loading
close
SON DAKİKALAR

Gökhan Günaydın; Sadece son 16 ayını değil, son 22 yılını birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye'yi yönetemeyen bir iktidar tablosuyla karşı karşıyayız!

Gökhan Günaydın; Sadece son 16 ayını değil, son 22 yılını birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye'yi yönetemeyen bir iktidar tablosuyla karşı karşıyayız!
Tarih: 26.07.2024 - 12:48
Kategori: Siyaset

CHP TBMM Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, gazetecilerin tüzük sorularını cevapladı; Sadece tüzük değil, program kurultayı da yapmak zorundadır. Daha demokratik bir parti, daha demokratik bir ülke için vazgeçilmezdir.

Cumhuriyet Halk Partisi TBMM Grup Başkanvekili Doç. Dr. Gökhan Günaydın, 26 Temmuz 2024 Cuma günü TBMM'de “Genel Seçim Sonrası Türkiye Değerlendirmesi”nde bulundu ve parlamento muhabirlerinin sorularını yanıtladı.

Gökhan Günaydın gazeteciler ile kahvaltıda buluştu;

"Günaydın arkadaşlar. Öncelikle bu kahvaltı davetimize gösterdiğiniz ilgi nedeniyle hepinize teşekkür ederim. 31 Mart seçimlerinden bu yana 16 ay zaman geçti. Hem bu 16 ayın hem de ondan evvelki dönemiyle beraber AKP'nin kısaca bir iktisadi ve siyasi alandaki değerlendirmesini sizlerle paylaşmayı yararlı görüyorum.

Evet, 31 Mart'tan bu yana 16 ay geçti. Şimdi gördüğümüz şudur: 2021'in Ocak ayında son derece düşük olan enflasyon oranı, yüzde 85'e kadar çıktıktan sonra bugün yüzde 71 düzeyine gerilemiş durumda. Bu alınan kararların -hep söylüyoruz- Erdoğan yönetimindeki Nebati ile birlikte Mehmet Şimşek'in irrasyonel diye tanımladığı politikaların Türkiye'ye maliyetini gösteriyor. Bu hem reel sektöre hem hane halkına çok ciddi zararlar verdi. Tabii en büyük zarar da aslında en az konuşulan tarafta. Gelir dağılımı -Gini katsayısını birazdan paylaşacağım- tarihte görülmemiş ölçüde bozuldu. En zengin yüzde 5'in gelirdeki payı yüzde 25'i geçti. En zengin yüzde 20, tüm gelirin neredeyse yarısına sahip ve 2023 Türkiye'de son 20 yılda gelir dağılımının en fazla bozulduğu yıl oldu. Bunun tek istisnası arkadaşlar DSP-MHP-ANAP iktidarındaki o büyük krizdir. Başka bir değişle, aslında adı konulmamış kriz neredeyse 1999-2001 dönemindeki gelir dağılımı bozukluğuna yakın bir tablo ortaya çıkıyor. En zengin yüzde 5'lik kesim, en yoksul yüzde 5'lik kesimin gelirinin 30 katını elde ediyor. Bu da tabii yani formal bir açıklama, informal olanlarla beraber, kayıt dışı olanlarla beraber durumun çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.

Tabii istihdam; istihdamda önemli ölçüde istatistiklerle oynandığını görüyoruz. Dar tanımlı işsizliğin azaldığını her ne kadar söyleseler de iki şeyi sizlerle paylaşmak isterim. Geniş tanımlı işsizlik yüzde 25 düzeyindedir. Zamana bağlı eksik istihdamda artış devam ediyor ve bu yalnızca son 1 yılda 1 milyon 39 bin kişi artmıştır. Dolayısıyla zamana bağlı eksik istihdam verilerini gizleyerek bir yere varabilmek şansımızın olmadığını ifade etmek isterim.

Yine Türkiye'nin sadece bugünü değil, geleceği açısından çok olumsuz bir veri; 4 gençten birisi ne istihdamda ne eğitimde. Dolayısıyla bu lümpenleşmenin ve maalesef şiddet eğiliminin artmasına yönelik bir zemini bize işaret ediyor.

Emekli maaşları, gelir dağılımı bozulmasının en önemli göstergelerinden birisi haline geldi. Rakamı vereyim arkadaşlar. 2010 yılı AKP'nin yine işbaşında olduğu bir dönemdir. Asgari ücretin yüzde 1,2'sini almaktaydı en düşük emekli maaşı. Bugün bu oran yüzde 0,59'a düşmüştür. Yani asgari ücretin yüzde 5 9'unu alabilen bir en düşük emekli maaşı tablosundan bahsediyoruz. Milli gelire oranla bütçe açığı 20 yılın zirvesinde. 2023 yılında bütçe 1,37 trilyon TL açık verdi, bir önceki yıla göre 9,6 kat arttı. Arkadaşlar bu veriler makro ekonomi açısından dünyada kolay rastlanılmayan veriler. Bütçe açığı 4 ayda 700 milyar liraya yaklaştı.

Faiz oranlarını hepimiz biliyoruz ama yine hatırlatalım; 2012'nin başında 7.25'ten bahsediyorduk, bugün yüzde 50'lik bir faiz oranını Merkez Bankası son dört düzenlemesinde sabit tutabildi diye Türkiye'nin istikrara doğru yürüdüğünden bahsediyoruz. Elbette son 1 yıl içerisinde TL'nin dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 40.7'ye. Ulaştı. Bu da dünyada bir başka rekor olarak kendisini gösteriyor.

Bence çok ilginç bir veri, makro ekonomi açıdan değerlendirilmesi gereken bir veri; dış ticaret dengesi bir önceki yıla göre aynı kaldı. Arkadaşlar bunu daha ince değerlendirmemiz lazım. Eğer sizin paranız devalüe ediliyor ise ithalatın zorlaşması ve ihracatın kolaylaşması lazım. Ancak bu kadar büyük devalüasyon rağmen dış ticaret açığının sabit kalmasıyla övünebilmek aslında para politikalarının artık dış ticarete etki etmediğini ve yapısal politikalara girişmeden, mali politikalara girişmeden, sanayinin bileşimi değiştirilmeden -ki bunlar çok kolay işler değildir- Türkiye'nin önünde rahat bir dönem olmayacak, bunu gösteriyor.

Tüketici güven endeksi açısından baktığımızda, Ağustos 2023'te 68.01'e düşmüştü, genel seçim öncesi yüzde 91.06'ydı, bugün yüzde 80'ler civarında. Yani tüketicinin de aslında ekonomiye bir güveninin hâlâ olmadığını görüyoruz.

Bir başka şey yine çok bence önemli bir gösterge. Mayıs 2023'te karşılıksız çek tutarı 4.8 milyar TL'ydi, Mayıs 2024'te 3 katına çıkarak 14 milyar TL'ye yükseldi. Bir ekonomide karşılıksız çek patlıyor ise aslında orada işler iyiye gitmiyor. Bu da en temel göstergelerden bir tanesi.

Konut fiyatlarıyla ilgili bir sizle diyagram paylaştık. Arkadaşlar bir Finlandiya'ya bakın en sonda, bir Macaristan'a bakın bizden evvelki ilk ülke, bir de Türkiye'ye bakın. Türkiye'de konut fiyatları yüzde 12.9 arttı, dünya ortalaması 1,77. Yani dünya ortalamasına aşağı yukarı 10 kata yakın fark atan bir ülkedeyiz. Emekli aylığı ile 100 metrekare konut 319 ayda alınabiliyor. Konut fiyat endeksi genel seçim sonrası yüzde 40 düzeyinde arttı.

Yine bir başka önemli gösterge, özellikle yoksul mutfağı açısından gıda endeksi. Neolitik devrimin başladığı topraklardayız, yani dünyada tarım bu topraklarda başladı. Buğday, bakliyat dünyaya bu ülkeden yayıldı, Anadolu'dan yayıldı. OECD gıda enflasyonunda yüzde 71,1 ile dünya birincisiyiz. OECD'de bizden sonra gelen Norveç yüzde 6.3'te arkadaşlar. Yani burada da, OECD'de bizden sonraki ilk ülkeye 10 kattan fazla fark atmışız. Yine bize benzer, Türkiye'nin 3 katı büyüklüğünde ve tarım açısından çok elverişli olan bir ülke olan Arjantin'in gıda enflasyonunu da Türkiye ile yarışıyor olması, kötü yönetimlerin ülkeye maliyetini göstermesi açısından bir başka örnek.

Evet, uluslararası ölçeklere bakalım. Türkiye maalesef özgürlüğün olmadığı ülkeler kategorisinde artık. Bunu sizlerle paylaşmaktan duyduğum üzüntüyü ifade ederim. Dün Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü'nü hep beraber yaşadık. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 2023 yılında Türkiye 16 sıra gerileyerek 180 ülke arasında 165'inci sıraya geldi. 2023 yılında değerli gazeteci arkadaşlarım. 219 bin URL'ye erişim engeli getirildi. Bunların 221'i cemaat ve tarikatların adının karıştığı haberler, 5881'i yolsuzluk ve usulsüzlük konularında, 3192'si kamu görevlilerinin işlediği suçlara ilişkin ve kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlar ve örgütsel suçlar bunlara eşlik ediyor. İklim değişikliği performansı 2015'ten bu yana 50'nci sıradan 56'ncı sıraya geriledik toplam 63 ülke arasında.

Biraz da deprem ve konut meselesine değinerek sözlerimi tamamlayacağım. Arkadaşlar 3 tane projeden bahsedeceğim size 2019'dan bu yana. Birincisi, 2023 yılına kadar 250 bin konut vadettiler. Bunların sadece yüzde 20'si tamamlanabildi bugüne kadar. Ardından “ilk evim, ilk iş yerim” vaadinde bulundular. 17 ilde 5615 konutun temeli atıldı. En son haber konuyla ilgili, Ocak 2023'te hak sahiplerinin belirleneceğini söylüyorlar. Yarısı Bizden kampanyasında da İstanbul'da 100 binadaki 500'den fazla vatandaş ile ilk sözleşmenin imzalandığına ilişkin bir bilgi var.

Peki, seçim döneminde Türkiye'nin neresine, İstanbul'un neresine giderlerse gitsinler iki kişi protesto edildi. Bunlardan birisi TOKİ Başkanı Ömer Bulut, bir diğeri de dönemin Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum. Murat Kurum, İstanbul'da tarihi bir yenilgi aldıktan sonra yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na getirildi, TOKİ Başkanı Ömer Bulut da Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı oldu. Dolayısıyla geçmişe baktığınızda TOKİ mağdurları kavramının yaratıcılarının bugün deprem sorununu çözmek, konut sorununu çözmek üzere görevlendirilmesini takdirinize sunarım.

TOKİ'nin performansına bakalım. 2002'den bugüne kadar yani toplam 20 yılda 946 bin konut tamamlamış. Bu, yılda ortalama 50 bin konut anlamına geliyor. Dolayısıyla 20 yıllık ortalamanız buyken 200 bin, 250 bin, 300 bin, 500 bin konutu 1 yılda, bir kaç yılda teslim edeceğinize ilişkin söylemler içi boş hamasetten ibaret. Deprem bölgesinde 650 bin konutun tamamlanacağı 1 yılda, sonra bu daraltıldı ve 319 bin konutun 1 yılda tamamlanacağı; tamamlanan konut sayısı henüz 650 binin yüzde 5'i bile değil. Dolayısıyla bu tablo Türkiye için gerçekten vahim bir tablodur.

Sadece son 16 ayını değil, son 22 yılını birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye'yi yönetemeyen bir iktidar tablosuyla karşı karşıyayız. Hem ekonomide hem siyasette bu tabloyu görüyoruz.

Benim sunumum bundan ibaret. Dediğim gibi hard copy'lerin sizlerle paylaştık. Şimdi arkadaşlar lütfen hızla kahvaltı servisini yapsınlar, eş zamanlı olarak da varsa sorularınızı alalım arkadaşlar.

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Evet, belki herkes duymadı, Meclis'in çalışma takımıyla ilgili bir soru geldi, onu izninizle açıklayayım.

Arkadaşlar, Haziran ayında dedik ki: Bakın takvimin sıkışacağını hissediyoruz. Yerel seçimden bu yana Meclis çalıştırılamadı ve biz bunu kürsüden ifade ettik. Bazı haftalar da yalnızca uluslararası sözleşmeler geçirildi. Oysa onlar bir saatlik, bir buçuk saatlik çalışmadır. Dolayısıyla programlayın kendinizi. Bize bu hafta şunu söylediler arkadaşlar, daha doğrusu geçen hafta şunu söylediler:

1- Tasarruf tedbirlerine ilişkin yasa getireceğiz.

2- Vergi düzenlemesi getireceğiz.

3- 9. Yargı Paketini getireceğiz.

4- Türk Ticaret Kanunu'nu getireceğiz.

5- Öğretmenlik Meslek Kanunu.

6- Sokak hayvanlarıyla ilgili kanun.

Bunların yanında Somali tezkeresi ve 3 tane uluslararası sözleşme. Ben döndüm, Abdullah Gül'e de şunu söyledim: Bu yasaların önemli bir bölümünün içeriği konusunda sizlerle farklı düşünüyoruz. Tasarruf tedbirlerinin içeriği eksiktir ama getirdiğiniz maddelere hayır demeyeceğiz. Vergi düzenlemesinin içinde iki tane konu var. Örneğin, Plan Bütçe Komisyonu'nda gece 3'te yüzde 1'den daha fazla örgütlenme gücüne sahip olan sendikalara sözde ikramiyenin çok daha ayrıcalıklı verilmesine yönelik bir düzenleme getirdiniz. Oysa bunu daha evvel Anayasa Mahkemesi iptal etmişti Cumhuriyet Halk Partisi'nin götürmesi üzerine. Sen bunu gece yarısı Plan Bütçeye sokarak anayasa tanımazlığını gösteriyorsun ve bize de diyorsun ki: “Ben senin iptal ettirdiğini yeniden getiriyorum, dolayısıyla seninle uzlaşma peşinde değilim.”

Bir başka konu değerli arkadaşlar; içlerinde Kızılay'ın da bulunduğu 7 kurumun çalışanlarına, Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli olsalar bile ayrıca emekli maaşı dahil, ücret dahil her türlü edinme almanın önünü açmışlardı. Bunu da Cumhuriyet Halk Partisi götürdü ve iptal etti. Bu kez yalnızca Kızılay için bunu getirdiler. Biz dedik ki: Vergi düzenlemesinden de bunu çıkartın, vergi düzenlemesinde de sizlerle hemfikir olalım.

Ancak şunu ifade edebiliriz, 9. Yargı Paketinde kadının soyadı başta olmak üzere, kamulaştırma onu izleyecek şekilde, TMSF'nin kayyum olarak görevlendirilmesini de içeriye alacak şekilde mutabık olmadığımız hükümleri çıkartın, geriye kalan konularda sizlere yardımcı olalım. Ama Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda kesinlikle 12'nci maddeden sonrasının devamına yönelik bir olumlu tavrımız olmayacak. Türk Ticaret Kanunu'nda yapmaya çalıştığınız değişikliğin amacı aslında 11'inci ve 12'nci maddede somutlaşıyor. Siz bir e-ticaret firmasına arkasındaki küresel ortağının Türkiye'de tekel oluşturmasına yönelik bir olanak tanıyorsunuz. Oysa bu düzenlemeye 2022 yılı Temmuz'unda Türkiye Büyük Millet Meclisi geçit vermemiş ve tam tersine bir düzenleme yapmıştı. Aradan ne geçti ki, bu firma geldi, sizi ikna etti. Bunların ikna yöntemleri konusunda da kamuoyuna yansıyan bilgiler var. Dolayısıyla Türk Ticaret Kanunu diye tanımladığınız işin aslında ne olduğunu biliyoruz ve bunu asla vermeyeceğiz.

Ve nihayet sokak hayvanları meselesinde getirdiğiniz katletme çözümünün Türkiye'nin geldiği uygarlık düzeyi ve müktesebatı açısından uygun bir düzenleme olmadığı konusunda yalnızca biz değil, tüm kamuoyunun haklı tepkileri var. Bunu her tarafıyla beraber değerlendiririz. Bunları çekin…

Arkadaşlar şunu söylediler: “Adalet ve Kalkınma Partisi MYK'sı bu konuyu değerlendiriyor, MYK'dan çıkan karara göre size bilgi vereceğiz.” Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi yani yasama organı AKP MYK'sının memuru falan değildir. AKP MYK'sından çıkan kararlar AKP Grubunu bağlayabilir. Bence onları bile bağlamamalı. Çünkü onlar da vicdani kanaatine göre ve kamu yararına göre karar vermeliler. Ama bizi asla bağlamaz. Bu çerçeve içerisinde zaman zaman farklı teklifler getirdiler. Yani Vergi Kanunu'nu bitirelim, bir de sokak hayvanlarını çıkartalım. Bununla da anlaşabiliriz.

Biz kendilerine hep şunu söyledik: Eğer gerçek bir uzlaşma istiyorsanız Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni böyle zamanlara daraltmayacaksınız. Arkadaşlar hepiniz parlamento muhabirisiniz ve hepiniz izliyorsunuz. Örneğin Sokak Hayvanları Komisyonu saat 15:00'te başlıyor çarşamba akşamı, perşembe sabahı saat 8:00'e kadar devam ediyor. Sonra perşembe, cuma, cumartesi, pazar ara veriyor ve pazartesi günü saat 14:00'te toplanmak üzere dağılıyor. Soru şu kadar basittir: Dört gün ara vereceğiniz komisyonu neden sabaha kadar çalıştırıyorsunuz? Çünkü aslında bir müzakereye, soğukkanlılıkla birbirimizi anlayan bir görüşmeye değil, sinirlerin gerildiği, provokasyona açık ortamlar yaratmaya hevesliler.

Benzer bir tabloyu yine izliyorsunuz, ben kendi adıma utandığımı ifade edeyim. Her 1 saatte bir yumruklu kavganın çıktığı, galiz küfürlerin havada uçuştuğu bir Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbirimizin arzu ettiği bir meclis değildir. Ancak bu Meclis'i yine saat 14:00'te ya da 15:00'te başlayıp ertesi sabah 5:00'e kadar o yoğun ışıkların altında ve stresli ortamda çalışmaya zorlamak ve bir dayatma ile yasama kararlarını geçirmeye çalışmak Meclis'te sinirleri germektedir. An itibarıyla bir uzlaşma yoktur. Dün Vergi Kanunu'nun 18'inci maddesi geçmiştir. 18 maddeden sonra 54 maddelik bir kapsam bizi beklemektedir. Biz bir engelleme yapmıyoruz Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde. Muhalefet İç Tüzükten kaynaklanan söz hakkını kullanıyor ve bu arkadaşlar dayatma ile Meclis'i çalıştırmayacaklarını gördüler.

Tabii şunu ima ettiler bize. Dediler ki: “1 Temmuz'da kapatmak gerekiyordu, 31 Temmuz'a kadar uzattık, Ağustos'ta da çalışabiliriz.” Bizim kendilerine verdiğimiz en hızlı yanıt bu oldu: Biz buna razıyız, biz bunu istiyoruz. İnsanlar güneş altında çalışırken Meclis'in 3 ay tatil yapması zaten saçma. Ağustos'ta da çalıştıralım, Eylül'de de çalıştıralım. Eğer Türkiye'nin gündemini dayatma ile bize “Meclis'i kapattırmayız” iması ve tehdidiyle çalıştırabileceğinizi düşünüyorsanız, böyle bir grup karşınızda yok. Nitekim arkadaşlar biz kendi nöbet çizelgemizi hazırladık. Hangi grup başkanvekilinin hangi zaman diliminde nöbetçi olduğu çok bellidir.

Ben AKP Grubunun bütün bu süreçten memnun olduğu görüşünde değilim. Temas ettiğimiz arkadaşlardan buna ilişkin işaretler alıyoruz. Grup başkanvekilleri arkadaşlarla beraber çalıştığım için sözlerini burada aktarmam ama bunun çok adil olmadığını bize fısıldıyorlar. AKP'li, MHP'li milletvekilleri “bu dönemde böyle bir çalışma dayatılır mı arkadaşlar” diyorlar. Daha önemlisi, geçmişte bakanlık yapmış AKP milletvekilleri getirdikleri yasa tasarısının içeriğine yönelik muhalefetlerini açıkça dile getiriyorlar.

O halde bu teklifler nerede hazırlanıyor? Bu teklifleri bize getiren, dayatanlar kimler? Hangi motivasyonla bu teklifler Temmuz'un 36 derece sıcağında Meclis'i bir oldubitti ile karşı karşıya bırakarak geçirilmeye çalışılıyor? Bütün bunlara teslim olmayacağız.

Şunu da ifade edeyim, belki belirtmekte fayda var. Kamu yararına olan tüm düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden usulüne uygun şekilde geçirilmesi için katkı sağlayan bir muhalefet var. Muhalefet bugün bunların hiçbirine razı olmayacağız diyor ise bu yalnızca oy aldığı ve temsil ettiği kesimler adına değil, Türkiye'nin 86 milyon yurttaşı ve 60 milyonun üzerindeki seçmeninin bugün ve gelecekteki ortak yararları içindir, kendi barışımız içindir. Buyurunuz efendim.

Soru- Çok kapsamlı bir çalışma yapmışsınız, teşekkür ederiz, değerli bilgiler var içinde. İleriye dönük, geleceğe dönük projeksiyonunuz ne acaba, onu merak ediyorum bu kapsamda. Çünkü bir erken seçim tartışması yapılıyor. Mehmet Şimşek'in programının 3 yıllık olup 2026'da belki göreceli bir rahatlık sağlayacağı belirtiliyor, böyle iddialar var. Yani hükümet ekonomi … …

İkinci olarak da sokak köpekleriyle ilgili AK Parti'nin bu kadar ısrar etmesinin nedenini siz neye bağlıyorsunuz? Çünkü farklı nedenlere bağlayanlar var. En önemlisini de CHP'li belediyeleri sıkıştırmak olarak görülüyor. 22 yıldır zaten hiçbir şey yapmayıp şimdi getirmeleri manidar. Siz ne düşünüyorsunuz?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Evet, iki tane önemli soru, peş peşe sırayla yanıtlamaya çalışacağım. Bir teorik açıklama yapmama izin verin. Siz parlamento muhabirleri olarak çok iyi biliyorsunuz. Anayasa'nın 111'inci maddesi uyarınca arkadaşlar, bir erken seçim kararı alınabilmesi için üye tam sayısının 5'te 3'ünün olumlu oy kullanması gerekiyor. 600 sandalyeli bir mecliste bu 360 milletvekili anlamına gelmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin milletvekili sayısı 128'dir. Cumhur İttifakı'nın sayalım; AKP, MHP, HÜDA PAR, DSP toplamının milletvekili sayısı 320 civarında. Dolayısıyla Cumhur İttifakı'nın da, CHP'nin de ve diğer tüm siyasal partilerin de tek başına erken seçim kararı alma gücü yok.

Biz ne dedik onlara? Yarın erken seçim talebini getirirsen, Cumhuriyet Halk Partisi 128 milletvekiliyle bunu destekleyecek. Dolayısıyla 320 milletvekilinin üzerine 130 koyarsanız biz bunu 450 ile rahatlıkla geçiririz. Ama bu erken seçim kararını bugünlere koymayıp da son 6 ayda, son 1 yılda Meclis'e getirmeye çalışırsanız, aslında Erdoğan'ın bir dönem daha cumhurbaşkanlığının önünü açmaya çalışıyorsunuz anlamına gelecek ve biz o zaman size destek vermeyeceğiz. Siz o zaman 320 milletvekilinizin üzerine 40 milletvekili ararsınız. Bulduğunuz zaman işte seçime 3 ay kala, 6 ay kala erken seçim iddiasıyla getirebilirsiniz. Ama buna biz destek vermeyeceğiz, bulamama ihtimaliniz de var.

Meselenin Meclis aritmetiği açısından durumu bu, gelelim daha iktisadi bir analize. Arkadaşlar, 2023 yılının 28 Mayıs'ında seçilmiş bir cumhurbaşkanı var ve bu cumhurbaşkanlığında 5 yıllık bir görev süresi var. En son 31 Mart'ta önemli ölçüde oyları gerilemiş ve ikinci parti konumuna düşmüş bir AKP'den söz ediyoruz. Nebati ile birlikte uyguladıkları heterodoks epistemolojik kopuş sözcükleriyle açıklamaya çalıştıkları iktisadi politikanın Türkiye'yi getirdiği nokta ortadadır. Bu yalnızca hane halkına değil, reel sektöre ve makro ekonomiye inanılmaz yükler getirdi.

Yine bir rakam vereceğim: 12 bin 500 liralık ilave 2500 lira zammın 33 milyar lira bütçeye ek yük getirdiğini söylüyorlar. Yalnızca KKM. 1.2 trilyon TL yük getirdi ve KKM'nin getirdiği toplam yükün yüzde 2,75'idir emeklilere verdikleri 2500 TL zam.

Bu bağlamda şunu ifade edelim. Bir dezenflastyonist programı izlemeye çalışıyorlar. Bu program baz etkisi nedeniyle enflasyonun geçen ay ilk kez yüzde 75 den yüzde 71 küsüre gerilediği bir döneme tanıklık etti. Arkadaşlar, enflasyonun tek haneli rakamlara inebilmesi için 2026'nın ilk çeyreğini beklemek gerekecek ve enflasyonun gerilemesi demek fiyat artışlarının durması anlamına da gelmeyecek, fiyat artışlarının oranının düşmesi anlamına gelecek. Ama siz enflasyonun çok gerisinde maaş zammı ve gelir sunduğunuz dar gelirliler açısından hayat pahalı olmaya devam edecek.

Bu bağlamda AKP'nin politikasının -tabii kendileri bilirler- 2026'nın ilk çeyreğinden itibaren bir miktar hayatı rahatlatmaya yönelik bir ortam yarattıktan sonra erken seçim düşüncesinde olduğu görülüyor. Bize yönelik burada eleştiriler var: Cumhuriyet Halk Partisi erken seçim istemiyor. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel Seçimden hemen sonra “biz acele bir erken seçim talebinde bulunmayacağız” dedi ve bu inanılmaz bir eleştiri aldı.

Arkadaşlar şunu ifade ediyorduk biz. Erken seçim talebi bizden gelmiyor, yurttaş bu talebi ortaya çıkarsın, biz bunun takipçisi olacağız. Şu denilebilir ki, sen siyasal bir parti olarak erken seçim talebini yükselten bir çalışmanın içinde olmayacak mısın? Arkadaşlar ifade edelim: Biz bugüne kadar 5 miting yaptık. Hani İstanbul'da öğretmenlere yönelik, Ankara'da emeklilere yönelik, Rize'de çay üreticilerine, Hayrabolu'da buğday üreticilerine ve en son Gebze'de Emek ve Geçinemiyoruz Mitingi. Lütfen herkes elini vicdanına koysun ve düşünsün. Bizden başka yerel seçimden bu yana miting yapan bir tek siyasal parti oldu mu? Evet, Genel Başkanımız her gün Anadolu'da, Meclis kapanır kapanmaz milletvekilleri olarak biz hepimiz Anadolu'da olacağız. Hafta sonu hepimiz bir yerdeyiz. Dolayısıyla vatandaşın derdini dinleyen ve bu sesi yükselten bir Cumhuriyet Halk Partisi var.

Bugün seçim yapılırsa anketler Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu seçimden galip çıkacağını gösteriyor. Ama biz parti yararından çok daha fazla ülke yararını düşünüyoruz. Çünkü bütün bu tablo gerçekten dar gelirliyi, emekliyi, işsizi tarihte görülmemiş ölçüde eziyor. Bu nedenle erken seçim tartışmalarında AKP'nin ve bizim pozisyonumuzu böyle tanımlamanın yararlı olacağını düşünüyorum. Eğer açmamı istediğiniz bir şey varsa burada ilaveten açarım.

İkinci konu sokak hayvanları meselesi. Şimdi burada kendimi çok net ifade etmek isterim. Türkiye'de hem sokak hayvanları açısından hem de ondan zarar gören yurttaşlarımız açısından bir sorunun varlığı ortadadır. Sorun yoktur demenin herhangi bir manası yoktur. Eğer bir anne sokak köpeğinden kaçarken çocuğunu kamyonun altında kalmak suretiyle kaybettiyse ya da bir baba sokak köpeği tarafından kafatası parçalanmak üzere olan bir çocuğunu zor kurtardıysa, onların Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki haykırışlarını dinleriz, içimiz parçalanarak dinleriz. Bu sorunun çözümü de her toplum kesimi açısından yarar sağlayacaktır.

Peki, çözümü nedir bu sorunun? Arkadaşlar ifade edelim, farklı rakamlar havada uçuşuyor ama ben de bu konuda çalışmış, meslek itibarıyla yakın bir arkadaşınız olarak söyleyeyim ki Türkiye'de 4 milyona yakın bir sokak köpeği varlığı var. Bunun aşağı yukarı yarısının da dişi hayvan olduğunu biliyoruz. Bize ne diyorlar? “Türkiye'de barınakları yapacağız ve tüm sokak hayvanlarını barınaklara dolduracağız.” Ötenaziden evvel sizinle tartışmak isterim. İstanbul'da Gümüşdere barınağı var, İstanbul'daki gazeteci arkadaşlarımızın hepsi bilir. AKP'den devraldığımız Türkiye'nin en büyük barınağı. AKP'den devraldığımız zaman buranın kapasitesi yüzde 20 kullanılıyordu, biz de bu kapasiteyi yüzde 20-25 kullanmaya devam ettik. Peki, sebebi ne? AKP'den devraldığımız veteriner başhekim arkadaşların söylediği ve sonra da bizim deneyimlediğimiz. Derler ki: Barınakta eğer bir hayvan trafik kazası geçirmiş ve kemik kırılmasına uğramışsa, en zor ameliyat budur. İBB tesislerinde sağlık hizmetlerinde ameliyatı yapılır, getirilir, barınağa. Nekahet dönemi tamamlanır, sonra ortamına iade edilir. Ya da bir hayvan kısırlaştırılıyor, kısırlaştırıldıktan sonra 10 gün gözetim altında tutulmalıdır. Çünkü enfeksiyona çok açıktır o nekahet dönemini tamamlarsınız, sonra hayvanı bırakırsınız.

Bir başka şey tehlikeli ırklar, saldırgan ırklar. Bunları toplarsanız, barınakta tutarsınız ya da bir bölgede bir köşeyi tutmuş çocukların okula gitmesini engelleyen sürülerin sürü başlarını alırsınız, barınakta tutarsınız. Bunun dışında barınakları full çalıştıramazsınız. Sebebi ne? Hani mama lobisi diyorlar ya, barınakları full ederseniz mama lobisi büyük para kazanıyor. Dolayısıyla belediye bütçesinden harcamanız gereken parayı çok arttırıyorsunuz.

İki; tüm sokak hayvanlarına bakacak nitelikli personel bulabilmek çok zor. Buraya aldığınız düz personel hızla hayvanlara karşı duyarlılığını kaybediyor ve kötü davranmaya başlıyor. Bunları kontrol etmek çok önemli ve en önemli mesele arkadaşlar, birer ikişer metrekarelik kafeslere bu hayvanları koyduğunuz zaman bu hayvanların psikolojisi bozuluyor, birbirlerine karşı saldırgan olmaya başlıyorlar, enfeksiyon hastalıkları hızla yayılıyor ve aslında sizin herhangi başka bir şey yapma amacınız varsa ona gerek kalmadan hayvanlar zaten enfeksiyondan hayatlarını kaybediyorlar.

Şimdi soruyu şu kadar açık soruyorum ben: Mevcut barınakların yüzde 20-25 kapasitesi kullanılıyorken, parti ayrımına gitmeden bütün siyasal partilerin belediyelerinin kullandığı barınaklar açısından söylüyorum. Siz bu barınak kapasitesini 10 katına çıkaracaksınız ve dışarıda bulunan bütün köpekleri toplayarak bu barınaklara dolduracaksınız. Eğer bu uygulanabilir bir şey olsaydı, bugüne kadar zaten barınaklar kapasiteyle çalışırdı. Boş olan barınakların yanına yenilerini yapmanın mantıkla açıklanabilir bir halinin olmadığını söyleyelim.

İki; arkadaşlar hayvan katliamından söz ediyorlardı. Güçlü bir muhalefet sonrasında Veterinerlik Kanunu'na atıf yaparak bunu veteriner hekim gözetiminde ötenaziye çevirdiler. Şimdi kuşkusuz bir hayvan yaşamının sonuna gelmişse, kanser olmuşsa, ameliyata rağmen düzelmiyorsa, sahibinin de onayını alarak ona karşı bir ötenazi yapılabilir ya da toplum sağlığı açısından tehlikeli hastalıkları taşıyan ve bunun tedavi edilmesi mümkün olmayan hayvanlar için de benzer bir şey yapılabilir. Ama siz sakat olan hayvana, bir bacağı olmayan hayvana, size göre saldırgan olan hayvana bunları doldurup barınaklarda imha etme iznini size tanımlayacağız.

Peki, bu sorun nasıl çözülmelidir? Sadece sorunu tarif ederek mi geçeceğiz? Arkadaşlar, popülasyon neden artıyor? Tüm belediyeler, 20 küsur yıldır 1994 yılından 2019'a kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi, AKP ve öncülleri tarafından yönetilmemiş miydi? Ankara Büyükşehir Belediyesi aynı durumda değil miydi? Hangi popülasyonu kontrol altına aldınız? Bu alanda hangi iyileştirmeyi yaptınız?

Bizim de payımıza düşen işler var burada, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin de kısırlaştırmada çok başarılı olduğu söylenemez. Özellikle pandemi döneminde Türkiye'de kısırlaştırma alanında önemli gerilemeler oldu ve bu bir popülasyon artışına neden oldu. Peki, söyleyelim; 1,5-2 milyon civarında olduğu ifade edilen dişi köpeklerimizi biz ne kadar zaman dilimi içerisinde kısırlaştırabiliriz? 3 ya da 4 yıllık bir zaman dilimi, bir kısırlaştırma seferberliği açısından yeterli bir zaman dilimi olarak ifade ediliyor. Bunu yaptığınız andan itibaren popülasyonda bir gerileme ve aşağıya doğru düşme, başka bir deyişle sorunun hafiflemesi söz konusu olacaktır.

İki; mevcut belediyelerimizin bu alanda daha etkin çalışabilmesi kaynak kullanması ile mümkündür. Siz bir taraftan -biraz sonra sorularınızla geleceğiz- Cumhuriyet Halk Partisi belediyeleri kazanmışken onların kaynaklarına hem İller Bankası bazında el koymayı planlıyorsunuz, hem iştiraklere haciz yapmayı planlıyorsunuz, diğer taraftan da kanun çıkartıyorsunuz: “Gelirinizin şu kadarını bu işe hasredin.”

Peki, arkadaşlar soruyu bir de şöyle ifade edeyim ben: Bizim her gün on binlerce belediye otobüsümüz yurttaşı taşımak için sabah 5:00'ten itibaren yola çıkıyor ve bu araçlar mazot yakıyor ve bu araçların yaktıkları mazot her gün sizin yaptığınız zamlar çerçevesinde bize biraz daha yüksek bir maliyete neden oluyor. Tüm belediye hizmetleri, tüm kamu hizmetleri pahalılaşırken buradan ferman çıkartmak, “yüzde 1'ini bu işe ayırın, yüzde yarımını bu işe ayırın…” Bu kadar basitse siz kendi merkezi hükümet bütçeniz üzerinden neden ayırmıyorsunuz? Ya da ifade edelim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde araştırma komisyonları boş yere mi kuruluyor? Bu araştırma komisyonu raporlarının kapaklarını açıp bakmayacak mıyız? 2019'daki araştırma komisyonu raporu, size bu konuda bir fon kurun demiyor mu? Bu fonun kaynaklarını göstermiyor mu? Neden fon kurmuyorsunuz? Çünkü ağırlıkla CHP tarafından yönetilen belediyelere ilave bir finansman sağlamadan sadece ilave yükümlülükler; bu yükümlülükler ile CHP belediye ve yöneticilerini karşı karşıya getirme, yeni toplumsal ve siyasi sorunlar yaratma, arkasından da 6 aydan 2 yıla kadar hapsetme cezasını Demokles'in kılıcı gibi başımıza asmaya çalışıyorsunuz. Böyle bir yasama faaliyeti olmaz arkadaşlar.

Tabii, “Türk milleti sokak köpeklerine karşı merhametlidir” diye basın toplantıları yapmanın da bir anlamı yok. Burada MHP milletvekilleri bu teklife evet oyu kaldırırken, genel başkanlarının “biz sokak köpeklerine merhametliyiz” demesinin taşıdığı anlamı takdirinize sunarım. Bizim burada bir çözüm yaratmamız lazım. Peki, bu çözüm ne olacak? Konuşuyoruz işte grup başkanvekilleri olarak Meclis'in arkasında bir odada toplanıyoruz ve konuşuyoruz. Ben orada hep aynı şeyi söylüyorum. Eksik bilgimizle biz birbirimizi ikna etmeye çalışmayacağız. Bu işi toplum kesimleri düşük sesle ve birbirine empati yaparak, duyarak anlayacaklar, konuşacaklar, müzakere edecekler ve bunun sonrasında olgunlaşan, benim de çerçevesini çizmeye çalıştığım bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ele alırız.

Ha, sen bunu dayatmayla getirirsen ne olur? Cumhuriyet Halk Partisi bu dayatmanın geçmemesi için her türlü çabanın içerisinde olur. 54 maddelik bir düzenlemenin bugün perşembe sabahına geldik, dün gece saat 1:00 itibariyle ancak 18 maddesini geçirebilirsiniz. Dolayısıyla bunu bırakırsınız ona geçersiniz, öbürünü bırakırsınız buna geçersiniz… Öğretmenlik Kanunu'nu 12'nci maddede yarım bırakıp buna geçmediler mi arkadaşlar? Bu nasıl bir yasama faaliyetidir?

Dolayısıyla sokak hayvanları meselesinde yapmaya çalıştıkları konunun Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri zora sokmak, siyasi ve toplumsal bir çekişme yaratmak, bunun arkasından da cezai yaptırımlar getirmek ve böylece yerel yönetimleri başarısız göstermek çabası olduğunu söylüyorum.

Şunu da ifade ederek bu alandaki sözlerimi bitireyim. 2019'dan bu yana engellediler. Ne ile engellediler derseniz, ben size 10 tane çok canlı örnek anlatırım. Çünkü bunları birebir yaşamış olan bir insanım.

Salondan- Örnekleri, detayları isterseniz kameraman arkadaşlarımızda olunca…

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Tamam peki, yani daha örneklere girmeyelim diyorsunuz. Tamam haklısınız, çok haklısınız, sadece şu kadarını söylemekle yetineyim: 2019'dan bu yana kadar engellediniz. Engelleme sonucunda İstanbul'da CHP'nin 14 belediyesi varken 26 belediyeye çıktı, büyükşehirde fark açıldı. Bizim büyükşehir sayımız 14'e çıktı, il belediye sayımız 21'e çıktı. Türkiye'de yurttaşın yaşadığı kentlerin yüzde 80'i CHP'li belediyeler tarafından yönetiliyor. Demek ki engelleme bir sonuç vermiyor. Aynı kafayla aynı duvara vurmanın ben bir mantığını görmüyorum. Ama kafa onların, duvar onların, nasıl arzu ederlerse.

Soru- Yarın İstanbul'da bir parti içi muhalefet çalışması var, bir tüzük çalıştayı duyurusu yapıldı. Şöyle bir duyuru, şöyle diyor: Bağımsız irade, güçlü örgüt, demokratik tüzük. Tüzük çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Biz bu alanda kim ne çalışma yapıyorsa sadece takdir ederiz, parti içi muhalefet olarak da görmeyiz; arkadaşlarımızın tüzüğe ilişkin katkılarını almaya, öğrenmeye ve uygun olanları geçirmeye çalışırız. Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğünü de, programını da yenilemek durumundadır. Sadece tüzük değil, program kurultayı da yapmak zorundadır. Daha demokratik bir parti, daha demokratik bir ülke için vazgeçilmezdir. Dolayısıyla önseçim başta olmak üzere, süre sınırlaması başta olmak üzere yapılan çalışmaları ben de destekliyorum. Benim siyasi müktesebatım da hep bunları talep etmekle geçmiştir. Dolayısıyla tüzük alanında birisi bir şey söylüyorsa ben ona asla muhalif bir söz olarak bakmam. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir bütün halinde daha demokratik bir parti yöneliminde olması gerektiğine inanırım.

Şunu da ifade edeyim: CHP'nin olduğunu söylediğimiz demokrasi açığı bizim ifademizde ve bizim düzeyimize göre bir tanımlamadır. Yoksa herhangi bir siyasal partiyle karşılaştırılamayacak ölçüde demokratik bir partinin taraftarları olduğumuzu ifade edelim. Şunu söylemekle yetineyim: Ben geçmişte Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanlarına muhalefet ederek yıllarca Parti Meclisi üyeliği yaptım. Bugün de aynı şeyi yapabilen arkadaşlarımız var, oysa bunu AKP'de, MHP'de kimse hayal bile edemez.

Buyurunuz…

Soru- Yasayla ilgili ben de bir şey sorabilir miyim? Sıkışık bir programı var Meclis'in, siz de anlattınız; bir yandan da öğretmenler haftaya eğer görüşülecekse teklifle ilgili onlarla görüş belirtmek istiyor, hayvanseverler de takip etmek istiyor, kadın hakları dernekleri yine takip etmek istiyor ama Meclis'te bir ziyaretçi yasağı var. Bir de Cumhurbaşkanının hayvan hakları yasası ile ilgili bir açıklaması olmuştu: “Bize ne medyadan, bize ne gazetelerden, biz yolumuza bakacağız” diye. Bu tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Arkadaşlar siyasal bir varlık olan kurucu Meclis'in vatandaşa kapatılmasını asla doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Meclis'in önüne barikatlar kurmak, o barikatlar yetmediği zaman Meclis koridorlarına barikatlar kurmak, Meclis komisyonuna girmeye çalışan yurttaşları kolundan, bacağından çekerek komisyona girmesini engellemeye çalışmak ve nihayet Meclis'e giriş yasağı koymak bu Meclis'in müktesebatına asla yakışmaz. Vatandaş buraya girer, fikrini söyler. Fikrinden hoşlanmıyorum diye vatandaşı içeriye almamak herhalde Meclis'e yakışır bir tutum asla değildir.

Tabii birdenbire cuma-pazartesi Meclis'e giriş yasağı koymalarının da hayra alamet olmadığını ifade etmek isterim. Belli ki orada toplum kesimlerinin ciddi muhalefetini çeken bir-iki yasayı zorlamayla geçirmeye çalışacaklar. Hep beraber göreceğiz.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları