Homur'un kurucularından Canol Kocagöz: Bir avuç mizah yazar ve çizeri sermayeye karşı sınıf mücadelesini yürütüyor
Homur'un kurucularından Canol Kocagöz mizahla ilgili olarak "Yapısı gereği, her türlü antidemokratik uygulamalara karşı ve sermayenin sanat alanlarının örgütlenmesinin biçimini değiştirerek yapısını bozmak isteğine rağmen bir yolunu bularak muhalif tavrını sürdürecek" yorumunda bulundu. ...
İlk sayısını 18 Aralık 1999 tarihinde çıkaran Homur Mizah Dergisi 21 yaşına giriyor. 'Homur'un ilk sayısının yayımlandığı 1999 yılından bu yana derginin ekibinde yer alan Canol Kocagöz derginin 21. yılı dolayısıyla soL'dan Yavuz Karamahmutoğlu'na konuştu. Kocagöz Homur'un dünü ve bugününü anlattı.
"Yaratırken sınıf eksenini hiç aklımızdan çıkarmadan, savaşsız sömürüsüz bir dünya kurulması için çaba gösteren, kuruluş ilkelerine bağlı, mümkün olduğunca kolektif bir çalışma içinde Homur’u yaratarak yayınını sürdürme gayreti içinde olmamız, dergimizin uzun yıllar ayakta kalmasının önemli sebepleridir diyebiliriz" diyen Canol Kocagöz işçi sınıfının ve emekçilerin kültüre ve sanat eserlerine ulaşmalarını zorlaştırmak için müzelerin, evvela küçük paralarla girilmesinin daha sonra ulaşılamaz olmasının sağlanması, özel müzeler ile yayıncılığın kontrol altına alınması için büyük sermayedarların yayınevi kurmasının teşvik edilmesinin, kültür ve sanat örgütlerinin fonlanarak amorf bir yapıya sokulmasıyla günümüze kadar geçen süre göze alındığında iyi bir sınav verildiğinin söylenemez olduğunu belirtti.
Canol Kocagöz'ün Homur ve mizah üzerine yaptığı açıklamalar şöyle:
Homur kapaklarında 40'lı yıllarda çıkan Marko Paşa dergisinden alıntılar görüyoruz. Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Mustafa Uykusuz gibi ustaların bir araya gelerek çıkardığı Marko Paşa Mizah Dergisi’nin yolunda devam ediyorsunuz. 21. yılına kadar gelmeden, Homur nasıl yola çıktı, nasıl devam etti, kısaca öyküsünden bahseder misiniz?
Homur, emperyalizmin kirli saldırı planlarının arttığı, kapitalizmin çalışma hayatını yeniden dizayn etmeye çalıştığı günlerde, yaklaşık 21 yıl önce 18 Aralık 1999 tarihinde Evrensel Günlük Gazetesinin Cumartesi günleri verdiği ek şeklinde bir grup yazar ve çizerle beraber yola çıktı.
Sermayenin neo-liberal politikalarının hayatımıza hızla girdiği, aralarında mizahçıların ve çizerlerin de olduğu birçok basın emekçisinin işsiz kaldığı, esnek ve güvencesiz çalışmanın hayatımızda yer aldığı, çalışanların düşük ücretlerle çalıştırıldığı, sendikal hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, sosyal hakların kısıtlandığı, hatta yok edildiği dönemdi. Bir grup karikatürist ve mizahçı çareler tükenmez deyip işe koyuldu. Her hafta Beyoğlu kahvelerinde toplanarak mizahın dününü, bugününü ve yarınını tartışmaya başladık. Dünya ve ülke sorunlarına alışılmış mizahın dışında nasıl yaklaşabileceğimizin somut durumunu, yeni şartlarda bizlerin neler yapabileceğini tartışarak, geçmişte dünyada ve ülkemizde nasıl yollar izlendiğini, bugün gelinen noktada mizahın nasıl bir durumda olduğunu, gelecekte mizahın ve mizahçıların nasıl davranacağını önümüze alarak izleyeceğimiz yola karar verdik. Yapacağımız mizahın işçi ve emekçilerin mücadelesinden ayrılmadığı, ana eksenimizin işçi ve emekçilerin mücadelesi olduğu konusunda tüm arkadaşlarla görüş birliğine vardık. Artık dergimizin çizgisi belli olmuştu. Bizden önce “Halk için halkla beraber” şiarıyla çıkan Markopaşa efsane mizah dergisi ana rehberimiz olacaktı.
O günlerde NATO’nun Kosova'ya saldırısı gündemdeydi. Bizlerde de bu konuya dikkat çekmek için “NATO’ya NOTA” verdik anlamında NOTA diye bir sayılık bir broşür dergi çıkarmak fikri oluştu. Bunu bir sayı çıkarıp, başka bir önemli olay olduğu zaman yine o olayla ilgili bir sayı daha çıkaracaktık. Hazırladığımız NOTA örnek sayısını yaygın işçi ve emekçilerin hakkını savunan bir gazeteye götürmeye kararı aldık.
Günlük Evrensel Gazetesine örnek bir sayı ilettik. Gazete yönetimi dergimizle ilgilendi ve bize haftalık bir mizah sayısı yapmamızı önerdi. O zaman işin boyutu ve hacmi ile derginin adı da değişecekti. Grubumuz toplanarak adımızın HOMUR olması ile biçimini, formatını, Türkiye mizah tarihinde ilk defa kullanılan fıstıki yeşil rengini belirleyerek 18 Aralık 1999 Homur’un yayın hayatına katılmasını sağladı. Ve 21 yıllık macera başladı.
'Parayla satılmayan, gerek duyduğunda çıkan, piyasada bulamazsınız o sizi gelir bulur' diyen bir mizah dergisi, dünyada da galiba örneği yok, çizerleri ve takipçilerinin bu noktada sizce motivasyonu nedir?
Teşekkür ederim. Bu sorunuzun, bizim 21 yıllık mizah maceramızın en önemli kısmı olacağını zannediyorum. Bildiğiniz gibi kapitalist kurallar içinde bir yayın ve dergi çıkarırken piyasa ilişkilerinin geçerli olması gerekir. Derginin bir sahibi ve dağıtım, satış vs. bürokratik kurulları olur. Ama Homur Mizah Dergisi kapitalist ilişkiler içinde olmayan kural dışı bir dergi. Böyle olduğu için bu saydıklarımın hiç biri Homur’da yok.
Ama dergimizde neler var, neler yok dersek: Homur’un hem sahibi var hem de yok. Sahibi var; başta işçi ve emekçi halkımız ile demokratik kültür dernekleri, sendikalar, TMMOB bağlı odalar, Türk Tabipler Birliği (TTB) , barolar vb. ile biz yazan çizen emekçileri. Hem de yok. (HOMUR'un ben sahibiyim diyebilen patronu yok) Parayla satılmayan, dağıtımını çıktığı kuruluş ve örgütlerin üyelerinin yaptığı, işçi ve emekçilerin sıcak yuvalarına sessizce giren, kendi halinde karınca kararınca yayınını sürdürmeye çalışan, her sayısının diğer sayısından daha iyi olmasını düşünen bir dergi.
Yaratırken sınıf eksenini hiç aklımızdan çıkarmadan, savaşsız sömürüsüz bir dünya kurulması için çaba gösteren, kuruluş ilkelerine bağlı, mümkün olduğunca kolektif bir çalışma içinde Homur’u yaratarak yayınını sürdürme gayreti içinde olmamız, dergimizin uzun yıllar ayakta kalmasının önemli sebepleridir diyebiliriz. Kuruluşunda basın-yayın dünyasındaki bir çatlağı değerlendiren grubumuz HOMUR’u çıkarırken dergimizin piyasada bulunan mizah dergilerinden hem anlayış hem de artistik olarak ayrı özel bir dergi olmasını istemişti. 21. yılımızda hem biçim hem de içerik yönünden basın alanında piyasada bulunan dergilerden ayrı bir yerde durduğunu söyleyebiliyoruz. Sonuç olarak Homur, çıkarken planladığımız gibi istediğimiz gibi piyasa dergilerinden her bakımdan ayrı yerde duruyor. Bunun da bir dergi için önemli bir olay olduğunu söyleyebilirim. Konuyu biraz daha açarsak “Türkiye’de çıkan mizah dergilerinin hepsi aynı tarz ve biçimde çıkıyor. Biz ülkemizde ayrı kulvarda yürüyen mizah dergisi yaratalım” dedik onu da başardık.
Homur çıkarken çizer ve mizahçıların mücadele dergisi olmayı ilkelerinin başına alması, daha önceki yıllarda dünyada ve ülkemizde faili meçhule uğrayan Sabahattin Ali, ırkçı faşistlerce kaçırılarak öldürülen çizer arkadaşımız İbrahim Güngör, gerici güçlerce aydınlarımızla birlikte Madımak/Sivas'ta yakılan karikatürcü dostumuz Asaf Koçak, MOSSAD tarafından Londra’da katledilen Filistin’li çizer Naci El Ali, Şili’de faşist Pinochet Rejimi tarafından katledilen çizer Santiago Nattino, Fransa Charlie Hebdo saldırısında katledilen çizer dostlarımız Cabut, Tignos, Wolinski, Charp, Honore’nin katillerinin devamlı peşlerinde olacağımızı hiç unutturmadık. Bunların yakalanmaları ve teşhir edilmeleri için yapacağımız çalışmalar ile işçi ve emekçilerin sorunları başta olmak üzere tüm halkımızla beraber emek, çevre, barış, demokrasi, hukuk mücadelesi yapması Homur'a ayrı bir güç ve onur verdi. Halkımız ile onların demokratik kitle örgütleri başta DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası olmak üzere Türk Tabipler Birliği, TMMOB'ye bağlı odalar, KESK e bağlı sendikalar ile çevre ve barış mücadelesi yapan platformlar dergimiz HOMUR’a ve bu mücadelelerimize sahip çıktılar. Biz yazar-çizerlerimize de halkımızın talebine uygun dergi yapmak kaldı.
Bu değişen mizahı nasıl değerlendiriyorsunuz? Homur bundan nasıl uzak kaldı?
Her şeyin değiştiğini iddia edip, mizahın değişmediğini söylemek bizlerin kabul edemeyeceği bir şey. Mizah da bilim gibi değişen ve gelişen bir olgudur. Gelişen sosyal alanlar, toplumsal sınıflar ve teknoloji hepsi mizahımızı artıran, çeşitlendiren, biçimlendiren olgulardır. Homur da bu somut durumdan ayrı kalamazdı ve kalmadı da. Biraz da Homur’un başarısının sırrı gelişen teknolojiye uygun mizah ürünleri yaratması diyebilirim.
İçerik yönünden dergimize bakarsak dergimizin ilgi alanı olan çalışma hayatı ile çevre sorunları toplumumuzu etkiledikçe dergimizin içerik ve konuları da ona göre değişiyor. Yarattığımız ürünleri toplumsal hayata sunuyoruz, gelen tepkilerle de yeni yeni ürünler yaratıyoruz. Böylelikle toplumla beraber, toplum için ürünlerle bezenen dergimiz oluşarak yoluna devam ediyor.
Ayrıca karikatürün çizim tekniği ve renklendirmesi ile grafik tasarımı da şekil değiştiriyor. Sergileme tekniklerimiz de ona göre daha değişik zeminlerde olabiliyor. Görüntülü ve sesli sergilerin hayatımıza daha hızlı girdiğini görebiliyoruz. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin daha ileri gittiği günlerde sesli, ışıklı çizgileri sokakta giderken görebileceğiz. Belki dergileri de.
Daha küçük boyutta Kriz ve Homurcuk dergileriyle de okuyucularla buluştunuz. Sonra Kırmızı Metal Karınca isimli çocuk dergisini de yapmaya başladınız, bu dergiler nasıl yola çıktı?
İşçi ve emekçi sınıflar için çalışmalarını sürdüren HOMUR Mizah Grubu olarak, daha önceki yıllarda DİSK Birleşik Metal İş Sendikası ile HOMUR Mizah Dergisini çıkarmıştık, sergiler açmıştık. Bu çalışmaları daha üst boyuta çıkararak sendikanın bir mizah dergisi çıkarması için ortak bir proje geliştirdik. Bunun neticesi olarak Kriz ve HomurCUK Mizah Dergileri ile daha sonra Kırmızı Metal Karınca çocuk dergisini çıkardık. HomurCUK ve Kırmızı Metal Karınca Çocuk Dergimiz yayın hayatına devam ederek metal işçilerinin yaşam alanları ile sıcak evlerine konuk oluyor ve onlardan gelen olumlu tepkilerle yoluna devam ediyor. Ayrıca burada Kırmızı Metal Karınca ile metal işçilerinin çocuklarıyla da sıcak bağlar kurup küçük dostlar ediniyoruz.
Metal işçilerinin sınıf ve kitle mücadelesini aktif şekilde yürüten sendikalarımızdan DİSK Birleşik Metal-İş Sendikasının HOMUR Mizah Grubuna destek ve yardımlarının grubumuz ve mizah dünyamız için çok önemli olduğunu belirtmemde ayrıca yarar var.
Mizah, tarihimizde çok önemli dönemeçlerden geçti, 12 Eylül darbesi buradaki önemli kesitlerden ve kesintilerden birisi. Etkilerini ve değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorunuzu iki bölümde değerlendirirsek daha iyi olacak.
Açık askeri diktatörlük dönemi diyebileceğimiz birinci dönem. Bu dönemde mizahçılar faşizme karşı ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Yayın organları ile demokratik kitle örgütleri kapalı bile olsa askeri rejime karşı amansız bir mücadeleye giriştiler. Yayın organları kapatılsa da, çizgiler üzerinde soruşturmalar sürse de, yazarlar ve çizerler mesleklerinin hakkını verdiler ve birbirleri ile dayanışmayı yükselttiler. Muhalif tavırlarından vazgeçmeden yapabileceklerini yaptılar.
Demokratik kitle örgütlerin ve siyasi partilerin açılarak faaliyete başladıkları döneme rastgelen bu güne kadar olan ikinci dönemi ayrı değerlendirmekte yarar var. İkinci dönemde emperyalist ülkeler ABD Başkanı Reagan ile İngiltere Başbakanı Thatcher'ın 1981'de sermayenin kültür politikaları üzerine aldıkları neo-liberal kararların ( Kültür ve sanatın, eğitimin, özelleştirilerek meta haline getirilmeleri, işçi sınıfının ve emekçi halkımızın kültüre ve sanat eserlerine ulaşmalarını zorlaştırmak için müzelerin, evvela küçük paralarla girilmesi daha sonra ulaşılamaz olmasının sağlanması, özel müzeler ile yayıncılığın kontrol altına alınması için büyük sermayedarların yayınevi kurmasının teşvik edilmesi, kültür ve sanat örgütlerinin fonlanarak amorf bir yapıya sokulması veya sermayenin güdümünde çalışan sanat kurumları kurulması gibi kararlar) hayata geçirildiği günümüze kadar geçen süreyi göze alırsak iyi bir sınav verdiği söylenemez. Bu yıllarda sermaye kültür alanında şapkasını önüne koymuş her alanda etkili olduğumuz halde neden kültür ve sanat alanını kontrol altına alamadık, bu alanı nasıl kontrol alanına alabiliriz diye düşünerek yukarıdaki kültür ve sanat üzerine yürüteceği önemli kararları almıştır. Bununla da kalmamış güdümündeki ülkelere de bu fikirleri dayatıp, fonları kullanarak sanat insanı ile sanat kurumu devşirmeye başlamıştır. Bunun sonuçlarını da bugün günümüzde canlı canlı yaşamaktayız.
Bahsettiğim bu dönemde diğer sanat alanlarında olduğu gibi sermayenin her türlü saldırısına karşı mizahçılar da özel birkaç olay dışında sınıfta kaldı diyebiliriz. Ama yine de umutluyuz, bir avuç mizah yazar ve çizeri sermayeye karşı sınıf mücadelesini yürütüyor.
Homur'un da mizahında sözünü söyleme ısrarı var, Türkiye'de mizah son 20 yılda sizce nasıl yol aldı?
Mizah gelenekleri ile yapısı gereği, her türlü antidemokratik uygulamalara karşı ve sermayenin sanat alanlarının örgütlenmesinin biçimini değiştirerek yapısını bozmak isteğine rağmen bir yolunu bularak muhalif tavrını sürdürdü, sürdürecek. Bunun somut durumunun en güzel örneklerini de gezi olaylarında gördük. Gezideki müthiş mizah olmasaydı, o motivasyon ve mücadele fazla sürmeyebilirdi. Mizahın bu tavrı bile 20 yıllık mizah tarihimizin yolunun nasıl olduğunu bize açık ve net olarak göstermektedir. Gezideki mizahı diğer sokak mücadele ve direnişlerinde de görebildiğimizi söyleyebiliriz. Ayrıca burada dijital mizahı da unutmamamız gerekiyor. Teknolojik gelişmelerin ve dijital mizahın biz mizahçıları daha üst boyutlara taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Deprem umursamazlığına karşı dayanışma başta olmak üzere halkımızın her talebinin yanında her türlü çaba ve gayret içinde olan dergimiz Homur, mizahımızın verdiği güçle işçi sınıfımız ile emekçi halkımızın yanında aktif olarak yerini almasını bildi.
Ayrıca gezi başta olmak üzere, suyun ticarileştirilmesi için alanlarda, Haydarpaşa Garı başta olmak üzere çarpık kentleşme ile kentin talan edilmesine, nükleer santrallere karşı, kentsel dönüşüm alanlarında ve Kazdağı, Artvin / Cerattepe çevre mücadelesinde, Tekel direnişinde, 1 Mayıs’larda sokaklarda aktif olarak gördüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz. Homur “sanat sokakta” ilkesi ile hep sokakta ve böylece kamusal alanlara mizah ve karikatürü taşımaya çalıştı. Bunu yaparken aynı çalışma anlayışı içinde olduğu kardeş demokratik kitle örgütleri, sendikalar, TMMOB'ye bağlı odalar, TTB, barolar ve platformların yanında mizahi tavrıyla yer aldı, bundan sonrada yer alacak.
Bir süre hafta sonları bir gazetenin eki olarak çıkmıştınız, sonrasında sendikalarla olan ortak çalışmalarınızı biliyoruz. Bu çevredeki okurlarınızdan nasıl bir karşılık buluyorsunuz? Çizdiklerinize, yazdıklarınıza geri dönüşler nasıl? Homur bundan sonra da yayın hayatına bu şekilde mi devam edecek? Başka planlar da var mı?
Dergilerimiz 21 yılda 29 demokratik kitle örgütü, dernek, meslek odası, sendika ve platformlarla beraber oluşturuldu, bedelsiz olarak kitlelere ulaştırıldı. Üç sayısı 2.baskı yaptı. Her sayısı 10 bin ila 50 bin arasında tirajı olan HOMUR, fabrikalarda, grevlerde, yürüyüşlerde, mahallelerde, köylerde ve şehirlerde dağıtıldı. Homur dergileri, bugün demokratik kitle örgütleri, platformlar, meslek odaları, sendikalar ile yaşıyor ve savaşıyor. Hukuk, demokrasi ve özgürlük talebimizi birlikte yükseltiyoruz. Kitlelerle beraber olaya gerçekçi çözümleri bulmaya çalışıyoruz. Topluma güç ve mücadele azmi verdiğimizi zannediyorum. Olayların hem içinde hem de örgütlü topluluklarla beraber çalıştığımız için geri dönüşler hızlı ve yaratıcı oluyor.
Okurlarımızın başta grubumuz HOMUR olmak üzere dergilerimize sahip çıkarak bugünlere gelmesinde büyük katkı sağladıklarına inanıyoruz. Onlar olmasaydı 21 yılın sonunda ne HOMUR olurdu ne de dergiler ve çalışmalarımız. Ve tabi ki dergiler ile sergiler yaratılırken üretilen binlerce mizah ürünü.
Nasreddin Hoca, Aziz Nesin, Ruhi Su, Adnan Yücel, Naci El Ali gibi mizahımıza ve topluma yön veren ustalarımıza sahip çıkmak, yaptığımız ulusal ve uluslararası yarışmalar ile sergi, dergi, kitap gibi özel çalışmalarda hatırlatmak dergimize ayrı bir güç katıyor. HOMUR mizah çalışmalarını hayatın her alanına yaymak için yapılan sergi, dergi çalışmalarının yanında, İBB Şehir Tiyatrolarında Arif Akkaya’nın 2012 yılında sahneye koyduğu Bulgar yazar Stanislav Stratiev’nin yakın tarihimize göndermeler yapan “Otobüs” adlı tiyatro oyununda sahneye yansıtılan ve canlandırılan karikatürlerin Homur Mizah Grubu tarafından hazırlanması da halkımızın ve yaratıcı insanlarımızın gözünden kaçmıyor. Türkiye'de karikatürlerin bir tiyatro oyununda canlandırılarak yoğun biçimde kullanıldığı ilk örnek olarak tarihe geçiyor. Bu ve bunun gibi özel çalışmalar okurlarımız ile mizah ürünlerinin yaratıcıları arasında görünmez bağların oluşmasına sebep oluyor.
Ayrıca okurlarımızla ilişkilerimizin de onların dergimize sahip çıkarak bugünlere gelmesinde büyük katkı sağladığına inanıyoruz. Sendikalar ile odaların üyelerinin dergiye sahip çıkmaları, yazar ve çizerlerimizin işçi ile emekçilerin mücadeleleri ile kendi yaşamlarını sınıf kavgası ile birleştirmeleri sonucunda yayınlarımıza devam ediyoruz. Ayrıca az da olsa genç çizerlerle kucaklaşıyoruz. Hapishanelerdeki çizer dostlarımızla dayanışmayı yükseltiyoruz. Ürünlerini gazetemizde yayınlıyoruz. Yukarıda bahsettiğim gibi “sanat sokakta” ilkesini benimseyip sergilerimizi ve panellerimizi sokağa taşıyoruz. Yürüyen sergilerle kamusal alanda mizahın yer almasını sağlıyoruz. Sokak sokak dolaşan sergimizle, parklarda, caddelerde sergiler yaratıyoruz, dergiler dağıtıyoruz.
OHAL ile, KHK ile emekçi halkımız başta olmak üzere, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, TMMOB bağlı odalar, TTB, barolar ve vd. platformlara yapılan antidemokratik baskılar ile son Korona salgını direk olarak bu kuruluşların ayrılmaz parçası durumuna gelen dergimiz Homur’a da yansıyor. Açık olarak itiraf etmeliyim ki bu baskı döneminde Homur’un dağıtımı yapılamadığından kardeş kuruluşlarla yapacağımız çalışmaları ister istemez askıya aldık. Böylece yaratma talebinin azaldığını açık yüreklilikle söyleyebilirim.
Pandeminin kültürel etkinlik ve buluşmaları büyük ölçüde etkilediği bir dönemden geçiyoruz. Homur, bu döneme ilişkin özel çalışmalar yaptı mı? Neler yapacaksınız?
1 Nisan 2020 tarihinde TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesinde açacağımız Homur’un 20 yıl kapaklarından oluşan sergimizi iptal etmek zorunda kaldık. Hazır olan sergimiz açılmayı bekliyor. Bu sergi için bastırdığımız “Homur 20 yıl“ kapak seçkileri kitabımız basıldı, dağıtım için depoda bekliyor. Yukarıda bahsettiğim gibi OHAL, KHK ve bunların üstüne Korona olayı Homur’un dağıtım ağını yok etti diyebiliriz. Bu da bizi zor durumda bıraktı. Yalnız DİSK Birleşik Metal İş sendikası ile HOMUR Mizah Grubu’nun ortak projeleri olan HomurCUK Mizah Dergisi ile metal işçilerinin çocukları için yarattığımız Kırmızı Metal Çocuk Dergisi’nin yayını ve dağıtımını her türlü zorluklara rağmen sürdürmeye devam ediyoruz.
Pandemi döneminde HOMUR Mizah Dergimizi nasıl dağıtırız ve yaratırız gibi konular için kafa yorup özel projelerimizi hayata geçirmenin yollarını arıyoruz.
Bir süre daha Korona'nın hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğinin altını çizerek mizah ve karikatür yaşamımıza devam edeceğiz. Homur Mizah Grubu’nun faaliyetlerini de bu koşullar içinde düşünerek planlayarak devam edeceğiz.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları