loading
close
SON DAKİKALAR

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Barış sürecinin AKP'yle olmayacağını biliyoruz. Gerçek barışı halklarımızla birlikte getireceğiz

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Barış sürecinin AKP'yle olmayacağını biliyoruz. Gerçek barışı halklarımızla birlikte getireceğiz
Tarih: 29.12.2019 - 16:04
Kategori: Siyaset

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Kanal İstanbul projesini de kendi iktidarlarını ayakta tutmak ve yandaşları ile müteahhitlerine rant kapısı açmak için yapmak istiyorlar" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Antalya İl Örgütünün 3. Olağan Kongresine katıldı. Buldan, "Şu anda gerçekleşecek olan bir barış sürecinin elbette AKP'yle olmayacağını biliyoruz. Bizler gerçek barışı ve adaleti halklarımızla birlikte, Türküyle, Kürdüyle, kadınıyla genciyle hep birlikte el ele omuz omuza bu ülkeye getireceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın" diye konuştu.

Pervin Buldan'ın açıklamaları şöyle:

"AKP hükümetinin 17 yıllık iktidar döneminde ülkeyi getirdiği durumun kriz ve kaos olduğunu hepimiz biliyoruz. Halkın taleplerine kulaklarını tıkayan bir iktidar, demokrasi ve çoğulculuğu dışlayan bir iktidar, hukuku ve adaleti buzdolabına kaldıran bir iktidar Saray iktidarıdır, bunu hepimiz biliyoruz. Özellikle içeride ve dışarıda yaşanan tüm sorunların çözümünün diyalog ve müzakereden geçtiğini bile bile bugünkü iktidarın gerginlik ve güvenlikçi politikalarla sonuç almaya çalıştığını da biliyoruz.

"Ülkede zenginleşen tek bir kesim var o da AKP yoldaşları"

AKP artık meşruluğunu kaybeden ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kendi vesayet sistemini kurmaya çalışan bir devlet partisine dönüşmüş durumdadır. Bunu biliyoruz, devlet AKP’nin emrinde. Adalet ve yargı bunların emrinde. Polis, ordu ve kamu bunların hizmetinde. Medya bunların denetiminde. Bu ülkede zenginleşen tek bir kesim var o da AKP yoldaşlarıdır. İşte burası Antalya; yoksulluğun, işsizliğin en fazla olduğu kentlerden biridir. Bir göç kentidir. İnsanlarımız burada tarlada ve inşaatta 3 kuruş yevmiye ile ayakta durmaya çalışıyor ama verdiği emeğin karşılığını alamıyor. Üretici maliyet yüksekliği nedeniyle artık üretim yapamıyor. Üreten ürününün, işçi de alın terinin karşılığını ne yazık ki Antalya’da alamıyor. Çaresizlik içerisinde bırakılan vatandaşların derdini değil, kendi kasasını düşünen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu iktidara boyun eğemeyenlere, biat etmeyenlere neredeyse yaşama şansı bırakılmıyor ne yazık ki. Biat etmeyen, diz çökmeyen HDP’dir, ona oy veren, gönül verenlerdir ve HDP’nin yanında olanlardır. Sadece bizler değil elbette ki, bu ülkede demokrasiyi isteyenler, barışı savunanlar ve özgürlükleri talep edenler de bu iktidara boyun eğmiyor, biat etmiyor.

"AKP hükümeti artık son demlerini yaşıyor"

İşte bunun için aslında hem saldırıyorlar hem tutukluyorlar ve aslında bizlerden çok korkuyorlar. Bunu da biliyoruz. İşte bizden korktukları için Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı rehin tutuyorlar. Bizden korktukları için bu arkadaşlarımızın özgürlüklerini ellerinden alıp cezaevinde kalmalarına neden oluyorlar. Ancak şunu da belirtmek isterim ki, AKP hükümeti artık son demlerini yaşıyor ve son iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Bugünlerde çokça tartışılan ve gündemde olan Kanal İstanbul projesini de kendi iktidarlarını ayakta tutmak ve yandaşları ile müteahhitlerine rant kapısı açmak için yapmak istiyorlar.

"Kanal İstanbul ile yandaşlarının cebini doldurmaya çalışıyorlar"

İnsanlar işsizlikten, çaresizlikten intihar ederken bu iktidar ne yazık ki Kanal İstanbul gibi bir rant projesi ile kendi yandaşlarının cebini doldurmaya çalışıyor. Yolsuzluğa ve ranta yeni kanallar açmaya çalışan bu iktidara artık halkın sırtından geçinmekten vazgeçmesi ve halkın emeğine saygı duyması gerektiğini bir kez daha ifade etmek isteriz. Vatandaşlar ay ortasını getiremeyecek durumda iken iktidar kaynaklarını ranta ve silaha yatırmayı kendisine bir görev olarak ne yazık ki almış durumda.

"Sorunların silahla değil diyalog ile çözüleceğine inanan bir partiyiz"

Hepimiz çok yakından takip ettik, tanıklık ettik, gördük. 9 Ekim’de Kuzey Suriye’ye bir operasyon başlatıldı ve Kuzey Suriye’ye girildi. Daha önce Afrin’de olduğu gibi, Rojava üzerinden kendi iktidarlarını ayakta tutmaya çalışan bir anlayışla Kürt halkını bulunduğu yerlerde söz ve statü sahibi olmasını istemeyen ve dünyanın neresinde olursa olsun Kürt halkına yaşama hakkı tanımayan bir anlayışla 9 Ekim’de bunu yaptılar. Bunun bedelini sadece Kürtler ödemiyor. Bir bütün olarak Türkiye toplumu krizlerle ödüyor. Bu krizlerin de bildiğiniz gibi ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel anlamda Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini biliyoruz. Bizler hiçbir şekilde sorunların silahla, savaşla çözüleceğine inanmıyoruz. Barış, diyalog ve müzakere ile çözüleceğine inanan bir partiyiz.

"Koltuklarını sağlama almak için Libya’ya gitmek istiyorlar"

Şimdi AKP hükümetinin tıpkı Kuzey Suriye’ye başlattığı operasyon gibi farklı bir amaçla  Libya’ya bir savaş ve asker gönderme projesinin olduğunu yakından takip ediyoruz. Bu iktidar 'acaba Suriye’den Libya’dan iktidarım için bir şey devşirebilir miyim, koltuğumu sağlama alabilir miyim' diye dursun Türkiye halkları bu operasyonlara ve çatışmalı süreçlere onay vermiyor ve karşı çıkıyor. Çünkü biliyoruz ki her çatışma bir insanın yaşamını yitirmesine sebep olur, annelerin gözyaşlarının akmasına neden olur. Her bir çatışmada gencecik insanlar toprağın altına düşer ve bununla birlikte anneler ve babalar ağlar. Bunun için diyoruz ki her sorun mutlaka diyalog ve müzakere ile çözülsün.

Bu ülkeye komşu ülkeleriyle birlikte barış projeleri mutlaka ama mutlaka hakim olsun. Oyun kuran devlet anlayışıyla, güçlüyüz anlayışıyla AKP hem kendi içinde yani Türkiye’de hem de komşu ülkelerle büyük sorunlar yaşıyor. Güçlü devlet adalet ile olur, eşitlik hukuku ile olur, demokrasi ile kalıcı bir barış ile olur. Herkesi tutuklayarak, belediyeleri gasp ederek Kürt düşmanlığı yaparak ne güçlü devlet olunur ne de güçlü iktidar olunur. Toplumu ezerek, hak arayanı içeriye atarak, Kürt düşmanlığı yaparak, kadınların göz göre göre öldürülmesine katledilmesine seyirci kalarak olmaz bunlar. Adaletin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede adalet ve hukuk olmadığı için Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, milletvekillerimiz ve belediye eşbaşkanlarımızın cezaevinde olduğu bir sürece tanıklık ediyoruz.

Barış dedikleri için çözüm istedikleri için bugün cezaevlerinde binlerce arkadaşımız ve yoldaşımızın olduğunu biliyoruz. Bu ülkede adalet ve adil bir yargılama olsaydı bugün Demirtaşlar, Yüksekdağlar değil onları içeri atanların, tutuklama emri verenlerin içeride olması gerekirdi. Belediye eşbaşkanlarının değil onların yerine atanan kayyımların, hırsızların bugün cezaevinde olması gerekirdi.

"Türkiye ve Kürt tarihinin en vicdansız ve ahlaksız katliamı olan Roboski’nin üzerinden 8 yıl geçti"

Roboski’nin üzerinden tam 8 yıl geçti. Türkiye tarihinin ve Kürt tarihinin en vicdansız ve ahlaksız katliamlarından biri olan Roboski Katliamı bugün 8 yılını doldurdu. Yarısı çocuk olan 34 vatandaşımızın katledilmesinin üzerinde 8 yıl geçmesine rağmen, katliamı  gerçekleştirenler, vur emrini verenler hala yargılanmadı ve cezalandırılmadı. Aksine Roboskili ailelere cezalar verildi, Roboskili ailelerden tutuklananlar cezaevine konulanlar oldu. Bu haksızlığa, vicdansızlığa buradan itiraz ediyoruz. Roboski bu lükenin kanayan bir yarasıdır. Roboski’yi unutursak kalbimiz kurusun.

Kürt halkı demokratik siyasette ısrar ettikçe ne yazık ki bu devlet ve AKP hükümeti Kürtlerin üzerine gelmeye devam ediyor. Sadece Kürtler değil elbette, bu ülkede Alevi canlarımız evlerinin kapılarına çarpı işareti konularak tehdit ediliyor. Yine EYT’liler kendi haklarını isterken emekli olmak isterken, onlara 'emekli parası veremeyiz' diyenler kendi kasalarını doldurmaya çalışıyorlar. KHK ile insanları işlerinden, aşlarından, ekmeklerinden edenler kendi iktidarlarını koruyanlardır, kendi yandaşlarını zengin edenledir.

"Kürt düşmanlığı hukukunu her alanda görüyoruz"

Evet bu ülkede bir düşmanlık hukuku işletiliyor. Öteki düşmanlığı, Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı, muhalif kesimlere karşı bir düşmanlık hukukunun işletildiğini görüyoruz. Bunun yansımalarını da burada Antalya’da da çokça görüyoruz. Kürt öğrenciler zaman zaman burada linç ediliyor, hedef gösteriliyorlar. Kürt esnaflar burada zaman zaman linç edilip hedef gösteriliyorlar. İşte hükümetin düşmanlık hukukundan her kesimin nasibini aldığı ama hiçbir zaman bunlara prim vermediği bir dönemi yaşıyoruz. Bu Kürt düşmanı anlayışı sadece Antalya'da değil, Elif Kısa annemizin tutuklanmasında da görüyoruz. Kürt düşmanlığı hukukunu Sur Belediye Eşbaşkanımız Filiz Buluttekin’in gözaltına alınmasında ve 10 yaşındaki oğlunun başına silah dayanmasında da görüyoruz. Bu Kürt düşmanlığı hukukunu Taybet Ananın katledilmesinde gördük, belediyelerimizin gaspında görüyoruz. HDP’ye sabah akşam yapılan siyasi operasyonlarda görüyoruz.

Bu Kürt düşmanlığını İmralı’da Sayın Öcalan üzerinde yoğunlaşmış tecritte görüyoruz. Bu ülkenin barışına, demokrasisine katkıda bulunmaya çalışan Sayın Öcalan yıllardır bir tecrit yaşıyor. Zaman zaman göstermelik de olsa adaya avukatlar ve aileler ziyarete gitse bile İmralı’da mutlak bir tecrit olduğunu biliyoruz. Bu zor koşullarda bile ülkenin barışına katkı sunmak adına her zaman görüşlerini ifade eden ve bu anlamda katkı sunmaya hazır olduğunu ifade eden Sayın Öcalan’a yönelik bir tecrit asla kabul edilebilir değildir. Barış Sürecini hepimiz yakından takip ettik. 2011 ve 2015 yılları arasında bu ülkede; bizim de içinde olduğumuz ve katkı sunduğumuz bu dönemde, barış ve müzakere sürecinde bu ülkede tek bir insanımızın kılına bile zarar gelmedi. İnsanların huzur içerisinde geleceğine umutla baktığı, cesaretle baktığı ve gelecekte farklı umutlar yaşadığı bir dönemi hep birlikte geçirdik.

O dönem eğer heba edilmemiş olsaydı, o dönem eğer buzdolabına, rafa kaldırılmamış olsaydı bugün yaşadığımız kriz ve kaosları yaşamamış olacaktır. Ancak o dönemden hemen sonra yani 7 Haziran seçimlerinden sonra ne yazık ki bu sürecin bitirilmesiyle birlikte tekrar çatışmalı süreç başladı ve insanlarımız yaşamlarını kaybetmeye başladı. Çatışmanın ölümün bu ülkeye hiçbir şekilde kazanımı olmadığını biliyoruz. Akdeniz Bölgesine, Antalya’ya hiçbir katkısı olmadığını biliyoruz. Akdeniz’de yaşayan Antalya’da yaşayan halklarımız Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Ermenisiyle, Süryanisiyle, her zaman barış içinde kardeşçe yaşamasını bilmiştir ve bu uğurda mücadele etmiştir.

"AKP’ye rağmen bu ülkeye barışı biz getireceğiz"

Bir kez daha barış ve müzakere sürecinin kıymetini, anlamını bu iktidara hatırlatmak isteriz. Şu anda gerçekleşecek olan bir barış sürecinin elbette AKP'yle olmayacağını biliyoruz. Bizler gerçek barışı ve adaleti halklarımızla birlikte, Türküyle, Kürdüyle, kadınıyla genciyle hep birlikte el ele omuz omuza bu ülkeye getireceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Çünkü biliyoruz ki bu iktidarın artık inandırıcılığı kalmamıştır. Göreceksiniz ki AKP yıkılacak ve en kısa zamanda dağılacaktır. Zaten bir dağılma yaşayan bir iktidardan bahsediyoruz kendi içinde 3’e bölünen her birinin ayrı telden çaldığı, birbirini suçladığı, birbirlerinin yolsuzluklarını, suçlarını ortaya saçtığı bir dönemi yaşıyoruz. Onlar gidecek ama HDP bir çınar gibi ayakta durmaya ve büyüme devam edecektir.

Hem bu iktidardan kurtulmak hem de bu süreci hızlandırmak elbette bizlerin ve demokratik muhalefetin elindedir. Doymak bilmeyen bu iktidara dur demenin zamanı gelmiştir ve geçiyor da. Birbirimize sahip çıkmamız gereken bir dönemi yaşıyoruz. Mardin’de, Diyarbakır’da, Van’da, Hakkari'de halkın iradesine kayyım atanmasına Antalya’nın, İzmir’in, İstanbul’un itiraz etmesi demokratik dayanışmanın bir gerekliliğidir. Antalya, Akdeniz ve Ege tüm kıyı şeridi demokrasinin beşiğidir ve demokrasiye her zaman sahip çıkacaktır.

Burada sağladığımız demokratik birlikteliği ve mücadele ruhunu tüm ülkede güçlendirmek durumundayız. Türkiye halkları HDP'yle birlikte demokratik iktidara bir kanal açacaktır.  Demokrasinin, barışın, yeni yaşamın kanallarını mutlaka açacaktır. Buna yürekten inanıyoruz. Şunun sözünü veriyoruz değerli dostlar; bir sonraki seçimde bu ülkeyi HDP yönetecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusuz olmasın. Türkiye’nin cumhurbaşkanı Selahattin Demirtaş olacak, bu ülkeyi HDP yönetecektir. Kadınıyla genciyle, Türküyle Kürdüyle, emekçisiyle, işçisiyle muhalefetiyle bu ülkenin iktidarına talibiz. Bu ülkeyi barış içerisinde kardeşlik duygusuyla, özgürlüklere yol açacak bir ortamda yönetmeye talibiz."

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları