loading
close
SON DAKİKALAR

Ne kadar hayırsever bir merkez bankamız var!

Yılmaz Özdil
Tarih: 17.02.2023
Kaynak: Yılmaz Özdil - Sözcü

Yılmaz Özdil; Bugün, toplumumuzun çağdaş görüntü veren kesimiyle, neredeyse hâlâ Cumhuriyet döneminin başlarındaki görüntüyü veren kesimi, bana iki ayrı Türkiye'nin varlığını düşündürüyor.

Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank “hayırsever” ayaklarına yatarak, millete 70 milyar lira bağışladı.

Kimin parasını kime bağışlıyorsunuz birader?

Lütfen hatırlayalım…

Akp yeni iktidar olmuştu.
Asrın liderimiz Moskova'ya gitti.
Odalar Birliği'nin inşa ettiği alışveriş merkezinin açılışını yaptı.
Mağazaları dolaşırken bir halıcıya girdi, vitrindeki ipek halıyı çok beğendi, halıcı jest yaptı, o ipek halıyı asrın liderimize hediye etti.
Gel gör ki, o zamanlar medyamız henüz bu kadar yalaka değildi, harbi harbi habercilik yapılıyordu, asrın liderimiz Türkiye'ye döner dönmez mikrofon uzattılar, hediye edilen halının fiyatını sordular.
Asrın liderimiz çok sinirlendi, “gazeteler adap çizgilerinin dışına çıkıyor, 30 bin dolar diye yazdılar, halbuki 10 bin küsur dolar” dedi.
Kendisini karşılamaya gelen Akpliler “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye alkışladı.
Ama, gazeteler işin peşini bırakmadı, kurcalamaya devam etti.
Asrın liderimiz baktı ki, hadise büyüyor, geri adım attı, kendisine hediye edilen ipek halıyı başbakanlık envanterine kaydettirdi.
Hediye halı, devletin malı oldu.
Kayıt numarası 001'di.
Yani, ilkti.
O güne kadar envantere kaydedilmiş başka hediye yoktu.
Bunun üzerine, Merkez Bankası eski başkanı Gazi Erçel gazetelere röportaj verdi, “hediye halının kayıt numarası 001 olamaz, çünkü merhum başbakan Adnan Menderes'in hazine'ye kaydettirdiği hediye kol saati olması lazım” dedi.
Hadi bakalım, hadise dallanıp budaklandı.
Haber iyice büyüyünce, Gazi Erçel detaylı detaylı anlattı… “Yıllar önce ben bankalar yeminli murakıbıydım, iki arkadaşımla birlikte, eskiden başbakanlık binası olarak kullanılan Hazine genel sekreterliği'nde çalışıyorduk, küçücük bir oda vermişlerdi, üç kişi sığmıyorduk, üstelik odada 2 metre boyunda 1.5 metre eninde devasa kasa vardı, bari şu kasayı odadan çıkartalım diye düşündük, taşımadan önce içine bakalım dedik, Hazine genel sekreteri'nden izin aldık, anahtarı bulduk, çevirdik, açılmadı, kasanın şifresini bilen usta emekli olmuştu, ustaya ulaştık, geldi, kasayı açtı, kocaman kasanın içinde naylona sarılmış küçücük bir kol saati vardı, üstünde bir not vardı, ‘bana hediye edilen bu saati saklanması kaydıyla emanete bırakıyorum' manasında bir nottu, son derece mütevazı bir saatti, Adnan Menderes tarafından emanete bırakılmıştı, çok etkilendik, yerine koyduk, kasayı kapattık” dedi.
Elbette müthiş etkileyici bir hatıraydı.
Gazeteler manşet yaptı.
Adnan Menderes hayranları ağladı.
Halbuki…
Gazi Erçel yanılıyordu.
Kasada hakikaten kol saati vardı ama, Menderes'e ait değildi.
O saat, maliye bakanlığı da yapan, dönemin hazine genel müdürü Ziya Müezzinoğlu tarafından kasaya konulmuştu.
Çünkü o saat, 1959'dan 1960'a girerken, yılbaşı hediyesi olarak Ziraat Bankası genel müdürü tarafından kendisine
hediye edilmişti.
Ziya Müezzinoğlu hediye konusunda hassas bir insandı.
Asla kabul etmezdi.
Suratına çarpar gibi geri göndermesi de yakışık almayacağı için, düşünmüş taşınmış, bu zarif formülü bulmuştu.
“Ziraat Bankası'ndan hediye edilmiştir” diye not yazarak, naylona sarmış, Hazine Genel Sekreterliği'nin kasasına koymuştu.
Devletin malıydı.
Devlete geri vermişti.
Bu gerçek ortaya çıkınca, gazeteciler derhal Hazine Müsteşarlığı'na koştu, o bahsedilen kasa arandı tarandı, Hazine Müsteşarlığı'nın bodrumunda bulundu.
Kayıtlar incelendi.
Anlaşıldı ki, o kasa boşaltılmıştı.
O kasadaki emanetler, Hazine müsteşar yardımcısı'nın odasındaki küçük kasaya aktarılmıştı.
O küçük kasa açıldı.
Saat oradaydı!
Naylona sarılıydı.
Hâlâ çalışır vaziyetteydi.
Üzerinde “Ziraat Bankası'ndan hediye edilmiştir” notu duruyordu.
Ziya Müezzinoğlu…
1919 doğumluydu.
Yaşı Cumhuriyet'ten büyüktü.
Cumhuriyet'e yaraşır bir devlet adamıydı.
Hazine genel müdürlüğü, devlet planlama teşkilatı müsteşarlığı, Bonn büyükelçiliği, Ortak Pazar daimi temsilciliği yapmıştı, Chp milletvekili olmuştu, Ecevit'in başbakanlığında üç defa maliye bakanı olmuştu.
“Devlet adamları nesli”nin son örneklerindendi.

İşte bu “devlet adamı”mız Ziya Müezzinoğlu hatıralarını derleyerek, 2016 yılında “İki Türkiye” adıyla kitap haline getirmişti.
Tane tane okumanızı rica ediyorum…
O kitapta şöyle diyordu:
“Bizler, Cumhuriyet'in ilk kuşağı olarak, benzer ülkelere örnek olduk.
Cumhuriyet'in kuruluşunun heyecanını ve mutluluğunu yaşadık.
Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyine erişmiş bir ulus olma ülküsüyle büyüdük.
Bugün, toplumumuzun çağdaş görüntü veren kesimiyle, neredeyse hâlâ Cumhuriyet döneminin başlarındaki görüntüyü veren kesimi, bana iki ayrı Türkiye'nin varlığını düşündürüyor.
İki ayrı Türkiye görüntüsünden daha önemli ve kaygı verici olan, siyasal iktidarın, toplumun tümünü kavramayan politikalarıdır.
‘Benden ve öteki' ayrımının, söz konusu iki toplum arasında soğuklaşmaya, yabancılaşmaya neden olduğunu ve zaten var olan farklılıkları körüklediğini kaygıyla gözlemliyorum.
Bu ayrıştırıcı politikanın, yalnızca kalkınma atılımına zarar vermekle kalmayıp, muhtaç olduğumuz toplumsal kaynaşmaya da, ulusal bütünlüğe de zarar verecek mahiyette olduğu kaygısını taşıyorum.”

Evet…
Cumhuriyet'e yaraşır “namuslu devlet adamı”nın Akp iktidarında üzülerek gördüğü, kaygıyla izlediği vahim manzara, işte buydu.

İki Türkiye.

E, şimdi bakıyoruz…
“Türkiye Tek Yürek” kampanyası yapılıyor.
Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Halkbank gibi kamu kurumları “hayırsever” pozlarına bürünerek, sanki kendi
ceplerinden veriyormuş gibi, zaten millete ait olan paraları millete bağışlıyor.

Herkesin sorması lazım.

Üç kuruşluk kol saatini bile “millete ait” diyerek kabul etmeyen devlet adamlarından… Milletin parasını sanki kendi
parasıymış gibi bağışlayarak “hayırsever” pozlarına bürünenlere nasıl savrulduk?

Herkesin sorması lazım…
Türkiye tek yürek müsameresi bile aslında iki Türkiye fotoğrafı değil mi?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları