Tarih:
22.11.2013
Cemaat filan
Yılmaz Özdil; Devlet okullarındaki eğitimin imha edilmesi, Köy Enstitüleri’nin imha edilmesinin devamıdır.
80’li yıllar...Gazeteciliğe yeni başlamışım. O zamanlar şimdiki gibi dandik dundik tipleri gazeteci-yazar diye kakalamıyorlar, oturaklı muhabirler gazeteci... En baba haberlere onlar gidiyor. Benim gibi çömezlerin manşet olabilmesi için ağzıyla kuş tutması lazım... Haber müdürleri de şimdiki gibi değil, “bende bugün haber yok” demeye kalk, iyi gününe denk geldiysen suratına tükürür, ters gününe denk geldiysen, tükürüğe şükür... Öyle bağırırlardı ki, sanırsın Tarzan’dır. Huzurlu bi çalışma ortamı yani!
*
*
Neyse, gene öyle bi gün... Haber icat etmezsem, oyacaklar. Açtım gazeteleri, ki, belki fikir uçuşur... “Şampiyon İzmir’den” yazıyor. Anadolu liseleri sınav şampiyonu. İzmir’den çıkmış.
*
Can havliyle hafızamı yokladım, hatırlıyorum bu başlığı... Gittim arşive, geçen yıla baktım, işte orada, şampiyon İzmir’den... Bir önceki yıla baktım, bu sefer iki şampiyon var, biri İzmir’den, biri Aydın’dan... Bir önceki yıl? Denizli’den, ikinci Muğla’dan... ÖSS’leri kurcaladım, hep tanıdık, hep Ege’den.
*
E merak ettim, niye?
*
Can havliyle hafızamı yokladım, hatırlıyorum bu başlığı... Gittim arşive, geçen yıla baktım, işte orada, şampiyon İzmir’den... Bir önceki yıla baktım, bu sefer iki şampiyon var, biri İzmir’den, biri Aydın’dan... Bir önceki yıl? Denizli’den, ikinci Muğla’dan... ÖSS’leri kurcaladım, hep tanıdık, hep Ege’den.
*
E merak ettim, niye?
Diğer bölgelerimizde yaşayan akranlarımızdan daha aptal veya daha zeki olamayacağımıza göre, nedir Ege’yi öne çıkaran? Okullaşma oranı desen... İstanbul’da Ankara’da daha az mı okul var?
*
O öğretmenle konuş, bu öğretmene danış, karşıma hep aynı öyküler çıktı.
Cevabı bulmuştum.
Manşeti de...
*
Yıllarca çeşitli şehirlerde görev yapan öğretmenlerimiz, hiç olmazsa emeklilik’te biraz rahat yüzü görebilmek için, ömürleri boyunca biriktirdikleri üç-beş kuruşla, geçinmesi makul, iklimi güzel olan İzmir’den Aydın’dan Denizli’den ev alıyor, meslek hayatlarının son dönemine yaklaşınca bir yolunu bulup, tayinlerini bu şehirlere çıkartıyorlardı. Yani... Çıraklık-kalfalık dönemlerini Anadolu’da geçirip, pişip, usta’lık dönemlerini Ege’de taçlandırıyorlardı. Dolayısıyla, Ege çocukları, o zorlu-çileli yıllar içinde sinirlerini aldırmış, tecrübeli, babacan-anaç, sabırlı, şefkatli, “bir-iki yıl sonra mesleği bırakacağım, köşeme çekilince çocukları özleyeceğim, bırakmadan önce yapabileceğimin en iyisini yapayım” diye düşünen öğretmenler kadrosu tarafından yetiştiriliyordu.
*
Netice?
Şampiyon.
*
Ve, hepsi devlet okullarının öğretmenleriydi tabii... Özel ders filan aramazdık. Servis mervis yoktu, yürüye yürüye mahallendeki okula git, öğretmenin kralı orda... Zaten “özel okul” diye bir kavram yoktu, hatta alay konusuydu. Özel okul denilen, Hababam Sınıfı’nda olduğu gibi, baba parasıyla diploma alınan, haytaların gittiği okulumsu yerlerdi. Bende acayip para var, bastırıyorum, özel okula gidiyorum diye gurur duymazlar, aksine, söylemeye utanırlardı.
*
Peki ya şimdi?
*
O öğretmenle konuş, bu öğretmene danış, karşıma hep aynı öyküler çıktı.
Cevabı bulmuştum.
Manşeti de...
*
Yıllarca çeşitli şehirlerde görev yapan öğretmenlerimiz, hiç olmazsa emeklilik’te biraz rahat yüzü görebilmek için, ömürleri boyunca biriktirdikleri üç-beş kuruşla, geçinmesi makul, iklimi güzel olan İzmir’den Aydın’dan Denizli’den ev alıyor, meslek hayatlarının son dönemine yaklaşınca bir yolunu bulup, tayinlerini bu şehirlere çıkartıyorlardı. Yani... Çıraklık-kalfalık dönemlerini Anadolu’da geçirip, pişip, usta’lık dönemlerini Ege’de taçlandırıyorlardı. Dolayısıyla, Ege çocukları, o zorlu-çileli yıllar içinde sinirlerini aldırmış, tecrübeli, babacan-anaç, sabırlı, şefkatli, “bir-iki yıl sonra mesleği bırakacağım, köşeme çekilince çocukları özleyeceğim, bırakmadan önce yapabileceğimin en iyisini yapayım” diye düşünen öğretmenler kadrosu tarafından yetiştiriliyordu.
*
Netice?
Şampiyon.
*
Ve, hepsi devlet okullarının öğretmenleriydi tabii... Özel ders filan aramazdık. Servis mervis yoktu, yürüye yürüye mahallendeki okula git, öğretmenin kralı orda... Zaten “özel okul” diye bir kavram yoktu, hatta alay konusuydu. Özel okul denilen, Hababam Sınıfı’nda olduğu gibi, baba parasıyla diploma alınan, haytaların gittiği okulumsu yerlerdi. Bende acayip para var, bastırıyorum, özel okula gidiyorum diye gurur duymazlar, aksine, söylemeye utanırlardı.
*
Peki ya şimdi?
Özel okul’lular şampiyon.
Hepsi dershane’den.
*
Devlet olmuş Hababam Sınıfı!
*
Çünkü...
*
Devlet olmuş Hababam Sınıfı!
*
Çünkü...
Artık emeklilik’te yerleşmek için şehir aramaya gerek yok. Özel okula transfer ol, dershaneye transfer ol, daha iyi maaş al, daha iyi fiziki şartlarda çalış, daha mutlu ol, haliyle, çok daha iyi öğrenci yetiştir.
*
Bir tarafta, enerjisini-tecrübesini öğrenciye aktarmak için, nispeten çok daha iyi maddi imkânlara sahip dershane öğretmenleri... Öbür tarafta, geçinebilmek için gazete bile satın alamayacak hale gelen, pazarda limon satmak zorunda kalan, adeta hayata küsen devlet okulu öğretmenleri.
*
Bir tarafta, dişinden tırnağından arttırıp, boğazından kesip, evladını mecburen özel okula, dershaneye göndermeye gayret eden ana-babalar... Öbür tarafta, boğazından kesse bile yetmediği için, özel okula, dershaneye gönderemediği evladının yüzüne bakmaya utanan ana-babalar.
*
Fakir fukara edebiyatıyla oy toplayan, mitinglerde “kapıcının çocuğu okumasın mı, evlere temizliğe giden teyzemin çocuğu okumasın mı?” diye bağıran Tayyip Erdoğan hükümetinin, memleketi getirdiği nokta budur. Devlet öğretmenlerini, AKP kadar mağdur eden, yoksullaştıran, hatta sokaklarda coplatan, tekmeleten bir başka hükümet görülmemiştir. Dershane patlaması, bunun sonucudur.
*
Çocuklarımızın “insan gibi yetişmesi”ni istiyorsak, öğretmenlerimizin “insan gibi yaşaması”nı sağlamak zorundayız. Meseleyi, sadece cemaat meselesi olarak görüp, kapanırsa kapansın diyen, yanılır. Devlet okullarındaki eğitimin imha edilmesi, Köy Enstitüleri’nin imha edilmesinin devamıdır.
Yılmaz Özdil - Hürriyet
*
Bir tarafta, enerjisini-tecrübesini öğrenciye aktarmak için, nispeten çok daha iyi maddi imkânlara sahip dershane öğretmenleri... Öbür tarafta, geçinebilmek için gazete bile satın alamayacak hale gelen, pazarda limon satmak zorunda kalan, adeta hayata küsen devlet okulu öğretmenleri.
*
Bir tarafta, dişinden tırnağından arttırıp, boğazından kesip, evladını mecburen özel okula, dershaneye göndermeye gayret eden ana-babalar... Öbür tarafta, boğazından kesse bile yetmediği için, özel okula, dershaneye gönderemediği evladının yüzüne bakmaya utanan ana-babalar.
*
Fakir fukara edebiyatıyla oy toplayan, mitinglerde “kapıcının çocuğu okumasın mı, evlere temizliğe giden teyzemin çocuğu okumasın mı?” diye bağıran Tayyip Erdoğan hükümetinin, memleketi getirdiği nokta budur. Devlet öğretmenlerini, AKP kadar mağdur eden, yoksullaştıran, hatta sokaklarda coplatan, tekmeleten bir başka hükümet görülmemiştir. Dershane patlaması, bunun sonucudur.
*
Çocuklarımızın “insan gibi yetişmesi”ni istiyorsak, öğretmenlerimizin “insan gibi yaşaması”nı sağlamak zorundayız. Meseleyi, sadece cemaat meselesi olarak görüp, kapanırsa kapansın diyen, yanılır. Devlet okullarındaki eğitimin imha edilmesi, Köy Enstitüleri’nin imha edilmesinin devamıdır.
Yılmaz Özdil - Hürriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları