CHP Sözcüsü Haluk Koç, 'Sayın Başbakan ne kadar kendini paralarsa paralasın, ne kadar gerçekten ben Başbakanım gibi bir hisse kapılarak ortalarda dolaşırsa dolaşsın böyle bir konumu da yok'
CHP Sözcüsü Haluk Koç, “Sayın Başbakan ne kadar kendini paralarsa paralasın, ne kadar gerçekten ben Başbakanım gibi bir hisse kapılarak ortalarda dolaşırsa dolaşsın böyle bir konumu da yok”
Genel Başkan Yardımcısı ve CHP Sözcüsü
Haluk Koç Halk Tv’de Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtladı;
Ruhat MENGİ- Sevgili izleyiciler. Her açıdana hoşgeldiniz.
Seçime haftalar kaldı ve siyasi partilerin çoğu seçim bildirgelerini açıkladılar. Bunlar arasında iktidar partisi AKP’nin seçim bildirgesindeki başkanlık sistemi, yeni anayasa, Türk sözcüğünün anayasadan çıkarılma ihtimali ve güneydoğu bölgesini yakından ilgilendiren yerel yönetimlere yetki devri gibi maddeler haklı olarak tartışma yaratırken çözüm süreciyle ilgili bölümün yanlışlıkla düştüğü söylendi ve bu bölüm daha sonra açıklandı.
Ana muhalefet partisi CHP’nin ülkede 17 milyon yoksulun olduğunu, bu yoksulluğun bitirilmediğini ve sömürüldüğünü söyleyerek yoksul kesime, emeklilere, engellilere ve ihtiyacı olan herkese verecekleri desteği açıkladığı seçim bildirgesi ise iktidar partisinin kaynak nerede tartışmasına neden oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kaynağı açıkladı ama bugün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın
Haluk Koç burada. Kaynağı nereden bulacakları sorusunu bir kez daha yanıtlayacaktır sanıyorum.
Hemen size bugünkü konuklarımı tanıtıyım. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Haluk Koç. Hoşgeldiniz Sayın Koç. Efendim sabah 5’te uyandınız, sizi bölgenizdeki zannediyorum gezinizden de alıkoyduk.
Haluk KOÇ- Sağolun.Ayaş’ta olacaktım ama onları buradan da bilgilendirme…
Ruhat MENGİ- Çok teşekkür ediyoruz efendim ayaklarınıza sağlık. Özellikle sabah 5’te uyanarak her açıdan için izleyicilerimizi Türkiye’yi aydınlatmak için gelmeniz takdire şayan.
Sayın Koç sizinle başlayalım. Geçtiğimiz hafta çok önemli olaylar ve yıldönümlerinin bir araya geldiği bir haftaydı. Perşembe günü 23 Nisan’da TBMM’nin açılış yıldönümünü kutladık ve çocuk bayramını. Çanakkale 100. yıl barış zirvesi yapıldı ve anma törenleri vardı Çanakkale’de 24 Nisan Cuma günü. Uluslararası boyutta yapılan ve tüm dünya liderlerinin davet edildiği bu törene ana muhalefet partisi CHP, MHP ve HDP davet edilmediler. Siz Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkan Yardımcısı olarak bu durumu nasıl karşılıyorsunuz? Daha önce böyle bir olay, benzer bir olay hiç yaşanmış mıydı?
Haluk KOÇ- Hatırlamıyorum. Çünkü 24 Nisan belki belli dünyada tartışılan olayların üst üste geldiği bir tarih. 24 Nisan’da Türkiye’nin Çanakkale şehitlerini anma günü olarak dünyadaki diğer ülkelerin liderlerini davet etmesi. Ama bu davete dikkat edecek olursanız İngiltere’nin Prensi dışında katılan ülkelerin boyutuna baktığınız zaman genellikle 3.dünya ülkeleri ya da demokrasiden çok nasibini almamış ülkelerin…
Ruhat MENGİ- Ama davetiye herkese gitti yani bütün liderlere.
Haluk KOÇ- Herkes gitti işte onu söylüyorum ve herkese gittikten sonra kabul edip buraya gelenlerin profiline baktığınız zaman demokrasi liginde alt sıralarda yer alan, belki de o ligde oynamayan ülkelerin liderleri bu sürece katıldı. Ama eş zamanlı olan bu Erivan’daki Ermenistan iddialarının anıldığı törene ise başta Putin, Holand gibi çok daha revaçta olan dünya liderleri katıldı.
Şimdi baktığınız zaman muhalefetin davet edilip edilmemesi. Bu devlet geleneği sadece bu olayda değil birçok olayda AKP döneminde bilhassa yeni Cumhurbaşkanının göreve başlamasından sonrada hiçbir nizam kalmadı diyelim, hiçbir düzen kalmadı diyelim, hiçbir gelenek artık uygulanmıyor diyelim. Çünkü orayı o farklı bir kavramda değerlendiriyor. Kendi pozisyonunda farklı bir şekilde ele alıyor ve bunu da Türk milletine kabul ettirmeye çalışıyor. Bir seçim öncesinde Allah aşkına bütün günlük konuşmalarına bakarsanız anayasada yetki ve sınırlarını aşan, ihlal eden diyelim. Aşmayı biraz daha hukuksal boyuta getirelim. İhlal eden tüm davranışlarını alt alta getirdiğiniz zaman bir panik havası, bir tedirginlik havası, yani bulunduğu konumla, makamla uyuşmayan her türlü davranışın içinde olan bir Cumhurbaşkanı manzarası. Yani dün akşamki konuşmasından değişik toplum kesimlerini sürekli hedefine alan, olur olmaz iddialarla suçlayan, tarafsız, konumu belli olan, yetkileri sınırlı olan bir Cumhurbaşkanından her şeye biraz o tabiri kullanayım isterseniz her şeye maydanoz olma becerisini gösteren, her konuda ahkam kesen, her konuda bir yaptırımla karışık bir nefret ifadesini ortaya koyan bir tavır zaten Türkiye’yi yormuştu. Yani yormaktan öte artık insanları bunaltmaya başladı.
Muhalefete davet gelmedi. Ama daha ilginç bir süreci ben sizinle paylaşayım. Sosyal medyada trol diye tabir ettiğimiz biliyorsunuz bir kısmının sanki ücretliymiş gibi belirlendiği bir takım sosyal medya haber üreticileri deyim şöyle bir süreç paylaşıyorlar bu da çok ilginç. Bunu da sevgili yurttaşlarımızla bizi izleyenlerle paylaşalım. Efendim muhalefetin davet edilmesi mi gerekiyordu? Sizde gideydiniz oraya halkın içinde olaydınız, şehitlerimizi anıyoruz. Şehitleri anmak için bakın bir Cumhurbaşkanının devlet kesesinden bir reklam filmi yaptırıp kendi iki oğlunu askere göndermeyen, birine çürük raporu alan, birine biliyorsunuz kısa dönem bedelli askerlik yaptırtan birinin devlet kesesinden özel bir reklam filminde şiirler okuması, kabirlerin başında dua eder görüntüler vermesi, yani inanılmaz bir inanç sömürüsü, bir gaflet manzarası. Yani bütün bunlar sergileniyor. Bizim şehitlerimizde kalbimizde…
Ruhat MENGİ- Reklam filminde kullanılması çok tepki çekti.
Haluk KOÇ- Çok acı. Bu da biliyorsunuz zorla değil mecburen yayınlattırılıyor bir çok kanala. Hatta bilmem ne kanalının katkısıyla hazırlanmıştır diye altında birde sonunda bir promotif ibare var. Yani bütün bunlara tanık oluyor Türkiye. Yani kalkıp bakın ben bir basın toplantısında göstermiştim Ruhat hanım biliyorsunuz F4 kazasında 4 pilotumuz şehit olmuştu. 4 gencecik, iyi yetişmiş evladımız şehit olmuştu. Ve ertesi gün cenazeleri kaldırılıyor, milletçe ağlıyoruz, kötü bir gün Türkiye için. Bütün televizyon ekranları bir iki kanal hariç ortadan ikiyi bölünmüş yarısında Sayın Cumhurbaşkanı varlığı, kaynakları tartışmalı olan bir vakfın, oğlunun vakfının açılışında konuşuyor, diğer tarafta da şehitlerimiz uğurlanıyor. Şehitlere saygısı bu derecede olan bir kişinin seçim öncesinde bu ülkenin daha sonra mevcudiyetine temel olacak olan en büyük mücadelesinin şehitlerini anmak için istismar konusuna girmesi kadar acı bir manzara yok. Muhalefeti davet etmiş etmemiş önemli değil. Çünkü muhalefet artık onu anayasanın tarif ettiği konum içinde görmediği için daveti bizim muhataplıkta teşkil etmiyor açıkça söyleyeyim.
Ruhat MENGİ- Ama efendim tabi bu şey değil. Yani evinize bir komşunuzu falan davet etmiyorsunuz. Burada bir devlet geleneği var…
Haluk KOÇ- Kalktı efendim o. Devlet geleneği kalktı artık yok.
Ruhat MENGİ- Bir parlamento var. Aslında önemli olan yani hakikaten bunun mecliste tartışılması gerekir. Parlamenter sistem devam ediyor mu, etmiyor mu? Parlamentoya saygı var mı, yok mu? Ya da parlamento sadece iktidar partisinden mi oluşuyor?
Haluk KOÇ- Ruhat hanım hayır yok. Zaten meclis kapalı biliyorsunuz seçimlere kadar. 7 Haziran’dan sonra YSK kesin sonuçları açıkladıktan sonraki günlerde toplanacak biliyorsunuz anayasa gereği. Zaten böyle bir kavramın peşinde değil. Yani mevcut olan yasama organının kendi içinden iktidar kanadından çıkarttığı yürütme organı da sadece bir görüntü. Sayın Başbakan ne kadar kendini paralarsa paralasın, ne kadar gerçekten ben Başbakanım gibi bir hisse kapılarak ortalarda dolaşırsa dolaşsın böyle bir konumu da yok. Ben her şeyim diyor. Cumhurbaşkanıyım, Başbakanım, parti Genel Başkanıyım, üniversite rektörüyüm, anayasa mahkemesi başkanıyım, spor kulübü başkanıyım, apartman yöneticisiyim, her şeyim.
Ruhat MENGİ- Medyayı unutmayın lütfen.
Haluk KOÇ- En büyük medya patronuyum. Yani böyle bir mantıkta bu tablo Türkiye’ye yakışmıyor. Onun için 7 Haziran seçimleri tabi ki, ekonomi açısından, ihtiyacı olan kesimleri siyasi partilerimizin ekonomik temelde vereceği vaatler bakımından mutlaka önemli. Ama Türkiye’de demokrasinin kurumsallaştırılması, parlamenter sistemin bu tip ucubelerden kurtarılması içinde son derece önemli bir merhale.
Onun için bunu yurttaşlarımız sadece bir kısım kendisine hak tanınacak alanları değerlendirerek görüyor ama çok önemli bir kesimde gerçek bir demokrasinin kurumsallaştırılması, demokrasiyi tarif eden tüm kurum ve kuralların yerine getirilmesi, parlamenter sistemin özünde olan güçler ayrılığı ilkesinin yaşama geçirilmesi ve her şeyden önce bağımsız yargı, yargıç teminatı, hukukun evrensel doğruları, hukukun iktidar gücünü kullananların sopası olmaktan çıkartılması. Bu yönde de önemli bir yeniden yapılanma, yeniden parlamenter sistemi güçlendirme bölümü de olacak ekonomik vaatlerin yanı sıra.
Ruhat MENGİ- Bunlar efendi ana muhalefet partisi olarak ve halk olarak tabi sizin ve bizlerin dileği ama bakalım o başkanlık sistemi gelecek olursa yargı daha da etkisiz hale gelecek mi ve parlamento? Yoksa en azından bugünkü durumunu koruyabilecek mi?
Haluk KOÇ- Gelmeyeceğine emin olabilirsiniz. Yurttaşlarımızda aynı şekilde gelmeyeceğine emin olabilirsiniz. Çünkü yani bıçak kemiğe dayandı diye bir tabir vardır biliyorsunuz. Artık seyredilmesi, izlenmesi, söylediklerinin yani aklıselim bir yorumcu tarafından değerlendirilmesi artık mümkünlük sınırlarını aştı.
Ruhat MENGİ- Dün bazı izleyicilerimiz tarafından gönderilmişti kapılara konan kömür paketleri üzerinde Cumhurbaşkanının adı var fotoğraflarını çekmişler. Bilmiyorum yani hakikaten tam olarak kendim görmedim ama fotoğrafları gördüm.
Haluk KOÇ- O silahta elinden alınacak hiç merak etmeyin. Yani onu da ihtiyacı olan vatandaşa böyle bir iyane gibi yani işte o fotoğrafı konan kişinin lütfu gibi değil, ihtiyacı olan kişiye vatandaş olmaktan dolayı hakkı olarak verecek bir ekonomik destek programını da ortaya koymamız gerekiyor.
Ruhat MENGİ- Şimdi o nedenle siz kendi yapacaklarınızı gerçekten o kaynak nerede sorusunun karşılığı olan yapacaklarınızı halka duyurmanız lazım. Çünkü onların asıl birinci problemi kendi geçimleri, kendilerine verilen o paketler ve…
Haluk KOÇ- O bölüme geldiğimizde ben onu çok ayrıntılı bir şekilde anlatacağım.
Ruhat MENGİ- 17 – 25 Aralık hala Cumhurbaşkanı tarafından da unutulmadı. Son konuşmasında dün gece yarısı ben fark ettim Sayın Koç. Son konuşmasında yine 17 – 25 Aralık’ta Türkiye’nin milli kurumları hedef alındı dedi mesela. Ben gecenin o saatinde epeyce uzun bir süre Allah Allah 17 – 25 Aralık’la Türkiye’nin milli kurumları arasında nasıl bir bağlantı var acaba dedim. Siz bir bağlantı kurabiliyor musunuz efendim?
Haluk KOÇ- Valla ne hırsızlık, ne arsızlık, ne yolsuzluk, ne rüşvet milli sıfatı önüne gelecek kavramlar değildir. Yani korkunun ecele faydası yok diye bir söz vardır biliyorsunuz. Artık herhalde beyinde tasarladıklarının diline aktarılıp söz olarak, cümle olarak dışarıya çıkmasında da kusurlar başladı. Yani bana ifade kim edebilir. Siz bana sordunuz bende bunu milletimize soruyum. 17 – 25 Aralık olayları sırasında ortaya dökülenler, saçılanlar, ondan sonrasında yaşananlar, yani hırsızların polisleri kovaladığı, hakimleri, savcıları kovaladığı bir süreç. Ondan sonra meclis aşamasında artık ayan beyan görünür, her şeyin ortada olduğu zanlı diyelim o suçlamaların odağında olan kişilerin iktidar gücüyle ve yukarıdan talimatla nasıl üst yargıya gönderilmelerinin engellediği. Bunların neresi milli. Milli hırsızlık olur mu Ruhat hanım? Milli rüşvet olur mu? Milli arsızlık olur mu? Yani sıkıştı mı milli.
Ruhat MENGİ- 17 – 25 Aralık’ı hatırlatalım isterseniz. Bir o büyük soygun.
Haluk KOÇ- Herhalde hatırlarlar. O kadar izleyenlerimiz onu bilir. Ortaya dökülen bunca kirli işler, rüşvetler, görüntüler, para kasaları, çikolata kutuları, elbise kılıfları, teslimatlar, konuşmalar, sıfırlamalar, para kasaları. Bütün bunlar unutulmadı. Bütün bunlar unutulmadı ama yani bunların hangisi milli değerlere saldırı olarak nitelendiriliyor mevcut Cumhurbaşkanı tarafından ben onu anlamadım. Zaten gayri millilik konusunda örnek vermek gerekirse herhalde bütün bu davranışları üst üste topladığınız zaman işte bir gayri millilik örneği ortaya çıkar. Çünkü çalınan para demin kaynak tartışmaları da başlamıştı biliyorsunuz. Yani çalınan para bu milletin ortak hayrına kullanılacak olan paradır aynı zamanda.
Ben tabi deminki tartışmalara ufak bir katkıda bulunmak istiyorum. Yani bütün bunlar artık yapay konular bence. Yani biz siyasetçiler olarak anayasa, anayasanın temel ilkeleri ortada. Yeni bir anayasa olacak olsa da Türkiye Cumhuriyetini siyaseten tarif eden, hukuken tarif eden kavramlar herhalde değişmeyecek, onlar ortada. Türkiye Cumhuriyetini siyaseten tarif eden bölümler.
Şimdi bunların içerisinde insanları yani o şuna inanıyor, bu bu mezhepte, o o görüşte. Yani buna bakarak, tasnif ederek iktidarın şuanda temsil ettiği katı mezhepçi bir tutumla bütün yurttaşlarımızı bölmek, bir takım yaftalarla ifade etmek yanlışına düşmememiz gerekiyor. Çünkü bunlar sömürmek için, mevcut yolsuzlukları derinleştirerek sürdürmek veya eskilerinin tekrar tartışılmasını, yargıya aktarılmasını önlemek için bu tür tartışmaları her zaman bu toplumun önüne getirecekler ve böyle bir kamplaşma yaratmak isteyecekler. Bizler için insan önemli. İnsanın inancıyla, köküyle, kökeniyle, aidiyetiyle her şeyi onun zenginliği ve biz eşit haklara sahip, eşit hukuku paylaşan eşit birer cumhuriyet yurttaşı olduğumuz zaman zaten bu tartışmalara gerek kalmıyor. Ben orada onu bitirmek istiyorum.
Lütfi kardeşimin sözleri için çok teşekkür ediyorum. Bende parlamentoda o sıkıntılı gecelerde, o iktidar baskısının artık uygulamalı faşizme döndüğü gecelerde kendisinin MHP sıralarında nasıl yürekten mücadele ettiğini yakından bilen bir arkadaşıyım. Bazen duygularımız ortaklaştı şu şekilde; kabul edilmezlik. Yani görüyorsunuz gözü kara bir şekilde bazı uygulamaları oluyor ve parmak çoğunluğuyla bu uygulamalar hayata geçiriliyor. Yani ona isyan ediyorsunuz ama parlamentodasınız, sizi iç tüzük sınırlıyor ve sonuçta kabul edenler, etmeyenler noktasına gelip bir karara varılıyor. Çoğunlukla da çoğunluk elleri bu işi belirlemiş oluyor.
Ruhat MENGİ- Diyor ki bir tanesi gelen mesajlardan bugün gelenlerden. CHP Ege’de Yunanistan tarafından işgal edilen adalarla ilgili bir girişimde bulunacak mı diyor? 16 ada hep insanların içinde bir şey olarak kaldı. Acaba siz bir soru önergesi verdiniz mi parti olarak?
Haluk KOÇ- Bunlarla ilgili verildi, değişik arkadaşlarımız verdi hem CHP’den, hem MHP’den bu konuda çok sayıda soru önergesi de verildi. Ama soru önergeleri meclisin denetim mekanizması içerisinde AKP tarafından bizzat dönem sonunda Sayın Meclis Başkanında açıkladığı gibi çoğu kadük kaldı, yanıtsız kaldı. Cevap dahi vermediler. Yani mecliste denetim mekanizması gerek araştırma önergeleri, gerek sözlü sorular, yazılı sorular bağlamında fiilen engellenir duruma geldi. Çünkü denetimsiz bir meclis istiyorlar, yargısız bir ülke istiyorlar. Yani buna bakarsanız o konudaki uygulama sağlıklı, onurlu bir dış politika ile ancak bir iktidar değişikliğinde gerçekleşebilir. Değerli yurttaşlarımıza ben onu ifade etmek istiyorum.
Ruhat MENGİ- Çok fazla soruluyor mesela MHP AKP’yle koalisyon yapar mı seçim sonrası? CHP’yle MHP yapar mı diye soran çok?
Haluk KOÇ- Cumhuriyet Halk Partisi de yine Sayın Kılıçdaroğlu çok net ifade ettiler ortaya çok net ete kemiğe bürünmüş bir program koydu Cumhuriyet Halk Partisi. Sayın Mazıcı’nın da ifade ettiği gibi uzun yıllar sonra yani hem demokrasiyi, kurumları tahkim etmek, güçlendirmek yönünde, hem üreten bir Türkiye’yi ve üretileni de tabana sosyal devlet temelinde refahı yayacak bir ekonomi politikasıyla zenginleştirerek toplumun önüne geldi.
Sayın Demirel’in Allah uzun ömürler versin bir sözü var belki onu söylemek lazım. Daha doğmamış çocuğa pantolon biçmemek lazım. Öncelikle bu çerçeve içerisinde tek başına yönetime talip olmak tüm partiler gibi Cumhuriyet Halk Partisinin de temel hedefi.
Ama Sayın Mazıcı’nın geçen reklamlardan önceki konuşmasına müsaade ederlerse bir atıfta bulunmak istiyorum. Gerçekten demokrasilerin önündeki en büyük tehlike çoğunluklardır. Çünkü bir şekilde demokrasinin onlara tanıdığı hak ve özgürlükleri kullanarak, sandıktan bir şekilde bir çoğunluk olarak ortaya çıktığında dönüp ilk başta kendisini oraya getiren hak ve özgürlükleri budamaya, kısmaya ve onları ortadan kaldırmaya başlarlar ve ondan sonrada işte bugünkü Türkiye gibi bir fotoğraf, demokrasinin tartışılması ortaya çıkar.
Nurşen MAZICI- O yüzden çağdaş demokrasilerin hepsinde anayasal kuruluşlar vardır.
Haluk KOÇ- Fren mekanizmaları vardır. Ama medyanın bu dördüncü güçte bu fren mekanizmalarından çıkması örneğindeki gibi günün birinde yine büyük Atatürk’ün nutkundaki gibi yani tüm bu fren mekanizmaları işgal edilebilir, ele geçirilebilir ya da siyaseten vesayet altına alınabilir bugün yargıda olduğu gibi. Bütün bu güçler fren mekanizmaları, denetleme organları, yolları mekanizmaları bu çoğunluk tarafından kendi çoğunluğunun söyledikleri gibi tek milli iradeyi biz temsil ediyoruz kafa karışıklığına kadar olayı götürebilir.
Onun için Türkiye’de bence bugün en önemli gündem maddesi bu demokrasiyi tahrip eden, bu artık hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete bile milli diyen zihniyetin bu gücünün sandıkta ellerinden alınması projesidir. Bu çok önemli.
Ruhat MENGİ- Diyorlar ki Sayın Koç, CHP iktidara gelirse türbana serbestliği kaldıracağı yönünde kötü propaganda yapılıyor. Bu konuyu da aydınlatın lütfen. CHP başa gelse camileri kapatır da diyebilirler propaganda sırasında, onlar dinden uzak diyebilirler. CHP başa gelirse maaş alamazsınız da diyorlar mesela.
Haluk KOÇ- Valla her şeyi diyecekler sevgili yurttaşlarım, her şeyi söyleyecekler. Şunu herkes çok iyi bilsin Cumhuriyet Halk Partisi kimsenin inancıyla, kimsenin yaşam tarzıyla, kimsenin kılığıyla, kıyafetiyle uğraşan bir parti değil. Herkesin inancı, kökü, kökeni deminde vurguladım kendine özel alanlardır ve biz bunları onun onuru olarak kabul ediyoruz. Bizim odağımızda yurttaş var, insan var. Her bir insanımız, her bir yurttaşımız kendi değer yargılarıyla bizim birinci sınıf yurttaşımızdır.
Şimdi neden bu tür söylemleri çıkartıyorlar? Sıkıştılar. Çünkü bu değerleri daha öncede sömürerek siyaset yaptılar ve bu değerleri sömürdüler ondan sonra bu değerleri sömürerek oylarını aldıkları insanları da sömürdüler.
Şimdi bunların hepsi hilafi hakikattir. Yani gerçekdışıdır. Burada Cumhuriyet Halk Partisinin hem Genel Başkan Yardımcısı, hem sözcüsü olarak da Sayın Genel Başkanımız adına da ben çok net ifade ediyorum AKP kendi kazdığı kuyuya düşecektir. Esas milletin diniyle, imanıyla, diyanetiyle uğraşan AKP’dir. Yani bu değerleri çünkü tartışma alanına çektiği için, bu değerleri özel alanlardan devlet tartışmasına, ülke tartışmasına çektiği için kullanılabilir hale getirdiği için suçludur. Onun için mesela bir imam hatiplerle de ilgili bir takım şey var. Evet eğitim sistemimizin reforma ihtiyacı var. Evet temel eğitim sistemimizin farklılaştırılmasına ihtiyacı var. Ama herkes istediği gibi çocuğuna dini eğitimde verdirebilir, değişik yönlerden takviyede yapabilir. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Beyefendinin mezun olduğu Beyoğlu imam hatip lisesini unutmasınlar. Bir yanlışlık varsa düzeltme kaydıyla söylüyorum. Bildiğim kadarıyla Ecevit zamanında açılmıştı. Yani şunu söylemeye çalışıyorum. Yani bu alanlardan artık bu çocukları, bu insanları sömürerek siyaset yapma dönemi bitti. Ne veriyorsun o çocuğun babasına sen? Emekli olarak ne veriyorsun? Hakkını yiyor musun?
Yani şimdi kaynak soruyorlar Ruhat hanım. Biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisinin açıkladığı emeklilere çift maaş ikramiye, 1500 lira en düşük emekli maaşı, emeklilerden yapılan sağlıktaki kesintilerin kaldırılması, ülkedeki refah payından emeklilere pay aktarılması, taşeron işçiliğinin kaldırılması ve kadro verilmesi, kredi kart borcunun %80’inin silinmesi ve vatandaşlıktan doğan hakkı yoksulluk seviyesinin altındaki ailelere Cumhuriyet Halk Partisinin aile sigortası kapsamı altında verme sözü. Bunların tümünün maliyeti çıkartıldığında GSMH’ye göre oranı %2,94. Yani büyük bir somun düşünün bunun 2,5 – 3 dilimini ben bu projeler için ayırıyorum. Ayrılabilir mi? Ayrılabilir. Bu bir siyasi tercih meselesidir. Ben oluşan böyle bir kaynağın refaha yayılması ve bakın yine bir rakam söyledik Türkiye’deki şuandaki servetin %54’ü, 55’i nüfusun %1’inin elinde. Bunun sürdürülebilmesi mümkün değil. Böyle bir gemi yüzmez. Sosyal barış olmaz böyle bir ülkede ve siz bunu Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir aidiyet aramadan, bir siyasi bağlantı aramadan yani ben sana bunu veriyorum resmimi de koyuyorum kömür torbasının üstüne ki benim verdiğim belli olsun. Demin programda söylediğiniz gibi. Ondan sonra sen bu partiye üye olacaksın, seçim zamanında da bana oy vereceksin. Bunu da yakından kırsal alanda seçmen nüfusunun azaldığı bölgelerde bilhassa. Bende bunu günü geldiğinde takip edeceğim baskısıyla değil, kim yoksul, kimin ihtiyacı var, kimin sosyal devlet güvencesine ihtiyacı var devlet tarafından karşılanması gerek bunu Cumhuriyet Halk Partisi bir iane, bir yardım olarak değil adını da değiştiriyoruz vatandaşlık hakkı olarak vermeyi taahhüt ediyor.
Şimdi bakın kaynak tartışmasını açanlar elinizi vicdanınıza koyun, gözünüzü seviyem, artık bütün Türkçe tabirleri kullanayım. Allah aşkına bu kadar 17 – 25 Aralık sürecinde ortada dönen sıfırlanan milyon Eurolar, kaçak saraylar, filolar, uçaklar, bavullar içerisinde Libyalara, Suriyelere, Mısırlara aktarılan paralar, terörün desteklenmesi Suriye’de, silahların alınması, yani orada Suriye’de yerinden yurdundan senin politikanla edilen insanların mülteci konumuna düşüp Türkiye’nin onlara insani kaynak ayırması, yani bütün bunlar…
Ruhat MENGİ- Ama kaynak söyleyin 4 milyar…
Haluk KOÇ- 4,5 – 5 milyar dolara yaklaştı. Bu kaynak soranlar bir kere bunu Sayın Şimşek’te duysun, bunu bir kere asrın soygunu diye geçiyor değil mi Deniz Feneri. Bu Deniz Feneri’ndeki kaynak nerede diye sorabildiniz mi? Yüreğiniz oldu mu böyle bir olaya? Savcıları yargıladınız bunun üzerine giden. Daha bunun çok örneği var. Yani devletle iş yapan, Sevgili Lütfi kardeşim söyledi bir avuç müteahhit milletin en kutsalına da küfretme ahlaksızlığına soyunan insanlar. 630 milyon doları bir telefon üzerine toplayıp medya satın alanlar bu kaynak nasıl oluştu, bu havuz nasıl doldu diye bu kaynağı sorabildiniz mi? Şimdi emekliye 2 maaş ikramiye, yoksula şöyle bir devlet desteği dediğimiz zaman hepiniz koro oluşturup sıraya geçiyorsunuz kaynak. Kaynak var. Kaynak sizin çaldıklarınız. Kaynak sizin her türlü üstü kapalı, üstü açık, örtülü, örtüsüz ödeneklerle bu milletin emeğinden, helalinden, vergisinden aldıklarınız. Kaynak çok net açık. Tercih meselesi. Bütçede Cumhuriyet Halk Partisi bu tercihini bu şekilde kullanacak iki kere iki dört. Kaynak bu. Oranını da söyledim rakam olarak da söyledim.
Bu paketin içinde daha MHP açıklamadığı için herhalde bizimki daha ön planda. Şimdi bu paketin içerisinde demin söylediğim gibi ihtiyacı olan yurttaşa vatandaşlık hakkı olarak bu çerçeve program uygulanacak. Kaynağını çok net ortaya koyuyoruz. Ben detay rakamlarına girmiyorum. Bunu ekonomist arkadaşlarımızda açıkladı. Birde biliyorsunuz verilen kaynağın çeşitli aşamalarda piyasada döndüğü sırada her seferinde bir vergi olarak devlete tekrar geri dönüşü var. Buna çift çarpan etkisi diyor ekonomistler. Yani onun için %2.97, 3 bile olmuyor GSMH içindeki oranı. Ama AKP’nin kopardığı bu ülkeden aktardığı kaynaklara baktığınız zaman rakam bile bulamazsınız. Çünkü bir kısmı örtülü, bir kısmının devlette muhasebesi yok. Yani düşünebiliyor musunuz Lütfi kardeşimde hatırlayacak son 2 yılda bütçe getirdiler meclise. Bütçe geleneksel bir parlamenter rejimde nereden geçer raporlar? Sayıştay’dan geçer. Sayıştay raporları yok ve bir grup başkanvekili sonra bakan oldu o arkadaşımız AKP’li. Bu raporları getirecek kadar ahmak mıyız dedi, aptal mıyız dedi. Aynen bunu söyledi. Yani neyi kaçırıyorsunuz, neyi örtüyorsunuz? Ondan sonra millete yapılacak, milletin hakkı olan bir ekonomik paketi sorgulamaya kalkıyorsunuz. Siz önce demin söylediğim noktalardaki hesabınızı verin. Onun kaynağını sorma cesaretin olsun Sayın Şimşek. Ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisinin paketinin kaynağını sor.
Bir ufak bölüm bakın, taşeron işçi. 850 bin tane taşeron işçi var. Devlet bir hastaneden temiz hizmeti yaptıracak bir şirkete veriyor bunu. Parasını veriyor ve 70 tane işçi tutuyor. 3 ay dolarken birini çıkartıyor sigortalı yaptırmadan hemen yenisini alıyor. Yani kaçaklar ve o insanlar ertesi sabah gittiklerinde hangisinin senin bugün işine son verildi haberiyle karşılaşacağını bilmiyor. Onların evinde tencere kaynıyor, bacası tütmesi lazım, çocukları var. Bir eve ekmek girmedi zaman o evdeki huzursuzluğu düşünebiliyor musunuz?
Biz ne diyoruz 850 bin. Kaynak ne? Ben bu parayı zaten veriyorum taşeron şirkete. O zaman ben bunları kadroya alıyorum, taşeron şirkete vereceğim parayı o insanlara örgütlü, güvenceli, yarınından emin sendikalı bir çalışma hakkı olarak veriyorum. Taşeronluğu ortadan kaldıracağız gayet doğal. 850 bin kişi ve bir kaynak maliyeti de yok onu söylemeye çalışıyorum.
Bakın kredi kartı borçları, vay silemezsiniz, şunu yapamazsınız. İki tane kanun 2009 ve 2003 yıllarında çıkmış. 5915 sayılı kanun ve 4822 sayılı kanun. Siz bu haltı yapmışsınız ama yine mevcutlara yaranmak için yapmışsınız vatandaş kurtulmuyor bundan. Bir örnek bunu Kemal beyde verdi son derece önemli. Bir kamu bankası 10 milyar lira, 10 katrilyon eski parayla. Kredi kartı borcu alacağını alamıyor vatandaşlardan. Bunun varlık şirketleri var biliyorsunuz. Varlık şirketiyle konuşuyor bu 10 milyar batak diyor benim için. Sen bana 2 milyar ver ben 8 milyardan feragat ediyorum. Bu 2 milyara ben sana satıyım bu borçluları, ödünç işçi müessesi getirmişlerdi iş yasasında. Şimdi ödünç borçlu satıyorlar ve o varlık şirketi alıyor. 8 milyardan vazgeçiyor 2 milyar lira veriyor alıyor. Bir avukat ordusu, icra, haciz, mahkeme. O insancıkların elinde 3 bin lira borcu var, 4 bin lira borcu var, bilemediniz 5 bin lira borcu var. O zaman madem böyle bir gücün var gel bakalım buraya banka sen bunu 8 milyarı geçiyor musun? Al şu 2 milyar lirayı bu kadar kişiyi üzerindeki tasalluttan kurtaralım. Yapılabilir mi? Yapılabilir.
Bunu yapabilmek mümkün mü? Mümkün. Bu iradeyi niye göstermiyorsun? Çünkü göbek bağın var. Çünkü o havuz sermayelerini onların üzerinden tamamlıyorsun. Kendine oluşturduğun o müteahhit tayfasını, o haram havuzlarında o bankalardan aktardığın kredilerle besliyorsun. Yani böyle saç ayağı gibi haramın içine yuvarlanmışlar ondan sonra bana dinden imandan bahsediyor. Haramın içinde boğuluyorlar hala din imandan bahsediyorlar.
Onu da bütün yurttaşlarıma söylüyorum, bunların hepsi hallolabilir, siyasi iradedir, milletten yanadır ve bunun talebi de Cumhuriyet Halk Partisi tarafından çok açık, net ete kemiğe büründürülmüştür.
Ruhat MENGİ- Maliye Bakanı Şimşek ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan CHP seçim vaatleri için 150 milyar kaynak gerek dedi. Diğer Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak dedi ki, mesela emekliye çift maaş ikramiye ilk 100 gündeki vaatler. Emekliye çift maaş ikramiye, çiftçiye 1,5 liradan mazot ve aile sigortası için gereken kaynak 57 milyar 236 milyon dedi. Saray ve örtülü ödeneklere ikisine verilen örtülü ödenek yani şimdi Cumhurbaşkanı da istedi çünkü ve sınırsız bir para bu örtülü ödenek harcanıyor.
Haluk KOÇ- Denetimi yok düşünebiliyor musunuz?
Ruhat MENGİ- Hiçbir denetim yok. Hatta Cumhurbaşkanı dedi ki, sadece ben imza atacağım hiç kimse denetleyemez. Öbüründe çünkü Başbakanda, iki bakanında bildiğim kadarıyla denetleme şeyi var.
Haluk KOÇ- Eğer o paralar Suriye’ye bavullar içerisinde Müslüman kanı akıtmak için birilerine silah olarak veriliyorsa haram zıkkım olsun onu da söyleyeyim. Müslümanlığı kullanıyorlardı, Müslüman kanını akıtan sizsiniz. Sizin vebaliniz var, sizin elleriniz kanlı. Bu paralar nereye gidiyor? O kardeşi kardeşe vurdurtan o silahlar kimler tarafından sağlanıyor?
Lütfü TÜRKKAN- Allah’tan Aleviler Türkiye’de çok aklıselim insanlar ki bu kışkırtmalara prim vermiyorlar. Yoksa Alevi vatandaşlarımız eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kışkırtmalarına biraz karşılık verebilmiş olsalar Türkiye’nin sonu Ortadoğu bataklığından çok daha kötü olurdu.
Haluk KOÇ- İşte Hatay Sevgili Lütfü Hatay. Hatay zaten hoşgörüsüyle bilinen insanlarımızın yaşadığı bir kent. Hatay üzerinden o kadar ince oyunlar oynandı ki. Vaktinde bunları Maraş’ta yaşadık, Çorum’da yaşadık, Malatya’da yaşadık. Büyükşehirlerin sokaklarında, mahallelerin arasında yaşadık. Hatay verdiği bunun örneğini.
Nurşen MAZICI- Valinin, İstanbul belediye başkanının, AKP’den Arınç’ın, o zaman ki Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi şey olsa barışçılda çözülebilip insanlarda ölmeyecekti.
Haluk KOÇ- Siz o nefreti kini hatırlıyorsunuz. 50 milyonu sokağa dökerim dedi evde zor tutuyorum. Ondan sonra o küçücük biliyorsunuz 20 küsur kiloda öldü o çocuk sabi Berkin. Ve onun anasının o meydanlarda inancı, kimliği dolayısıyla yuhalatılması. Bunlar yürek yakan olaylar.
Ruhat MENGİ- Halkında dikkat etmesi lazım. Yani kendisine onlar işte Sünni değiller ona oy vermeyin ya da öbürü bilmem Alevidir buna böyle yapın dediğinde bir dakika sus bana mezhep deme. Bir kere Müslümanlıkta mezhep yoktu sonradan çıktı mezhepler. Biz Türkiye’yi mezhep kavgasına sokmak istemiyoruz.
Haluk KOÇ- Ruhat hanım herkese saygılı olacağız. Bakın en acı sözlerden bir tanesi madem açıldı diye söylüyorum Reyhanlı bombalaması oldu. Hemen CHP suçlandı. CHP’liler destek verdi şu bu ve ondan sonra bir açıklama var sevgili Lütfü’de hatırlayacak bunu. O kadar acı bir açıklamadır ki söylediği şu; orada 53 Sünni vatandaşımız öldü. Olamaz böyle bir şey. Bu söylendi bu ülkede söylendi. Hem de Hatay gibi en önemli fay hattında söylendi. Onun için Hataylıları ben bir kere daha hoşgörüleri için, birbirlerine besledikleri o sevgi için bir kere daha kutlamak istiyorum.
Ruhat MENGİ- Bir Hataylı olarak anne tarafından çok teşekkür ediyorum Hataylılar adına.
Haluk KOÇ- Gerçekten söylüyorum yani üzerine bu kadar oynanan bir küçük toplum yapısı o hoşgörüsünü, o yıllardır, yüzyıllardır sürdürdükleri o kucaklaşmayı, dayanışmayı bütün bu tahriklere rağmen korudular.
Ruhat MENGİ- Başbakan Davutoğlu 23 Nisan’da koltuğunu verdiği ilkokul 4. sınıf öğrencisine işte soruyorlar o arada muhalefet partilerinin seçim vaatlerini soruyorlar. Tabi bu soruda garip. 4. sınıf öğrencisine tutup gazeteciler muhalefet partilerinin seçim vadini sormazlar bende gazeteciyim. Bir çocuğun cevap vereceği bir şey değil bu. Sanki özellikle hazırlanmış bir soru gibi bu soruluyor. O arada Başbakan Davutoğlu kulağına eğilip bol keseden diyor ve buna da Levent Gök partinizden böyle bir aymazlığı cumhuriyet tarihinde görmedik dedi. O arada o öğrenci nükleer santralde istemiş aynı zamanda. Buda tartışıldı bu hafta.
Haluk KOÇ- Tek söz söyleyeyim. Sayın Davutoğlu’nun belki de gönül rahatlığı içerisinde Başbakanlık görevi yapabileceği tek gün 23 Nisan’dı onu da beceremedi. Tam 23 Nisanlarda gördüğümüz sahneye uygun bir Başbakanlık için bir günü vardı onu da beceremedi. Yani geri kalanı da zaten öyle bir görüntüsü yok. Siyasette hiciv olur bazen. Hak ettiği için bunları söylüyorum.
Çünkü bakıyorsunuz daha öncede söyledim ben. Bir yandan da üzülüyorum Nurşen hanımda akademisyen. Yani ne olursa olsun deminden beri eleştirdiğimiz bu 2015 Türkiye’sinde bu hani çoğunluğun artık bir baskıya dönüştüğü, demokrasinin rafa kaldırılma aşamasına geldiği bir dönemde Başbakan oluyorsan yine geldiğin kökene saygılı bir tavır sergile, bir onurlu duruş koy. Yapamıyorsan ben bu tahakküm altında çalışamam de. Bir şey yap ortada. Bakıyorsunuz konuşmalarına inanın Sayın Kılıçdaroğlu ağzına almıyor, artık cevap vermiyor. Bizlerde zorunlu olmadıktan sonra işte dünkü gibi Cumhuriyet Halk Partisine dönük bir takım saçma sapan böyle tarihin dehlizlerinden kurgulanarak çıkartılmış, çarpıtılmış bazı haberleri bugüne uyarlayarak bir siyasi menfaat elde etme gayretleri olduğu zaman alnının ortasına onların ne olduğunu ifade ediyoruz o kadar.
Ne yapacağımızı anlatmak zorundayız. Stratejinin yeni seçim beyannamesiyle birlikte siyasette yeni yönü de bu. Yani bırakalım bir boy aynası koyalım diyorum ben. Sayın Kılıçdaroğlu’da aynısı yapıyor da eyleminde. O boy aynası önüne geçsin Cumhurbaşkanı mı, Cumhurbaşbakan mı sıfatta değişiyor çünkü hepsi beraber. Hangisini kullanacaksa o boy aynası önünde kendi kendine baksın konuşsun. Cevap vermeye gerek bile yok bir çok konuda. Artık kova doldu, bıçak kemiğe dayandı. Yani bütün bu sürecin, yani hırsızlığın bile milli bir kavram olarak ifade edildiği, yolsuzluğun, rüşvetin milli sıfatıyla tanımladığı bir süreçte artık topyekûn bir silkiniş gerekiyor. Bu gerçekleşecek ben buna inanıyorum.
Ruhat MENGİ- HDP söylemlerini çok değiştirdi. Son yaptığı konuşmalar Selahattin Demirtaş’ın gerçekten tamamen böyle 180 derece dönmüş bir parti söylemi ve bu şu açıdan çok garip geliyor. BDP’yle biz ikiye ayrılacağız, biz adımızı değiştireceğiz Türkiye Partisi olacağız, öbürü orada kalacak ama biz aslında organik olarak bağlıyız birbirimize görüntüde ikiye ayrılmış gibi olacağız deyip tamamen HDP’nin söylemlerini değiştirmeleri çok politik, çok dürüst değil gibi siyasi açıdan. Biraz sonra bu sözleri biraz daha açıklayacağım PKK’yla da organik bağımız yok diyor. Ama dedi ki Selahattin Demirtaş, saraydaki ampullerin bir kaçını kapatsak yüzlerce asgari ücretlinin maaşı çıkıyor. Günlük 40 milyar sarayın elektrik faturası. Bir tek su bardağı, bunu yazdılar, çizdiler diyor saray inkar edemedi. Su içiyorlar ya su bir tane su bardağı asgari ücretten fazla. Altın kaplama olmazsa boğazından geçmiyor mu diyor. Tabi ki, sarayın masrafı hakikaten korkunç. Türkiye gibi bir ülke için dünya şampiyonu olmak ve günde bu kadar elektrik parası, bu kadar her odaya bir polis şeyi olacak gibi bir şey değil. Onun için herhalde kaynak sorulacak bir durum yok diyorsunuz efendim parti olarak.
Haluk KOÇ- Bunları ifade ettik Ruhat hanım. Yani kendi kendilerine bir kısır döngünün içine girmişler. O daire daralıyor. Aslında bütün bunların tedirginlikleri, çığırtkanlıkları, her tarafa hakaret edişin belli bir artık tahammül edilmez boyuta gelişi bir korkunun ifadesidir. Çünkü ellerinde şuana kadar kumanda ettikleri Lütfü kardeşimin de tanık olduğu o parlamentoda gerçekleri göre göre o buyurganlara itaat eden o sayı azaldığı zaman bir hesap sorma dönemi de başlayacak. Yani hadi tamam yaptınız ettiniz yeni bir dönem başlıyor. Yok öyle bir şey. Bu ekonomik program, ülkenin kendi ayakları, kaynakları üzerinde durması, refahın tabana yayılması ayrı. Kardeşim gel denecek tabi gel buraya. Gel yedin iştin şimdi hesap ödemeden kalkmaya çalışıyorsun masadan. Bunun hesabı tabi ki sorulacak. Yargı iktidar sopası halinden çıkartıldığında ve mutlaka bağımsız yargının…
Bakın, Sevgili Ümit Kocasakal’ın birlikte katıldığımız bir programda söylediği beni de etkileyen bir sözünü tekrar ediyorum. Müellifi Ümit. Bakın dedi, Türk Ceza Kanunları rafta duruyor dedi. Bugün için oraya el uzanamıyor dedi. O ceza kanunlarının çerçevesi içerisinde işlenen suçların karşılığı orada yazılı dedi. Günü geldiğinde hukuk bunları fitil fitil sorma gücüne sahiptir dedi. İşte o günlerde gelecek. Yani yapıp ben gidiyorum hadi eyvallah yok öyle. Sen ortalığı karıştıracaksın, milleti birbirine katacaksın, inanç yönünden, etnik köken yönünden bu ülkenin çimentosunu gevşeteceksin, birlikte yaşama iradesini tartışmaya açtıracaksın, ne idüğü belirsiz belki kendi siyasi amaçların, hırsların, beklentilerin için bir takım süreçler işleteceksin ve ondan sonra hırsızlığı, yolsuzluğu, arsızlığı, rüşveti milli diye tarif edip sanki mubahmış gibi topluma servis etmeye çalışacaksın. Ondan sonrada hiçbir şey olmamış gibi demokrasi ne yapalım, millet böyle karar verdi. Gideceksin hesabını da vereceksin.
Ruhat MENGİ- Şimdi o zaman şunu diyemiyoruz. Olsun efendim onlarda bavullarla paraları taşıdılar, para sayma makineleriyle çocukları bunu saydı ve ondan sonra evlerden sıfırlayamadılar o milyar dolarları taşıya taşıya arabalarla sıfırlayamadılar. Olsun birazda onlar yesin. Hayır. O çocuk eğer o yırtık çizmeyi giyiyorsa sen onu yiyemezsin kardeşim. Sen altın varaklı bardakla su içemezsin. Böyle bir hakkın yok.
Haluk KOÇ- İşte onun için siyaset diyoruz, onun için sosyal siyaset diyoruz. Ruhat hanım bakın, siz demin, bende zaman zaman o duygu şeyine kapılırım. Hekimlikte de yaşamıştım karşıma gelir, yardım edin. Ama siz bir kişiye yardım edebiliyorsunuz. Onun sorununu çözüyorsunuz belki o sizi mutlu edebilir, beni de bakabildiğim hasta mutlu etmiştir ama geneline dönük, benzerlerine dönük aynı yardımı, aynı katkıyı yapabilmek bir siyaset başarısıyla mümkün olabilir. Onun için demin söylediğimiz o ekonomik programı yani refahı tabana yaymayı ve ihtiyacı olanın devlet tarafından bir vatandaşlık hakkı olarak, bir siyasi karşılığında değil, vatandaşlık hakkı olarak onun ona teslim edilmesi, onun programı. Onun için önemli. Daha binlerce var. Recep amca var Ermenek’te.
Şimdi bakın bir şey söyleyeyim seçim sistemiyle ilgili. Yani bütün bu anlattığımız sürecin engellenmesinin en temel yolu bir; seçmenin oy kullandığı sandıkta bir kısmının saat 17.00’de sandıklar açılırken elini kavuşturup gözlemci olarak bulunması. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi, muhtemelen MHP’de ve oy ve ötesi, barolar, Ankara oyları diye değişik Türkiye’de organize olmuş STK’larda var. Yani onlarda bu sürecin içine giriyor. Yani bizim üzerinde durduğumuz ve geçen seçimlerde epey bir yüksek orana çıktığımız ıslak imzalı sandık tutanağı. Yani sandık sayılıyor, iptal, geçerli, şu bu, orada bulunan herkes temsilciler tarafından imzalanıyor. Bir nüshası ıslak imzayla alınıp mutlaka ilçe merkezine, oradan da ile ve bilgisayar sistemiyle Genel Merkeze geliyor. Bunu kontrol ettiğiniz zaman eğer sizin dediğiniz gibi seçsis içerisinde kaydırma şu, bu yaptığında bunun çok rahat takibi oluyor ve birçok şey tashih edildi bu şekilde. Ama buna yurttaşlarımızın da e biz oy verdik CHP, MHP ya da diğer partiler korusun. Yani eyvallah tabi oy vermekte bir görev ama Nasrettin hocanın fıkrası gibi hırsızında suçu var bu işte. Onun için herkesin bir seferberlik halinde buna katılması gerekiyor.
Ruhat MENGİ- Genellikle şu parti kazandı diye erkenden bir şey çıkarıyorlar ve insanlar sandık başını terk ediyormuş.
Haluk KOÇ- Kimseyi çıkartamazlar hakları da yok. Öyle bir yetkileri de yok.
Ruhat MENGİ- Balkon konuşması falan olursa sandık başını terk etmeyin demek lazım.
Haluk KOÇ- Kesinlikle son saniyeye kadar. Bu çünkü öyle bir milletvekilinin Türkiye’nin kaderini belirleyeceği sonuçlara yine hatırlayacak Sayın Türkkan 2010’daki anayasa referandumu öncesi 331’le geçti anayasanın tümü. Bir kişi eğer farklı oy kullansaydı 329’da kalıyordu ve yargı bu şekilde bir teslimiyet içine girmeyecekti.
Ruhat MENGİ- Peki sizce neden okul müdürleriyle, muhtarlarla, valilerle bu kadar sık toplantı yapıldı acaba?
Haluk KOÇ- Şimdi bakın, bir parti devletinden bahsediyoruz artık. Yani Türkiye’deki sistemi bir parti devletine dönüştüren ve altındaki tümünün kamu görevlisi, devlet görevlisi olanların birer parti görevlisi olarak hizmet etmelerinin sağlandığı bir süreçten bahsediyoruz. Darılmasınlar, gücenmesinler, suçsa suç işliyorum. Vali şuanda iktidar valisidir. İyi niyetli olup tarafsızlığını taşımaya, devlet görevi yapmaya çalışanları tenzih ediyorum. Bütün müdürler, muhtar deyip muhtarı suçlamayın muhtarlar hepsi rehin durumda. Adamın 150 oyu var köyünde. Büyükşehirlerdeki muhtarları demiyorum kırsal alanları söylüyorum. Gidiyor senin 150 oyun var diyor. Nasıl olur diyor bu köyde diyor 50 tane CHP’li var diyor, 30 tane MHP’li var diyor. 150 oyun 140’ı AKP’ye çıkacak diyor.
Nurşen YAZICI- O yüzden muhtarlarla toplantı yapılıyor.
Haluk KOÇ- O ayrı. O konuşma ihtiyacını gidermek için o toplantılar. Baskı altındalar. Daha sonra yol, su, su, ıvır zıvır. Kırsal alanlar çok farklı Türkiye’de. Yani bu il genel meclisleri, köye hizmet götürme şeyleri kalktıktan sonra iyice iktidara bağımlı hale geldiler. Onları o yönden tehdit ediyorlar. Onun için böyle bir devlet mekanizmasını devreye sokuyor.
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanının oğlu değil mi, güneydoğu da bir ilimize gitti ve oradaki Diyarbakır’dı herhalde. Okul müdürleriyle toplantı yaptı. Sen kimsin kardeşim? Cumhurbaşkanının oğlu ya da Cumhurbaşkanının kızı diye resmi bir makam var mı? Böyle bir makam var mı bana açıklayın Allah aşkına? Böyle bir mevki, makam var mı? Sen kimsin? Seni yüzlerce polis koruyor, resmi araçlar karşılıyor. Seni vali karşılıyor, o haram havuzundan beslenen müteahhitler senin oluşturduğun vakfa milyon dolarlar aktarıyor. Belediyeler sıraya girmiş sana araz tahsis ediyor. Elin Arap’ı sana bir seferde 100 milyon dolar veriyor. Yani nedir bu, böyle bir şey var mı? Bunun hesabını, kitabını yani sormayacak mıyız? Sen kimsin? Milli Eğitim Bakanı ne iş yapıyor burada Sayın Nabi Avcı? Yani onurunuzu koruyun. Nabi hoca severim sayarım bir onurunu koru. Kimdir bu? Bunun gölgesi altında talimatla milli eğitim politikası oluşturuluyor ya da bu tür sahnelere tanık olunuyor. Ruhat hanım bunlar karşılanabilir şeyler değil.
Şimdi bakın, yani bir şey soruyorum. Yüzbinlerce gencimiz işsiz, eğitimli işsiz sayısı %20’yi geçti. Bakın, ben KPSS’de yapılan ahlaksızlıkları açıkladım. Yine Sayın Türkkan’da mecliste çok övücü bir konuşma yapmıştı teşekkür etmiştim. Şimdi bakın, 300 tane açıkladım daha var geride 3 binden fazla var ama alt kademeler. KPSS sınavına girmiyorlar, istisnai kadro dolayısıyla en üstekilerin yakınları birbirlerini atattırıyorlar bir özel kalem müdürlüğü. Orada bir saat kalıyor o kadroda. Oradan yok Ankara’da TİB’e yok bilmem ne enerji kurumuna, yok EPDK’ya ve yüksek maaşla bir yeteneği olmadan, o konuda bir müktesebatı da olmadan KPSS sınavına girmeden atanıyorlar. AKP’ye oy veren yurttaşlarım, senin çocuğunda KPSS imtihanına giriyor, o çalınan hak senin çocuğundan da çalınan hak. Bu kadar acı.
İktisadi idari bilimler fakültesi, ziraat mühendisi, tıbbi sekreterler, twitterdan da izliyorsunuz kampanya açıyor çocuklar. Yani bütün bunlar haksız yere bir göstermelik sınav. Şimdi onu da kaldırıyorlar. Bir mülakat aşaması getirecekler, bir elek sistemi kurdular ya bunlar paralel, üçgen, beşgen, dörtgen arıyorlar. O başka bir şey. Tam biat edecek, kendilerinden gelecek adam arıyorlar. Yazıktır. Onun için bütün evlatlarına yazık.
AKP’ye inanarak oy veren, bir lokma bir hırka dediler, Allah rızası için, bunlar kul hakkı yemez diyerek, inanarak oy veren sevgili yurttaşlarım, senin çocuğunun hakkı da yeniyor. Onun için elimizi vicdanımıza koyalım.
Ruhat MENGİ- CHP iktidara gelirse maaşlar ödenemez konusuna biraz daha açıklık. Birde gelirse imam hatibe dönen okulları eski haline döndürecek demişler. Bunlar merak edilen sorular gelenler arasında.
Haluk KOÇ- Eğitim sisteminin çok açık bir şekilde bilgi çağına dönük, üretime dönük, Türkiye’nin sektörel olarak hangi alanda ne ihtiyaç gösteriyorsa mesleki eğitimin ona göre planlanmış, programlanmış bir yapısına ihtiyacımız var. Herkes istediği eğitimi alabilir. Hiç kimse ben çocuğumun dini eğitim almasını istiyorum, din ağırlıklı eğitim almasını istiyorum, bu yönde meslek sahibi olmasını istiyorum. Başımızın üstüne eyvallah. Ama Türkiye’nin birde gerçekleri var. Benim bilgi çağında hangi alanda hangi kalifiye elemana ihtiyacım var ona göre bir alt eğitim planlaması yapmamda gerekiyor. Yoksa bilgi çağına uymayan toplum üretemez. Üretemeyen toplum milli gelir oluşturamaz. Kaldı ki, biz hakça paylaşımdan bahsediyoruz. Onun için bu safsatalara kimse inanmasın. Herkesin inancına, kılığına, kıyafetine, yaşam tarzına saygılıyız.
Ruhat MENGİ- Maaşları da ödeyeceksiniz tabi ki.
Haluk KOÇ- Maaşların kaynağını söyledim. Zaten ifadede ettik onu bir kere daha tekrar edeyim. Bütçe bir tercih meselesidir. Bütçeyi söyledim. Büyük bir somun %2,7 veya 9’unu ayırdığınız zaman 2,5 – 3 dilimini ayırdığınız zaman 100 dilimin bunun karşılığı ……………… onun için bunun hiçbir şeyi yok.
Ekonomi dünyasına güven dediniz. Bakın, hukukun bağımsız olmadığı bir ülkede serbest rekabette olmaz, üretimde sekte yer. Şimdi bunu niye söylüyorum. Evet güven. Hukukun iktidarın pençesine düştüğü bir ülkede TÜSİAD Başkanı hanımefendi eleştiride bulundu, tespitte bulundu. Ağza alınmadık laflar. Kim söylüyor bunu? Ekonomi müktesebatı askeri kantin işletmek, sucuk, şeker satmak olan kişi söylüyor. Biliyor musunuz onun ne ürettiğini, ne kadar katma değer verdi acaba o grup? Ben onları savunmuyorum. Sadece eleştirenin eleştirdiği kişiler hakkında bir eleştirecek kapasitesi olsun, hakkı olsun, değerlendirme yargısı olsun. Onun için hukuk tam bağımsız olmadıktan sonra ekonomiyle baş başa giden bir kavramdır. Hukukun bu şekilde baskı altında olduğu ülkelerde ekonomide rekabet olmaz, üretkenlik olmaz ve dünyayla bırakın yarışmayı kendi içinde yarışamaz.
Ruhat MENGİ- Şunu hep söylüyorlardı yine geldi şimdi soru. Sandıklar açılınca içeri polis hiç kimseyi almıyor.
Haluk KOÇ- Öyle bir şey yok. Öyle bir yetkisi yok. Kim onu yapıyor ise partilerin il, ilçe merkezlerinde, Genel Merkezlerinde o gün herkes zaten alarmda, açık. Hangi emniyet görevlisi kendine verilmeyen bir yetkiyi kullanma gibi bir gafletin içine girerse suç işler.
Vişne Haber Ajansı