loading
close
SON DAKİKALAR

Ertuğrul Akbay

Yılmaz Özdil
Tarih: 08.03.2019
Kaynak: Yılmaz Özdil-Sözcü

Yılmaz Özdil: Neticede hapse girdikleri gibi tertemiz çıktılar ama, uğradıkları hukuk cinayeti nedeniyle, evlatlarına değil, mermer mezar taşlarına sarılabildiler.

Yaşar'la eşi Medine, Rize'ye bağlı Pazar ilçesinin Subaşı köyünde yaşıyorlardı. Oğulları oldu. Müthiş zeki bir çocuktu, lambaya gaz bulamadıkları dönemde odun ateşinin ışığında çalışırdı, takdirlerle okudu, tıp fakültesini kazandı, profesör oldu. Anne-babası olarak hep iftihar ettiler, koltukları kabardı, komşuları tanıdıkları tebriğe geldiğinde, gururdan boğazları düğümleniyordu. Odun ateşinden lazer teknolojisine yükselen oğulları sadece kendilerinin değil, Türkiye'nin onur duyduğu, dünya çapında biliminsanı oldu, Türkiye'nin ilk böbrek naklini gerçekleştirdi, ilk karaciğer naklini gerçekleştirdi, hastane kurdu, onbinlerce çaresiz insanın hayatını kurtardı, üniversite kurdu, rektör oldu, eğitim vakfı kurdu, Dünya Yanık Derneği başkanı seçildi, dünyanın en önemli tıbbi meslek birliği Amerikan Cerrahlar Koleji tarafından şeref üyeliğine seçilen ilk Türk oldu, 104 yıllık geçmişi olan bu birlik tarafından kendisine “insansever ödülü” verildi. Anne-babası olarak böyle bir evlada sahip oldukları için Allah'a dua ediyorlar, vatana millete böyle hayırlı bir evlat yetiştirdikleri için mutlu oluyorlardı. Taa ki o uğursuz güne kadar… Memleketin en saygın isimlerinden biri olan oğullarını tutukladılar, devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Anne-babası yıkıldı… Hayatları boyunca kendilerini onurlandıran oğullarına atılan iftirayı kaldıramadılar, peş peşe vefat ettiler. Son kez sarılamadılar bile… Neticede oğulları Mehmet Haberal hapse girdiği gibi tertemiz çıktı ama, anne-babası o adalet gününü göremeden, ağlaya ağlaya, kahrede kahrede gitti.

Ayşe'nin oğlu, vatan millet için canını ortaya koyan, gurur duyulan ulusal kahraman, efsane komutan, ailesini daima onurlandıran hayırlı bir evlattı. Ömrünü devlete adadı ama, ömrünü adadığı devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Kendi ordusu tarafından esir alınan kahraman oğlunun nasıl alçakça linç edildiğini gören Ayşe, bu haksızlığa dayanamadı, vefat etti. Son kez sarılamadılar bile… Neticede oğlu Engin Alan hapse girdiği gibi, madalyaları gibi tertemiz çıktı ama, annesi o adalet gününü göremeden, kahırla gitti.

Öperken kokusunu içine çektiysen, özlerken burnunun direği sızlar derler… Profesör Fatih Hilmioğlu ve yarbay Mustafa Dönmez, iftirayla hapisteyken oğullarını kaybettiler. Henüz 21 yaşında, aslan gibi delikanlıydılar. Babaları o en çaresiz duyguyu, evlat acısını, beton hücrelerde yaşadılar, feryatlarını duvarlara haykırdılar. Neticede hapse girdikleri gibi tertemiz çıktılar ama, uğradıkları hukuk cinayeti nedeniyle, evlatlarına değil, mermer mezar taşlarına sarılabildiler.

Bu mesleğin en namuslu insanlarından biri olan gazeteci Doğan Yurdakul, kumpasla içerdeyken, hayat arkadaşını kaybetti. Eşinin sağlık durumu ağırlaştığında son kez görebilmek, vedalaşmak istedi, izin vermediler, tabutunu öperek veda edebildi.
Hatice Şenay Sarıgöz sahil güvenlikte sivil memurdu, askeri casusluk iftirasıyla tutukladılar, tam içeri atılırken, kocası vefat etti. Oğulları henüz sekiz yaşındaydı, tek başına ortada kalakaldı. Şenay içeri girdiği gibi tertemiz çıktı ama, evinin direği artık yoktu.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin asrın iftirasına uğrayan komutanları… Deniz Cora'nın babası, Engin Baykal'ın annesi babası, Hasan Iğsız'ın annesi, İsmail Hakkı Pekin'in annesi, Mustafa Korkut Özarslan'ın annesi, Kadir Sağdıç'ın annesi, Lütfi Sancar'ın annesi, Kasım Erdem'in annesi, Levent Ersöz'ün annesi, Mustafa Kemal Tutkun'un annesi, Dursun Çiçek'in annesi, İlkay Nerat'ın babası, Tayfun Duman'ın annesi, Nihat Altınbulak'ın babası, Engin Kılıç'ın babası, Hüseyin Çınar'ın babası, varlığıyla onur duyduğum değerli ağabeyim Üstün Cesaret ve Feragat Madalyalı Hulusi Gülbahar'ın annesi, Ahmet Dikmen'in babası, Fuat Selvi'nin babası, Hüseyin Topuz'un annesi, Kemalettin Yakar'ın babası, Hüseyin Polatsoy'un annesi, Zeki Mesten'in babası, Mehmet Zekeriya Öztürk'ün annesi, Murat Eren'in annesi… Oğullarıyla ömür boyu övündüler, özgürlüklerine kavuştuklarını göremeden, hayatlarının son deminde kahırdan gittiler.

Serdar Öztürk, Pkk'yla vuruşurken mayına denk geldi, sol gözünü kaybetti, iki yıl hastanede yattı, onlarca ameliyat geçirdi, bazı iç organlarını kaybetti, vücuduna saplanan 17 şarapnel parçası çıkarılamadı, Devlet Övünç Madalyası'yla ödüllendirildi, hukuk fakültesine girdi, avukat oldu, uğruna “gazi” olduğu devletine karşı suç işlediği iftirasıyla hapse atıldı, cumhurbaşkanlığına dilekçe yazdı, “insan hem kahraman, hem terörist olamaz, feda ettiğim gençliğim ve sağlığım devletime helal olsun” dedi, madalyasını iade etti. Babası bu kederi taşıyamadı, rahmetli oldu. Son kez sarılamadılar bile… Neticede Serdar hapse girdiği gibi tertemiz çıktı ama, kahraman oğluyla gurur duyan babası maalesef bunu göremedi.

Ertuğrul Akbay vefat etti.
Büyük gazeteciydi.
Bu mesleğe kattıklarını tek tek yazmaya kalksak, sayfaya sığmaz.
Boynuz kulağı geçer misali, oğluyla gurur duyuyordu.
Kendisinden tek kuruş yardım almadan, gencecik yaşında kurduğu Sözcü gazetesini Türkiye'nin en büyük, en namuslu, en saygın gazetesi haline getiren oğlu Burak'tan bahsederken gözleri parlardı.
Sağlıklı yaşam timsaliydi, zihnen-bedenen mükemmel bir sporcuydu, nüfus kağıdı 80 yaşında, vücudu 40 yaşındaydı.
Taa ki o uğursuz güne kadar… Burak'a yönelik iftira kampanyası, sadece ruh dünyasını değil, tüm vücut dengelerini allak bullak etti.
O mutlu, huzurlu insan gitmiş, “oğluma haksızlık yapılıyor, oğluma haksızlık yapılıyor” diye, yaşadığı her güne kahreden insan gelmişti.
Bu yaşında bu moral çöküntüsüyle, bu ıstırap duygusuyla devam edemeyeceğini biliyorduk… Edemedi.

Delil yok, tanık yok, suç yok, ama dava bitirilmiyor.
Kalemlerimizi özgür bıraktığı için, Burak'a pranga vuruluyor.
Babasıyla son kez sarılamadı, bugün maalesef son görevini de yapamayacak.
Dün tertemizdi, bugün tertemiz, yarın da tertemiz olduğu tescillenecek ama, gözü açık giden babası bunu göremeyecek.

Kötü şeyler oluyor Türkiye'de.
Bitti denilen kumpas süreci, aynen devam ediyor.
Yok edilmek istenen namuslu insanlarla beraber, ailelerini de öldüren, asıl ailelerini cezalandıran bir kindarlık bu… Vebal bu.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları