loading
close
SON DAKİKALAR

Haluk Koç: AKP hayalet partidir

Haluk Koç: AKP hayalet partidir
Tarih: 27.11.2012 - 18:38
Kategori: Söyleşi

Haluk Koç, Halk TV'de canlı yayın konuğuydu...

CHP Sözcüsü ve genel Başkan yardımcısı Prof.Dr. Haluk Koç Halk Tv’nin canlı yayın konuğu oldu ve Aydoğan Kılınç’ın sorularını şöyle yanıtladı;

Aydoğan KILINÇ- Haber kanalı tüm hızıyla devam ediyor biraz önce aktardığımız gibi. CHP Sözcüsü Haluk Koç canlı yayınımızda. Sayın Koç hoş geldiniz, iyi akşamlar.

Haluk KOÇ- Hoş bulduk Aydoğan bey iyi yayınlar diliyorum. Hayırlı olsun diyorum bu arada yeni yayın teşkilatınız, düzeneğiniz.

Aydoğan KILINÇ- Sağ olun. Peki bu arada haberlere tabi geçeceğiz ama bu değişimi siz fark ettiniz mi?

Haluk KOÇ- Kesinlikle fark ettim. Sadece ben değil tabi. Ben Hafta sonunda Samsun’daydım 3 gün boyunca. Alanda karşılaştığım yurttaşlar, partili olsun, partisiz olsun önemli değil. Yani her birinin bu değişikliğin farkında olduğunu gözlemledim. Bunu da size bir teşvik unsuru olarak iletmeyi görev sayıyorum.

Aydoğan KILINÇ- Çok teşekkürler. Tabi bu geri dönüşler bizim içinde son derece önemli. Sevgili arkadaşımız Hakan Aygün’ün kanalın genel yayın yönetmenliği görevini üstlenmesinden sonra hızla kanaldaki özellikle yayın içerikleri ve formatları konusunda ciddi çalışmalar yapıyoruz. Bunun yansıması bizi çok sevindiriyor, çok teşekkürler.

Hemen geçelim gündemin en önemli konularından bir tanesine. Sevgili seyirciler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan darbe ve muhtıraları araştırma komisyonunun sorularına tam 28 sayfalık yanıt geldi. En çarpıcı başlıkları sıralayalım ve Sayın Koç’la konuşmamıza geçelim.

Şahsım ve arkadaşlarım 28 Şubat’ta ağır bedeller ödedi, dik ve kararlı durduk. 28 Şubat müdahalesi bizi imha etmek istedi ama müdahale kendisini imha etti diyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve darbeciliğinde siyasi maskelerle varlığını sürdürdüğünü, müdahalelerin ekonomi üzerindeki etkisinin yıllarca sürdüğünü, ileriye demokrasiye ulaşabilmemiz darbeci ve vesayetçi anlayışın ortadan kaldırılmasıyla mümkündür şeklindeki sözleri var. Bunu aktaralım. Darbeciler siyaseti ve toplumu dizayn etmeye soyunmuşlar. Bir vesayet düzeni tesis etmeye çalışmışlardır diyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Ana hatları, en önemli çarpıcı başlıkları böyle.

Ve hemen Sayın Koç’a soralım bu yanıtları nasıl buldunuz? Beklediğiniz yanıtlar mıydı yoksa size hani değişik gelen çarpıcı gelen başlıklar var mı Sayın Koç?

Haluk KOÇ- Şimdi Sayın Başbakandan beklediğim yanıtlar bunlar. Ama bu darbeleri inceleme ve araştırma komisyonunun çalışmasıyla ilgili bir araştırma komisyonunun çalışma kapsamını belirleyen TBMM iç tüzüğünün ilgili maddesidir onun görev alanını belirleyen. Yani burada görev yapan milletvekillerinin, tabi ki AKP çoğunlukta olduğu için başkanın ve diğer komisyonun ana unsurlarının AKP’lilerden oluştuğunu unutmamamız gerekiyor. Burada kendi görev kapsamı Sayın Eski Cumhurbaşkanı Demirel’de buna değiniyor dikkat ederseniz. Yetkilerini aşmamalı diyor. Bunun daha önce bir önceki Genel Başkan CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’da ifade etmişti. Yani bu araştırma komisyonu iç tüzükte belirtilen yetkilerini aşarak orada bir grup milletvekilinin bir başka grup milletvekilini ya da kişiyi sorgulama, yargılama göreviyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Yani bu konudaki çelişkiler ortada. Sayın Başbakanın burada tabi verdiği 28 sayfalık yanıtı ancak akşam haber bültenlerinde başlıklarını izledim. Daha detaylı olarak elimize geçmedi veya benim elime geçmedi. Mutlaka gelecektir. Sayın Başbakanın şöyle bir huyu var. 28 Şubat’ı tabi burada öne sürüyor ama baktığınız zaman darbeler tarihine 27 Mayısla başlıyor, 12 Mart 71, 12 Eylül 80…

Aydoğan KILINÇ- Evet evet çok gerilerden geliyor.

Haluk KOÇ- Geliyor ve buralarda hep bir mağduriyet çıkartıyor Sayın Başbakan. 12 Eylül 80’de dahil bu mağduriyete. Halbuki Sayın Başbakanın bu darbelerden mağdur olmadığını hepimiz biliyoruz. Hele 12 Eylül 80 sonrasında hem kendisi ve o zaman temsil ettiği siyasi çizginin bu sürecin mağduru olmadığı çok açık. O sürecin bir ürünü olarak da bugüne siyasi güç olarak taşındığı çok açık. Bütün bunlarında irdelenmesi gerekir. Şimdi 28 Şubatla ilgili her türlü vesayetin kaldırılması evet orada haklıdır. Bizde aynı çizgideyiz. Ben hiç olmazsa kişisel olarak, partide aynı şekilde. Her türlü demokrasi dışı müdahaleye karşı olduğumuzu net ve kararlılıkla ifade ediyoruz. Ama o vesayet kalkarken demokrasinin getirdiği hak ve özgürlükleri kötü kullanarak veya onun verdiği imkanları demokrasiyi tahrip etme yönünde kullanmakta yanlıştır. Yani bir başka vesayet oluşturmakta yanlıştır. Bugün geldiğimiz çizgi bu Aydoğan bey.

Aydoğan KILINÇ- Onu soracaktım. Yani bir başka vesayet oluşturulduğu görüşündesiniz.

Haluk KOÇ- Oluştuğu çok açık. Yani bugün baktığınız zaman medya özgürlüğüne bakın, yargı bağımsızlığına bakın, yasama organının yürütme tarafından ve bizzat tek kişi Sayın Başbakan tarafından nasıl kumanda edildiğine bakarsanız yüksek yargı organları, üniversiteler, yani demokrasiyi tarif eden tüm kurum ve kurallar maalesef tek başına Başbakanın vesayeti altına giriyorlar ve onun çizgisinde odaklanıyorlar. Yani bu da bir başka çeşit vesayettir, bu da bir sivil vesayettir. Eğer daha önceki dönemleri eğer başarıya ulaşan o darbeler 12 Eylül örneğini verelim. Bir askeri faşizm dönemi olarak tanımlarsak o zaman bugünkü geldiğimiz noktada bir çeşit sivil faşizm oluyor, bir vesayet dönemi oluyor. Yani Başbakan sözleriyle kendi kendini de tekzip eden noktalar koyuyor ortaya. Onlarında tartışılması gerekiyor.

Aydoğan KILINÇ- Peki şimdi 28 Şubat’a tekrar dönecek olursak zaman zamanda sizin partinize dönük çok ağır eleştiriler yapıldı. 28 Şubat’ı Cumhuriyet Halk Partisi adeta destekler bir görünümdeydi diye. Bu konuda neler söylersiniz?

Haluk KOÇ- Şimdi bunun objektif kanıtı da yok, aslı astarı da yok. Sayın Cumhurbaşkanı o dönem Sayın Süleyman Demirel. Hükümetin Başbakanı bir koalisyon hükümetinin başında olarak rahmetli Necmettin Erbakan. Recep Tayyip Erdoğan’da İstanbul belediye başkanı. Yani burada Cumhuriyet Halk Partisi 49 kişilik parlamento grubuyla neresinde ne şekilde etkin oldu bunu düşünmek gerekir. Yani yukarıda toplanan Milli Güvenlik Kurulunda Cumhuriyet Halk Partisi temsil edilmiyor. Bir muhalefet partisi sadece.

Aydoğan KILINÇ- Yani hep böyle CHP düşüncesi, CHP düşüncesi deyip 1940’lara ve daha da öncesine, yani neredeyse cumhuriyetin ilanına kadar göndermeler yapılıyor da hani ben bu zihniyet olarak sordum.
Haluk KOÇ- O Başbakanın zihniyeti şu; o yaşadığımız ortak tarihten bugüne yansıyacak husumetler çıkartma konusunda bir mahareti var Sayın Başbakanın. Ondan sonrada bugün oradan çıkarttığı husumetleri Cumhuriyet Halk Partisine karşı bir düşmanlık olarak sergileyen ve bunu iç siyasette kullanabilen bir düsturu var. Bunu hepimiz biliyoruz, görüyoruz.

Aydoğan KILINÇ- Siz gerekli yanıtları verebiliyor musunuz? Ya da yeteri kadar kamuoyuna ulaştığını düşünüyor musunuz?

Haluk KOÇ- Ben verdiğimizi düşünüyorum. Ama sorunun ikinci kısmına katılmıyorum. Yani yeterince kamuoyuna ulaştığı noktasında tartışmalı. Çünkü maalesef büyük yaygın medya kuruluşları da Sayın Başbakanı hiddetlendirmeme yönünde, sinirlendirmeme yönünde, bazen oto sansürü de, yani kendi kendini sansür etmeyi de gündemine taşıyan bir yayın politikası izliyor. Bu da Türk demokrasisi için ileri demokrasi diye tarif ettikleri bu düzen için oldukça ilginç bir nokta. Ama Türkiye bu dönemi aşacak. Yani 28 Şubat dedik buraya bağlantılı olarak bitireyim bu sorunuzu. 28 Şubat’ta biliyorsunuz değişik andıçlar yayınlandı, değişik andıçlarla ilgili süreçler yaşandı. Ve bugününde hiç şüpheniz olmasın bugününde medya dünyasında ne gibi Başbakan talimatı ya da Başbakan yakınlarının talimatıyla, çalışma arkadaşlarının talimatıyla ne gibi andıçlarla anılacağını da önümüzdeki dönemlerde mutlaka toplum tartışacaktır, siyaset tartışacaktır.

Aydoğan KILINÇ- Yani 28 Şubat andıçlarının karşılığı şimdiki andıçlar mıdır?

Haluk KOÇ- Bunları göreceğiz çok açık ve net. Yani genel yayın politikalarına baktığınız zaman sizin bana sorduğunuz sorunun ikinci kısmı. Burada gerekli savunmayı da Başbakanın haksız suçlamalarını da yanıtlıyoruz. Ama bunların toplumla buluşmasını sağlayacak olan kanallar ya kendi kendilerini tıkalı tutuyorlar ya da Başbakan tarafından tıkattırıyorlar.

Aydoğan KILINÇ- Sayın Koç ama şimdi haberlerden dizilere geldik biliyorsunuz. Muhteşem Yüzyıl dizisine şimdi Sayın Başbakan çok ciddi eleştiriler yöneltti. Hatta eleştiriyi aştı diziyi yapanları, yapımcıları, senaristleri, yönetmenleri ve kanalın sahibini kınadı. Ayrıca da artık harekete geçin dedi.

Haluk KOÇ- Talimatlandırdı.

Aydoğan KILINÇ- Bazı yerlere de talimatlar verdi. Ki, bazı haber kanalları Sayın Başbakanın istediği yönde haberler vermeye başladılar son özellikle birkaç yıldır. Ama dizilerden bu sefer vurgun yediler gibi görünüyor. Ne dersiniz?

Haluk KOÇ- Valla olay ortada. Bir defa Başbakanın oradaki ifadesi, şimdi bakın, yakın tarihimizden yani 1923 sonrası tarihimizden deminde vurguladım aynı cümleyi söyleyeceğim. Düşmanlık üretme konusunda, husumet çıkartma konusunda bütün maharetini sergileyen bir Sayın Başbakanla karşı karşıyayız. Bundan Osmanlı dönemine ait yine hepimizin ortak tarihi. O tarihle ilgili bugün yayınlanan bir dizi. Dikkat edin bir dizi, yani bir kurgudan bahsediyoruz. O dönemin tarihsel olayları kronolojik olarak alınıyor ama sonuçta bir dizi. Sayın Başbakan bu yayını bir defa bir belgesel olarak yorumluyor. Belgesel demek tarihsel gerçekleri o zaman diliminde bütün boyutlarıyla, ciddi dayanılan kanıtlarla yazıya, kaleme ya da ekrana dökme işlevidir. Sayın Başbakan belgeselle dizi ayrımında bir defa bir çelişkisi var. Ve söylediklerinin tabi bir defa sanat her alanda eleştireldir. Sanat her alanda sorgulayıcıdır. Sanat her alanda muhalefettir bir noktada. Yani o dönemi o şekilde kurgulamış, izleyeni var, izlemeyeni var, eleştireni var, eleştirmeyeni var. Ama bu Sayın Başbakanın üzerine vazifeymiş gibi kalkıp talimatlarla artık yayını, televizyon dizilerini, televizyon sahiplerini etkileyecek, hatta orada başka bir şey daha var aba altından tekrar bir sopa gösterme daha var. Sadece televizyon sahiplerine değil, kanalın sahiplerine değil. Aynı zamanda yargıya da dönük yine bir dolaylı talimat verme süreci var. Bence içler acısı bir durum.

Ama bir espriyle bitirelim isterseniz. Kanuni Sultan Süleyman gerçekten Osmanlı döneminin yükselişinin en önemli simgelerinden bir tanesi. 40 yılı aşkın bir padişahlık dönemi var. Bu dönem içerisinde Osmanlı’nın büyük zaferleri var doğru. Ve Sayın Başbakan diyor ki, 30 yıl at sırtında gezdi diyor. Sayın Başbakanda işte Başkanlık sistemiyle, denetimsiz bir yürütmeyi tek kişide toplayarak bir başkanlık sistemini hayalinde yatırıyor biliyorsunuz. Anayasa tartışmalarında bunu AKP dile getiriyor. Başbakanda bir şehit padişah olmak istiyor. Kanuni’den yola çıkarak bir benzetme yapıyor. 30 yıl at sırtında gezdi. Ama benzemediği bir tek nokta var. Sayın Başbakan ne yazık ki, bir dakika bile bir at üstünde duramadı. Aradaki fark o, yuvarlandı gitti. Bu işin esprisi. Aslında iç açıcı bir durum değil. Sayın Başbakanın ruh hali iç açıcı bir durum değil. Yani her şeye düzen verme görevini kendinde hisseden, her şeyi düzenleyecek, her şeyi kendi değer yargılarıyla toplumun paylaşmasını, topluma intikalini sağlayacak, bunun için emir verecek, talimat verecek, yargıyı yönlendirecek, baskı yapacak bir mantığı getiriyor. Bunların 28 Şubat’tan ne farkı var Aydoğan bey. Yani demin söylediğim 28 Şubat, 12 Eylül bütün o süreçlerdeki farklı baskı gruplarının bugün ileri demokrasi adına Başbakan tarafından sivil bir baskıya dönüştürülmesi, yani özetleyecek olursak bütün kurumlar üzerinde sivil bir vesayet oluşturma gayreti bütün açıklığıyla ortamda.

Aydoğan KILINÇ- Peki sonuç verir mi? Siz sonuca ulaşacağını düşünüyor musunuz? Başkanlık sistemine ya da yeni anayasayı da birazdan konuşacağız birbirlerine çok bağlı hale geldiler çünkü.

Haluk KOÇ- Geldiler evet.

Aydoğan KILINÇ- Ama bu düzen ya da bu ortam gerçekten Başbakanın istediği bir noktaya doğru gider mi? Yoksa bir kırılma noktası yaşanır mı?

Haluk KOÇ- Tabi olayın tek belirleyicisi yok. İç politika farklı yoğunluk alanları gösteriyor. Dış sorunlar Türkiye’yi başka açıdan kuşatıyor. Burada yapılan yanlışlar Başbakanı bunaltıyor. Şimdi AKP’nin önümüzdeki 3 seçime dönük bir hazırlığı var. Sayın Başbakan kafasındaki seçim takvimini ne yazık ki gerçekleştiremedi biliyorsunuz. Yerel seçimlerin öne alınmasını. Ama şimdi bakıyorsunuz Başbakan başkanlık sisteminden ne bekliyor? Tartıştırırken bilhassa Sayın Burhan Kuzu sözcülüğünde bir takım örneklerle ve laf kalabalığı ile bir hukukçu akademisyen kimliğe yakışmayan bazı söylemlerle, örneklerle kendileri şuanda parlamentodaki aritmetiklerine dayanarak o kadar çok dediklerini yaptırtmaya, dayatmaya alışmışlar ki, bu tezi de başkanlık sistemindeki tezlerinin de herkes tarafından kabul edilmesi gereken tezler olarak ileri sürüyorlar. Bunlar önümüzdeki günlerde tabi çok tartışılacak. Sayın Başbakan burada sorgusuz, sualsiz, denetlenmeden bir tek adam yönetimi arzuluyor. Yani Putunizmin Rusya’daki Putin örneğinin bir benzerini Türkiye’de yaratmak istiyor, yaşatmak istiyor. Sayın Başbakanla Türkiye çok büyük bir maceraya girer başkanlık sisteminde. Zaten adım adım bir takım perde arkasında yapılan anlaşmaların, protokollerin Türkiye’de her alanda yaşama geçirildiğine tanık oluyoruz. Bunlar söylendiği zaman yine demin sizde ifade ettiniz, bende vurguladım değişik medya organlarının bunların üzerinde durmadığını, ya da bunları yeterince tartışmadığını görüyoruz. Yani Başbakan ne söylese hikmetinden sual olunmaz şeklinde kabul eden bir anlayış var. Veya onu haklı çıkartacak çok ilginç hep benzer yorumcuların farklı televizyon kanallarında istemeden zorla evlerimize beyaz camlardan konuk olduklarını görüyoruz. Böyle bir bombardıman altında Türkiye.

Aydoğan KILINÇ- Biz şimdi Halk Haber’de toplumun her kesimine ekranlarımızı açıyoruz. Sadece muhalif diye bilinen isimler değil, iktidara yakın isimlerde bu ekrandan kendi düşüncelerini söylesinler ama kamuoyu sağlıklı bir karar versin. Herkesi dinlesin, kamuoyunun sağlıklı oluşmasına yardımcı olalım. Bizim amacımızda bu. Peki şimdi Nebahat Çehre’nin bir açıklaması var Muhteşem Yüzyılla ilgili onu da aktaralım. Dizi hakkındaki eleştirilere şu açıklamayı yapıyor. Enteresan tabi. Bu sonuçta tarihi olaylardan yola çıkılarak senaryolaştırılmış bir dizi. Zaten başında bunun bir hayal ürünü olduğu belirtiliyor. Bence burada amaç gündem değiştirmek. Memlekette bu kadar sorun varken bunu gündeme getirmek niye anlamadım diyor Nebahat Çehre. Aslında sanatçılarımıza da, aydınlarımıza da, entelektüellerimize de yazarlarımıza, çizerlerimize olduğu kadar büyük görev düşüyor. Geçenlerde Nedim Saban’la apolitik mizah konusunu konuştuk. Çok güzel bir yazı yazmıştı. Ve şimdiki mizahçıların gerçekten mizah yapmadıklarını, çünkü sanatın muhalif bir şey olduğunu anlattı ve Cem Yılmaz’ı, Yılmaz Erdoğan’ı, Beyazıt Öztürk’ü çok ağır şekilde eleştirdi. Sizde buna hak veriyor musunuz? Mizahta mı şekil değiştirdi Türkiye’de? Sadece köşe yazıları, gazetelerdeki manşetler, televizyonlardaki bültenler yanında bakıyoruz çok çok fazla yerde değişim var. Şimdi dizi, daha önce mizah, ne diyorsunuz?

Haluk KOÇ- Deminde vurguladım aynı şeyi söyleyeceğim. Sizde vurguladınız yine. Sanat özünde eleştireldir zaten. Sanat zaten özünde muhaliftir ve bunu maalesef yaşadığımız dönem aynı medyadaki gibi mizahta da majestelerinin mizahçıları ya da majestelerinin karikatüristleri, majestelerinin ne bileyim mizah yazarlarını sistem oluşturmaya başlıyor. Çünkü öyle bir dönemki muhalif kaldığınız zaman, muhalif olduğunuz zaman, muhalif vurgu yaptığınız zaman dahi o işlevi gördüğünüz kanalda, yayın organında mutlaka baskıya uğruyorsunuz, uyarılıyorsunuz, ya işinize son veriliyor, ya otosansüre uğratmak zorunda kalıyorsunuz kendinizi.

Sayın Çehre’nin sözlerine katılıyorum. Sayın Başbakan biliyorsunuz genellikle uçakta, yani 10 bin metre yüksekteyken heybeden bu tip turplar çıkartır piyasaya sunar. Son Pakistan dönüşünde de bu valilerin seçimle gelebilmesinin tartışılmasını toplumun önüne atmıştı biliyorsunuz. Şimdi tekrar herhalde havalanmadan önce akşam üstü bir açıklama daha yaptı. Tekrar BDP’li vekillerin fezlekesinin getirileceğini söyledi. Tek karar verici, tek yönlendirici.

Aydoğan KILINÇ- Fezleke geldiğinde dokunulmazlıkları biz kaldıracağız, gerisini başka yerler yapacak diyor.
Haluk KOÇ- Gerisini başka yerlerin ne yapması gerektiği konusunda talimat vereceğini de ifade etmişti hatırlıyorsunuz. Bu konuyla ilgiliydi o yargıya gereken talimatı verdik sözü. Tabi bu fezlekelerin kaldırılması ayrı bir olay. Sayın Başbakan dahil, benimde iki fezlekem var. Benim yalnız rüşvet vermek, almak, irtikap, şu bu, ihaleye fesat karıştırmak değil, sadece sözlerimle Başbakana hakaret ettiğim savıyla iki fezlekem var. Bütün dokunulmazlıklar kalksın. 
Başından beri biz bunu savunuyoruz. Bütün dokunulmazlıklar kalksın sadece kürsü dokunulmazlığı. Yani milletin temsilcisi olarak söylediklerimizden sorumsuz olalım. Onun dışında normal yurttaşlar olarak bütün yurttaşlarla beraber her türlü yargılamaya açık olmamız gerekir. Milletvekili görevimizi yapmamızı engelleyecek bir süreç olmamalı. Milletvekili görevimize devam etmeliyiz ama bir zırhla korunmamalıyız. İşte kimisi kalpazanlıktan korunuyor, kimisi ihaleye fesattan korunuyor, kimisi parlamentoda görevini yaptığı için, sözle muhalefet ettiği için suçlanıyor ve hakkında yine talimatla fezleke düzenleniyor. Ya da hakkında ne bileyim saçma sapan isnatlarla karalamalar yapılıyor bazı milletvekillerimizde olduğu gibi. Böyle bir süreç yaşıyoruz. Yani, bunların tümünün kalkması lazım. Cumhuriyet Halk Partisinin 2002’de parlamentoya tekrar girdiğinden itibaren savunduğu düşünce budur. Anayasaya 83 tamamen yeniden düzenlenmeli. O zaman Sayın Başbakanında dokunulmazlığı kaldırılsın.

Aydoğan KILINÇ- O zaman Başbakanında sözleri vardı, taahhüdü vardı ama bir türlü yanaşmadı.

Haluk KOÇ- Mademki yargı talimat altında çalışıyor kendisi korkmasın o zaman aklanacaktır.

Aydoğan KILINÇ- 28 Şubat’ı konuştuk uzun uzadıya birde şu 27 Nisan’ı konuşsak. Şimdi 27 Nisanla ilgilide Sayın Başbakanın 27 Nisan muhtırası mı artık bildirimi, açıklamamı yumuşayarak geliyor çünkü.

Haluk KOÇ- E muhtıra.

Aydoğan KILINÇ- Önce e muhtıra diye başladı, bildiri, açıklama, işte görüş filan öyle gitti.

Haluk KOÇ- Nedense muhtıra olmadığı konusunda bir…

Aydoğan KILINÇ- Sayın Büyükanıt çünkü kendisi kaleme aldığını söylemişti. Ama daha sonra bir hafta kadar sonra Dolmabahçe’de bir görüşme gerçekleşti. Bu da Sayın Başbakana defalarca soruldu. Yine gönderdiği mektupta komisyona Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili spekülasyon abartılı, haksız ve gerçek dışıdır. Dolmabahçe görüşmesi haftalık olağan, sıradan bir görüşmedir yanıtını verdi Sayın Başbakan. Çok mu sıradanlaştı bu 27 Nisan?

Haluk KOÇ- Herhalde. Şimdi 27 Nisan nedir? 27 Nisan üzerinden bir mağduriyet yaratarak 2007 seçimlerine gitme stratejisi izleyen bir AKP yaşadık biliyorsunuz. Yani kendilerine karşı bir darbe girişimine ertesi gün gösterdikleri tepkiyle dur diyen ve ondan sonra bakın görüyor musunuz biz engellenmek istedik ama buna karşı durduk deyip 2007 seçimlerinde o mağduriyetle seçimlere giden…

Aydoğan KILINÇ- Peki o dik durmasını siz yerinde bir davranış olarak gördünüz mü kararlı duruşunu?

Haluk KOÇ- Şimdi bakın, önce 27 Nisan’ın bir muhtıra olup olmadığı konusunda netleşmek lazım. Ne bu kurulan darbeleri araştırma ve inceleme komisyonu adı altında görev yapan komisyon 27 Nisan’ı önce bir muhtıra, darbe girişimi olarak algılamadığını söyledi biliyorsunuz. 27 Nisan ortada kaldı. Yani kimin kucağına oturacağı belli değil 27 Nisan’ın. Nedir 27 Nisan? Bir bildirimi, bir muhtıramı? Nedir? Bir darbe girişimi mi? Bu açıkta kaldı ve 27 Nisan’ın tek başına eski Genel Kurmay Başkanı Büyükanıt biliyorsunuz ben kaleme aldım dedi sizde söylediniz. Ve ondan sonrada şimdi bu kendisine bu komisyon tarafından sorulan sorulara verdiği yanıtta bunun Dolmabahçe görüşmesininki o muhtıradan hemen sonra, bir hafta sonra. Oradaki açıklamaları madem olağan, rutin bir görüşme devletin Başbakanıyla Genel Kurmay Başkanı arasında. Bunun kayıtları nerede kardeşim?

Aydoğan KILINÇ- Buna daha öncede bir sır olduğu yolunda açıklamalar vardı.

Haluk KOÇ- İşte onu söylemeye çalışıyorum. Devlet görüşmeleri sır olmaz.

Aydoğan KILINÇ- Ölüme kadar gidecek denmişti.

Haluk KOÇ- Mezara kadar gidecek dendi. Pazara kadar değil, mezara kadar gidecek dendi. Ve iki tarafta bir şey yapmıyor. Ondan sonra dikkat edin bir çok olay yaşandı. Birçok haklı, haksız, çoğunlukla bir takım düzmece belgelere dayanarak bütün kademelerde görev yapan TSK mensupları töhmet altında bırakıldı. Bir kısmı sanık haline getirildi balyoz davasında. Bir kısmı yargılandı ve adil savunma hakkı da engellenerek çok ağır cezalara çarptırıldılar. Temyiz aşamasında şimdi biliyorsunuz.

Şimdi Yaşar Büyükanıt bunlardan vareste tutuldu. Yaşar Büyükanıt farklı bir yerde tutuldu ve altına zırhlı araba verildi, 
özel korumaya alındı. Yani şehitler verdiğimiz günlerde Yaşar Büyükanıt son derece mutlu, gülümseyerek kamuoyuna pozlar verdi. Sanki şöyle bir soru, buna çok kızıyorlar o çevreler.

Aydoğan KILINÇ- Yani bir anlaşma mı var?

Haluk KOÇ- Bilemiyorum işte ortada. Bunun neresi gizli? Madem rutin bir görüşmeyse açıklanması lazım. Devletin 
Başbakanıyla, Genel Kurmay Başkanı arasında rutin diye tarif edilen bir görüşme…

Aydoğan KILINÇ- Ama önce öyle açıklanmamıştı. Önce ne Sayın Başbakan, ne Sayın Büyükanıt böyle söylememişti.
Haluk KOÇ- Bu gizli dendi. Sayın Fikri Sağlar’ın başına gelenler ortada biliyorsunuz. Ortada bir takım tehdit unsurlarından bahsedildi ve bunlarla ilgili bir takım CD’lerden bahsedildi. Daha sonra bunlar yargıya gitti, temyize gitti, bir takım tartışmalar. O günden bugüne kadar süregeldi. Ama bu arada atı alanda Üsküdar’ı geçti. 27 Nisan’ı bir darbe girişimi olarak topluma yansıtıp bir darbe mağduriyeti kozu kullanıldı. Bunları yaşadık Aydoğan bey. Bunların hepsi yaşandı. Şimdi Başbakanın burada söylemesi yine kaçmaktır, yine gerçeklerden kaçmaktır.

Aydoğan KILINÇ- Bunlarda bir süre sonra ortaya çıkar mı diyorsunuz?

Haluk KOÇ- Valla bilmiyorum. Başbakandır ne derse yeridir diye bir sözü herhalde bizim kabul etmememiz gerekiyor.

Aydoğan KILINÇ- Peki şimdi tekrar Cumhuriyet Halk Partisine gelecek olursak daha doğrusu Cumhuriyet Halk Partisinin yaşadığı tuhaf bir olaya gelecek olursak, CHP’li üyelerin daha doğrusu. Bunların arasında il başkanları da var. Nasıl oluyor da CHP üyeleri AKP üyesi oluveriyorlar haberleri olmadan? Siz bu konuyu herhalde üstünde durdunuz, araştırdınız. Yaklaşık 60 binin üzerinde 63 bin civarında bir üyenizden bahsediliyor. Nedir bu? Türk siyasi tarihinde var mıdır böyle bir olay?

Haluk KOÇ- Hukukçu değilim ama kabahatler yasasından başlayarak ceza hukukuna kadar, ceza yasasına kadar değişik hırsızlık türleri, dolandırıcılık türleri tarif edilmiştir. Ve ceza yasalarında da karşılıkları belirlenmiştir. 7 tür bir hırsızlıkla karşı karşıyayız. Yani kişilerin kendi iradesi, beyanı olmadan, başvurusu olmadan Türkiye’nin her yerindeki AKP teşkilatları CHP üyelerinin çoğunlukla vatandaşlık kimlik numarasını alıp onları kendi kayıt sistemlerine üye olarak kaydediyorlar. Bunların içinde sizde söylediniz Yozgat il başkanımız. İl başkanları var, il yönetim kurulu üyeleri var, belediye meclis üyeleri var, sade üyeler var. Son derece ilginç. Ve Türkiye’nin her ilinde, ilçesinde var bu. Korkunç bir şey ve baktığınız zaman hiçbirinin haberi yok. Yani bir kısmı ben AKP’nin önünden dahi geçmedim diyor. Şimdi ilginç yeni bir tür hırsızlık dedim. Yani bu da üye hırsızlığı. Nedir AKP içerisinde şöyle bir dönem yaşandı yalnız onu biliyoruz. Onlar teşkilatlarına en çok üyeyi kim yapar ise, sanki pazardan şey yapılıyor sebze meyve alınıyor. En çok üyeyi kim yapar ise ona mutlaka bir başarı şildi sunulacak ya da parti içerisinde bir ödüllendirme yapılacak diye bir yarış başlattılar. Bunlarda önüne gelen herkesi işte hemşeri derneklerinden, ziraat odalarındaki kayıtlardan, bankadaki kayıtlardan, bir yerlerden elde ederek toplu halde kimin nerede, ne şekilde bir üyeliği var buna bakmadan veya bir kısmı bilinçli CHP içerisinde bir iç tartışma yaratma bakımından böyle bir oldubittiyle karşımıza çıkarttılar. Son derece ilginç. Açıklamak dahi komik. Ama AKP yetkililerinden bilhassa teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcılarının bir açıklama yapması gerekiyor.

Aydoğan KILINÇ- Yaptı ama yani bulursak en ağır şekilde cezalandırırız dedi.

Haluk KOÇ- Bulursak mı?

Aydoğan KILINÇ- Bir haber daha var Batman’da yaşanmış. Batman Gercüş ilçe teşkilatının bazı kişileri haberleri olmadan AKP’nin partiye üye yaptıkları ortaya çıkıyor. Ramazan Selim’in haberi olmadan 5 yıldır AKP’ye üye olduğunu anlamasıyla ortaya çıkıyor bu haber. Pek çok kişi var. Gazeteci Gök, kendisinin de yine aynı konudan mağdur olduğunu öğreniyor Dicle Haber ajansından editör. Pek çok kişi var. Ama bugün Sözcü gazetesindeydi sanırım Saygı Öztürk’ün bir haberi vardı. Üye yapılan kişilerin sayısına göre ödüller demiştiniz. Mesela 100 üye yapılan bir kişiye eşiyle birlikte iki kişilik 5 yıldızlı bir otelde 3 günlük bir tatil önerilmiş ve bu tatili herhalde yapmışlar. Bunlar yavaş yavaş sanırım ortaya çıkacak enteresan.

Haluk KOÇ- O zaman şöyle bir soru çıkıyor burada. AKP üye sayınız şu diye Türkiye’ye bir bildirimde bulunuyor. O zaman AKP’deki tüm üyeler tartışmalıdır, tüm üyeler şüphelidir. Tabi Başbakan ve yakın saz arkadaşları dışında. Herkes şüphelidir. Bende bunu iddia ediyorum. O zaman AKP’de bu 60 bin CHP’ye kayıtlı insanın bilgisi dışında AKP’ye üye çıkmasından sonra demin verdiğiniz Batman Gercüş örneğinden de yola çıkarak CHP’li olmayan, herhangi bir partiye kayıtlı olmayan birçok yurttaşında demek haberi olmadan AKP’nin kütüğünde üye gözüktüğü ortaya çıkıyor Aydoğan bey. O zaman ben buradan açık bir çağrı yapıyorum. AKP’deki tüm üyeler sahtedir. O zaman Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına açık bir duyuruda bulunmak lazım. AKP üye kütüğü birebir incelenmelidir. Ha kesin üye olanlar var. Şuandaki milletvekilleri, Sayın Başbakan kesin üye, Mahdum Bilal belki üyedir. Yakın zevat üyedir. Çok yakın danışmanları, saz arkadaşları üyedir demin söylediğim gibi. Onun dışındaki tüm üyeler şüphelidir. Çarşıda, pazarda stant kurup hani bir deterjan firmasının tanıtım promosyon ürününü verir gibi gel seni AKP’ye üye yapalım ya da sana bir torba kömür vereceğiz, sana iki torba un vereceğiz diye insanların yoksulluklarını giderecek bir sadaka sistemine bağlamak için üye yaptıkları insanlar var. İş bulmak için, mecburen git AKP’ye üye ol denen yurttaşlarımız var. Yani bu şekildekileri de çıkartırsak o zaman AKP üye kütüğü bakımından fason bir partidir, hayalet bir partidir. Ve siyasi ahlaksızlıkta bu terimi düşünerek ve bilerek kullanıyorum. Siyasi ahlaksızlıkta rekor kırmış bir partidir.

Aydoğan KILINÇ- Şimdi tabi bu son derece önemli. Yani herhangi bir vatandaşın üye olup olmadığını bilmesi de mümkün değil. Ancak onu araştıracak bulacak. Örneğin o Dicle haber ajansında editörlük yapan kişi Sayın Gök diyor ki, terörist suçlamasıyla yargılandım beni nasıl üye yapmışlar. Ama vatandaşlar Yargıtay sitesinden durumlarına bakabiliyorlar gibi bir haber var onu aktaralım. Mutlaka Yargıtay’ın sitesine girip kendinizi kontrol edebilirsiniz. Bence etmelisiniz de tek tek. Çünkü bu böyle ortaya çıkabilir. Bunu da verelim ve söyleşimizi yavaş yavaş noktalayalım.
Bu Başkanlık sistemiyle lütfen bir iki cümleyle toparlayalım yalnız az önce girdik ama. Yeni anayasa tartışması sanki at başı gider gibi oldu. Yani yeni anayasayla başladık, hatta seçimden önce başladı, seçimden sonra çok hızlandı. Sonra birden bire birkaç ay önce bir başkanlık sistemi Türk usulü başkanlık ortaya atıldı. Şimdi bakıyoruz ki şöyle yorumlar yapılıyor medyada. Yazabilenler tabi. Bu yeni anayasa değişirse sadece Türk usulü başkanlık için yani Recep Tayyip Erdoğan’ın köşke çıkması için yapılacak. Ne dersiniz sizde o görüşte misiniz?

Haluk KOÇ- Şimdi anayasa değişikliğinin böyle bir AKP dayatmasıyla gerçekleşmeyeceği çok açık. Çünkü toplanan komisyon her partiden eşit sayıda ve her madde üzerinde katılan tüm partilerin mutabakatı olursa o madde kabul edilmiş oluyor komisyon. Şimdi anayasanın ikinci bölümüne geçildi. İkinci bölümü nedir? Birincisi temel hak ve özgürlükler, devletin tanımı. İkincisi yasama ve yürütmeyi tarif eden maddeler. Şimdi burada başkanlık sistemiyle ilgili maddeler yasamaya ve yürütmeye AKP tarafından taşınacak olursa buna Cumhuriyet Halk Partisi temelden karşı. Bildiğim kadarıyla MHP’de karşı. Burada yine bakın Oslo protokolü dediğimiz bir şey var süreç var. Ben bir metin açıklamıştım Oslo mutabakat metni. Yani burada verilen sözler çerçevesinde atılan adımlar var. Valilerin seçilmesi tartışılmalı dedi Sayın Başbakan. Yani bunların hepsini birbirine ekleyecek olursanız Başbakan perde önünde ne kadar kime kızarsa, kükrerse, bağırırsa, milliyetçilik yaparsa perde arkasında bilin ki o konuda taviz veriyordur. Bilin ki o konuda görüşme oluyordur.

Aydoğan KILINÇ- Çok teşekkür ederim.

Haluk KOÇ- Daha geniş bir zamanda daha boyutlu tartışırız bunları.

Aydoğan KILINÇ- Bu konuda tabi ayrı bir gündem başlığı. Çünkü birbirine ilintili giden pek çok konu var.

Haluk KOÇ- Ama Türkiye için bir felaket senaryosu olduğunu ifade edebilirim.

Aydoğan KILINÇ- Çok teşekkürler Sayın Koç Haber Kanalımıza katıldığınız için.

Haluk KOÇ- Ben teşekkür ederim, başarılar diliyorum. 

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları