Tarih:
23.05.2017
Umudu kesilenler bu fotoğrafa iyi baksın…
Yılmaz Özdil: Aslında, cesaretini kaybedenler için, mücadeleden vazgeçenler için, zorluklar karşısında teslim olanlar için, birinci sayfaya dokuz sütun yayılması gereken ibret fotoğrafıydı.
Sokaklarında tehlikenin kol gezdiği, sefalet yatağı bir kenar mahallede, camları kırık metruk binada yaşıyorlardı. Annesinin karnı burnundaydı, bodrum katta çamaşır yıkarken sancılandı, babası çığlığı duyup yardıma koştu ama, ne hastaneye yetişebilmek için otomobilleri vardı, ne de taksiye verecek paraları… Oracıkta, yere serilen kirli bir havlunun üstüne, merdiven altında doğdu.
*
Annesi uyuşturucu bağımlısıydı. Babası, torbacı tabir edilen hap satıcısıydı. Beş kardeşin en küçüğüydü, beşi de crack kullanıyordu, beşi de suç dünyasının göbeğinde, intiharın eşiğinde dolaşıyordu. Henüz 10 yaşındayken, sahipsiz şekilde sokaklarda büyürken, kendisinden üç yaş büyük ağabeyi sırtından vurularak öldürüldü. Cenaze töreni bugün bile gözünün önünden gitmiyor… Ağabeyi tabutun içinde Chicago Cubs takımının beyzbol formasıyla yatıyor, tabutun başındaki annesi ise, bileklerinden kelepçeli vaziyette, polislerin arasında ağlıyordu. Çünkü… Annesi o sırada gene hapisteydi. Oğlunun cenazesine katılması için polis nezaretinde getirilmişti.
*
Çocukluk döneminde annesi-babası, hatta ağabeyleri habire içeri giriyor, ortada kalıyor, akrabalarının yanına sığınıyordu. Neticede kendisi de “aile mesleği”nden tutuklandı, ıslahevine düştü, üç sene yattı. Ziyaretine bile ailesinden kimse gelemedi, çünkü, kendisi demir parmaklıkların arkasındayken, annesi, babası ve üç kardeşi de hapisteydi.
*
Yaşamın kıyısındaydı…
Ya uçuruma yuvarlanacak, ya hayata tutunacaktı.
Kendisiyle baş başa kaldığı o üç sene, bol bol düşünme fırsatı oldu. “Pes etmeyeceğim” dedi, her şeye yeniden başlamaya karar verdi. Tedavi gördü. Islahevindeyken liseyi bitirdi. Özgürlüğüne kavuşunca, kargo şirketinde işe girdi. Spora başladı. Mesaiden sonra sabahlara kadar basketbol idmanı yapıyordu. Üniversitelere başvurdu. Sabıkası ve sorunlu aile yapısı, duvar gibi önüne dikiliyordu ama, Alabama'daki Troy Üniversitesi'nin yöneticileri insan evladı çıktı, kabul edildi, sporcu bursu aldı.
Ya uçuruma yuvarlanacak, ya hayata tutunacaktı.
Kendisiyle baş başa kaldığı o üç sene, bol bol düşünme fırsatı oldu. “Pes etmeyeceğim” dedi, her şeye yeniden başlamaya karar verdi. Tedavi gördü. Islahevindeyken liseyi bitirdi. Özgürlüğüne kavuşunca, kargo şirketinde işe girdi. Spora başladı. Mesaiden sonra sabahlara kadar basketbol idmanı yapıyordu. Üniversitelere başvurdu. Sabıkası ve sorunlu aile yapısı, duvar gibi önüne dikiliyordu ama, Alabama'daki Troy Üniversitesi'nin yöneticileri insan evladı çıktı, kabul edildi, sporcu bursu aldı.
*
Doğuştan yetenekliydi, oyun kurucu zekası vardı. Kolej ligindeki istatistikleri harikaydı ama, 1.77'lik boyuyla NBA'de hiç şansı olmadığını biliyordu. Ne yapmalı? Antrenörleri yönlendirdi, Avrupa'yı deneyecekti. Bindi uçağa, ilk önce Polonya'ya geldi, Fransa'da, İtalya'da forma giydi, beş sene boyunca çalıştı, didindi, bir türlü aradığını bulamadı, mutlu olamadı, 2012'de Türkiye'ye, İzmir'e geldi.
*
E, toprak mübarek… Mucizevi hayat hikayesinin, mucizevi sonuçları olmaya başladı.
*
Karşıyaka'ya 28 sene sonra şampiyonluk kazandıran kadronun yıldızı oldu.
*
Basketboldan kazandığı parayla, ilk iş, annesini tedavi ettirdi, uyuşturucu batağından kurtardı, huzurla, güvenle oturabileceği bir ev aldı. Ailesiz olmanın ağır faturasını ödemişti, ailesini kurdu, ilkokul sıralarından beri Tangela'ya aşıktı, iki kızları oldu, eşinin kendisine hissettirdiklerini kızlarına yansıttı, birine Cennet, diğerine Melek adını koydu. Geldiği yeri asla unutmadı… Hangi dikenli yollardan geçtiğini gayet iyi biliyordu, kendisi gibi sahipsiz çocukların o yollara sapmasını engellemek için gönüllü oldu, Chicago'da umutsuz gençlere fırsat yaratmaya çalışan Lionheart vakfına maddi-manevi destek oldu, uyuşturucuyla mücadele için sosyal sorumluluk projelerine katıldı.
*
Karşıyaka'dan Fenerbahçe'ye transfer oldu. Ortalama paralar kazanırken, seneliği altı sıfırlı dolarlara imza attı. Adeta yeniden doğmasını sağlayan ülkenin, Türkiye'nin bayrağı altına girdi. Türk vatandaşı oldu. Muhammed Ali'nin hayranıydı, Türkiye'nin Muhammed Ali'ye olan sevgisini saygısını yüceltmek istedi, Muhammed Ali adını aldı. Türk milli takımına seçildi, ay-yıldızlı formayı giydi. Ve önceki akşam tarihte bir ilk gerçekleşti… Fenerbahçe'yi Avrupa Şampiyonu yapan kahramanlardan biri oldu.
*
Sefalet yatağı kenar mahallede, camları kırık metruk binanın bodrumunda, merdiven altında, kirli havlunun üzerine doğan, kendisine dair en ufak bir umut bile beslenemeyen talihsiz çocuk… Kendi vatandaşları tarafından bile adeta kendisinden umut kesilen Türkiye'yi, Avrupa'nın zirvesine çıkardı.
*
Elindeki Türk bayrağıyla hayata gülümseyen ve spor haberi zannedildiği için sadece spor sayfalarında yer verilen bu çocuk… Aslında, cesaretini kaybedenler için, mücadeleden vazgeçenler için, zorluklar karşısında teslim olanlar için, birinci sayfaya dokuz sütun yayılması gereken ibret fotoğrafıydı.
Yılmaz Özdil: Sözcü
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları