elinizi, ağzınızı, boğazınızı, burnunuzu yıkayın, yıkayın, yıkayın! Dezenfekte edin.” Ama hasta değilseniz, maske ve eldiven takmanın gereği yok. İyi ve sağlıklı beslenin: Vitamin, protein. Bol sıvı için, gırtlağınız hiç kuru kalmasın, virüs girdiyse akciğere değil, mideye insin ve mide asidinde ölsün! Uyuyun. Dinlenin. Korkun ki tedbir alasınız ama panik yapmayın ki strese girmeyesiniz. Stres, immün sistemi bozuyor ve hastalığı yenemiyorsunuz.
Tabii bütün bu tedbirleri biz dışarıdakiler alabilir. Cezaevlerindeki haksız yere tuttuklarınızı merhamete gelip çıkarın! İran kadar olun hiç olmazsa. Ne intikam, ne af, adaletin tam zamanı.
Ben yavaştan korkmaya başladım. Hata ettiğimi ve tehlikenin büyüklüğünü fark edemediğimi kabul ediyorum. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise bu iktidarla yapabileceği kadarını yapıyor. Daha radikal olamazdı, izin vermezlerdi. İspanya gibi özel hastaneleri kamulaştırabilir miydi? Kendisininkiler dahil? Bu salgının çok şeyi değiştireceğini düşünenlerdenim. Bir aydınlanma dönemi daha geliyor, gelecek, gelmeli. Kendimizi temize çekmeliyiz. Tüketim çılgınlığına, doğayı ve hayvanları yok etmeye son vermeliyiz. Yaşam alanlarına girilen vahşi hayvanlar bizden intikam alıyor, bir yarasa dünyayı mahvetti. Nüfus artışını önlemeli, maden için ormanları talan etmeyi bırakmalıyız. Bilime, din ve hurafelerden daha çok önem vermeliyiz. Kızmayın, bizi dua değil, ilaçlar ve aşı kurtaracak!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları