Tarih:
20.02.2015
Milletin’vekili
Yılmaz Özdil; 1953’te İzmir’de dünyaya geldi, okuma yazma bilmeyen, limanda hamal olarak çalışan bir babanın evladıydı.
1953’te İzmir’de dünyaya geldi, okuma yazma bilmeyen, limanda hamal olarak çalışan bir babanın evladıydı.*
Gürçeşme’de büyüdü. Çınarlı endüstri meslek lisesinin elektrik bölümüne girdi. 1971’de henüz 17 yaşındayken, on arkadaşıyla birlikte protesto eylemi yaptı. Meslek liselerinden mezun olanların üniversiteye giriş şartları güçleştirilmişti, buna isyan etmek için sokağa çıktı, hükümet aleyhine sloganlar attı. Türkiye tarihinin ilk “liseli” eylemiydi. O zamanlar Tayyip Erdoğan rejimi yoktu, protesto gösterisi yapan liselileri tutuklamıyorlardı! Okuldan basit bi disiplin cezası aldı.
*
Liseden sonra Buca eğitim enstitüsü beden eğitimi bölümünü kazandı. Aile bütçesine katkı için, okurken çalışması gerekiyordu. Efsane belediye başkanı İhsan Alyanak döneminde, fuar kapılarında biletçi olarak işe başladı. Aynı zamanda İzmir’in en köklü amatör kulüplerinden Kayaspor’da forma giyiyordu, stoperdi, karakteri futboluna yansıyordu, top geçer adam geçmez cinsindendi.
*
Üniversiteyi bitirince Tariş’te işçi olarak çalışmaya başladı. Mücadeleci ruhu, sendikacılığa yöneldi. Disk’e bağlı genel iş sendikasının yönetimine girdi. Şırrak, darbe oldu. Tutuklandı. Buca cezaevine konuldu. Aynı koğuşu paylaştığı üç kişi asıldı. Tahliye edilince, İsviçre’ye gitti, orada işçi olarak çalışan ablasının yanına yerleşti. Cebinde, rahmetli Ahmet Taner Kışlalı ve değerli büyüğümüz Altan Öymen’in yazdığı referans mektupları vardı. Bu mektubu, İsviçre’deki sosyalist parti milletvekillerine götürdü, o sayede oturma izni aldı.
*
Garsonluk marsonluk artık ne bulursa, üçe beşe bakmadan, hayatını sürdürebilmek için çalışmaya başladı. Arada, kaçak işçi olarak Fransa’ya geçiyordu. Gene böyle bi Fransa gününde, ailece göçetmiş bir Türk ailesinin kızıyla, Sevim’le tanıştı. Aşık oldu. Evlendiler. 1987’de büyük oğulları Emre dünyaya geldi. Yıllar yılları kovaladı, 12 Eylül yönetiminin tehditleri ortadan kalktı, 1991’de Türkiye’ye döndüler. 1992’de küçük oğulları Erdal doğdu.
*
Memlekete geri gelince, bıraktığı yerden mücadeleye başladı. Disk’in Ege bölge temsilcisi oldu. Disk yönetim kuruluna girdi, İstanbul’a taşındı. Disk genel sekreteri oldu. Genel sekreterken, hakkı olduğu halde, kıdemli işçi maaşının üstündeki maaşı kabul etmedi. Oysa, hakikaten paraya çok ihtiyacı vardı.
*
Çünkü, çocuklarla beraber ihtiyaçlar da büyümüştü. Emre, İngiltere’de ekonomi tahsili yapıyordu, üstüne ikinci diploma için Strasbourg Üniversitesi’nde hukuk fakültesine gitmek istiyordu. Erdal ise, Fransa’da biyoloji tahsilini hedeflemişti.
*
E sendikacı maaşı hangi birine nasıl yetsin? Oturdular ailece, düşündüler taşındılar. Tek çare görünüyordu. Sevim hanım eşinin elini tuttu, “ben Fransa’ya geri döneyim, fabrikaya gireyim, çocukları okutayım, sen burada mücadeleye devam et, çocuklar mezun olana kadar böyle idare edelim” dedi.
*
Bir ailenin verebileceği en zor kararlardan biriydi. Baba boynunu büktü. Hep birlikte gitmeleri mümkün değildi. Ya çocuklarının eğitimini, hayallerini engelleyecek, ya da çaresiz kabul edecekti. Paraya hayatı boyunca tamah etmemişti ama, parasızlığın da böyle açmazları vardı.
*
Sevim hanım gitti Fransa’ya… Şu anda bir çikolata fabrikasında işçi olarak çalışıyor. Büyük oğlan, ekonomi diplomasını aldı, hukuk fakültesinde ikinci sınıfta okuyor. Küçük oğlan, çok iyi dereceyle biyoloji mezunu oldu, havada kaptılar, önümüzdeki ay Fransa’da işe başlıyor.
*
Ya baba?
O ne yaptı bu arada?
Çocukluğundan beri içinde bulunduğu, taa 1977’de gençlik kolu başkanı olduğu CHP’de siyasi mücadelesini sürdürdü. 2011’de İzmir milletvekili seçildi.
*
Hani, mecliste akp saldırısıyla kaburga kemiği kırılan milletvekili var ya… İşte o.
*
Musa Çam.
İşçi milletvekilidir.
Vekil olmadan önce neyse, vekil olduktan sonra da odur. İhale takip edip, malı götürmek varken… Milletvekili ayrıcalıklarını bile asla kullanmaz, VIP’e filan girmez, makam aracına binmez. Güzelbahçe’de bi mütevazı evi vardır, hepsi odur. Adam gibi adam kavramının, bizatihi kendisidir.
*
1971’den beri sokakta…
O gün bugündür, direniyor.
Google’a girin “Musa Çam eylem” yazın, sonuçlara şaşarsınız. Gezi’de o var, Soma’da o var, Ermenek’te o var, hes’lerde o var. Taşeronla mücadele eder, deniz kirliliğiyle mücadele eder, emekliler için mücadele eder, biber gazı yiyen o, tazyikli su yiyen o… En son dört gün önce laik eğitim yürüyüşünde gözaltına almaya çalıştılar. Nerede emek mücadelesi varsa, insanlarımız nerede eziliyorsa, oradadır. Reklam sevmez, haberini yapsınlar, kendini cilalasınlar diye gazetecilerle suni arkadaşlıklar kurmaz, samimiyetle işini yapar.
*
Çocuklarını okutabilmek için, eşi şu anda hala fabrikada işçi olarak çalışıyor. Kendisi bizim çocuklarımız için savaşıyor, vücudunu bizim çocuklarımız için siper ediyor.
*
Yatak odasından para kasaları fışkırırken, bakan çocuklarını savunan akp milletvekilleri, işçi milletvekili Musa Çam’a saldırıyor, kaburgasını kırıyor.
*
Evet, kaburgasını kırmayı başardılar belki ama… Bu ülkeye dair hayallerimiz, umutlarımız, Musa Çam gibiler sayesinde her zamankinden sapasağlam duruyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları