CHP Milletvekili İlhan Kesici, Varlık Fonu’nu ‘Darlık Fonu’ olarak niteleyerek, “Önce paralel devlet, yarattılar; şimdi de paralel hazine yaratıyorlar. Varlık Fonu, dış borç bulabilme fonudur” dedi.
CHP İstanbul Milletvekili ve partinin ekonomi kurmaylarından İlhan Kesici, Yurt Gazetesi’nden Ülkü Çoban'a verdiği röportajda, ekonomiye, siyasete ve son günlere damgasını vuran gelişmelere dair çok önemli açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj:
*Türkiye ekonomisi oldukça çalkantılı günler geçiriyor. Dövizin kontrol altında tutulması için çalışmalar ve vergi indirimleri gündemdeyken son olarak da hükümetten Varlık Fonu hamlesi geldi. Ziraat Bankası, PTT, Borsa İstanbul gibi Hazine bünyesinde bulunan bazı kamu sermayeli şirketler Varlık Fonu’na devredildi. Ekonomi sizin uzman olduğunuz bir alan. Varlık Fonu nedir? Neden oluşturuldu? Hepimizin kafası karışık açıkçası… Siz bu fonu nasıl tanımlarsınız? Bu bir hayırsız evlat fonudur, mirasyedi evlat fonudur. Bu, Varlık Fonu değil, Darlık Fonu’dur. Mevcut varlıkları tüketme fonudur. Türkiye’nin 2017 yılı içerisinde 200 milyar dolarlık bir borcu döndürmesi lazım. 30 milyar dolar civarında cari işlemler açığımız olacak; kamu sektörünün vadesi gelmiş bir yıl içerisinde ödenmesi gereken dış borç ve faizi var, bu rakam da 15 milyar dolar civarındadır. İkisi yaklaşık 50 milyar dolar eder. 130 milyar dolar civarında da özel sektörün bir yıl içerisinde ödemesi veya yeni kredi bulup döndürmesi gereken borcu var. Bu üçünü topladığınız zaman, neredeyse yaklaşık 200 milyar dolarlık bir para eder.
Varlık Fonu, dış borç bulabilme fonudur. Artık normal yollarla dış borç bulamıyorlar, sadece bu varlıkları karşılık göstermekle dış borç bulmaya çalışıyorlar. Varlık dönemi bitti, darlık dönemi başladı. Önce paralel devlet yarattılar, Türkiye'nin başını belaya soktular; şimdi paralel hazine yaratıyorlar. Ayrıca Türkiye'nin başını ekonomik olarak belaya sokuyorlar. Devletin siyasi birliği dağıtılır gibi olmuştu, şimdi de mali birliğini dağıtıyorlar.
Süzme Bal Ak Parti’si dönemi *Sadece ekonomik değil, siyasi arenada da oldukça hareketli günler yaşıyoruz. Başkanlık sistemi tartışmalarının ardından şimdi bir referandum tarihi bekliyoruz. Bu siyasi tablo ekonomiye nasıl yansıyor? Türkiye’nin önünde iki tane büyük mesele var; bir tanesi ekonomi ile ilgili, ikincisi de Anayasa’daki değişiklikle ilgili. Ekonomi ile ilgili durum çok ciddi ve en önce tespit etmemiz lazım gelen durum şudur: AK Parti’nin net 14 yıllık bir performansı var. Bu 14 yılın, her yıl üst üste yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4,6’dır. Bu oran Türkiye normallerinin altındadır, hem de tek başına 14 sene iktidarda olmasına rağmen. 1946-2002 arasındaki 57 yılın ortalaması ise yüzde 5,1’dir.
Bu zaman dilimi içinde 2. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri, üç tane ihtilal, bir-iki tane yarım ihtilal denemeleri vardır. İçinde, Kıbrıs Savaşı mahiyetinde Kıbrıs Barış Harekâtı var. Kıbrıs dolayısıyla Türkiye’ye kurulmuş olan ekonomik ve askeri ambargo var. Olumsuz ne kadar şart veya gelişme varsa bu 50 yıllık zaman diliminin içindedir. Ortalama her yıl üst üste büyüme hızı ise yüzde 5,1’dir. Bu Türkiye normali olarak alınabilecek bir şeydir ve dünya standartlarında da iyi diyebileceğimiz orandır. 57 yılın ortalaması yüzde 5,1; AK Parti’nin 14 yıllık ortalaması ise yüzde 4,6…
Durum çok vahim, kötü, zayıf ve başarısız!
Benim “Süzme Bal AK Parti’si” diye tabir ettiğim bir dönem var. Bu 2007’den sonraki AK Parti dönemidir, çünkü bu dönemden sonra cumhurbaşkanı da artık AK Partili… 2007’ye kadarki cumhurbaşkanı başka bir insandı, AK Parti’nin dışındaydı ve onlar “Devletin tamamı bizim elimizde değil ne yapalım? Elimiz- kolumuz bir anlamda bağlı” diye söylüyorlardı. 2007’den 2016’ya kadar tam 10 yıl var, bu 10 yılın ortalama büyüme hızı %3,3’tür. Bu durum çok vahim, çok kötü, çok zayıf ve çok başarısız…
İtiraz edecek babayiğit arıyorum!
*AKP’nin ekonomide başarısız olduğunu rakamları vererek belirtiyorsunuz, peki neden bu denli başarısız olarak algılanmıyor?
Çünkü medyayı kontrol ediyorlar; bütün radyolar, televizyonlar, gazeteler, her şey kontrol altında olduğu için bunun söylenmesini çok aza indirgemiş oluyorlar. Diyelim ki ben bunu ayda yılda bir kere söyleyebiliyorum. Ama günde en az 20 tane televizyonda, en az 20 tane gazetede çok sayıda insan bunun tersi istikamette konuşuyorlar. Konuşulanın doğru ya da eğri olması çok da önemli değil kısacası. Yoksa rakam işte net, matematiğin yalan söylemesi söz konusu değil. TBMM’de bütün Bakanlar Kurulu’nun, 317 AK Parti milletvekilinin huzurunda, meydan okuyarak Meclis’in çatısına asıyorum ve Başbakan’a “Buna itiraz edecek babayiğit arıyorum” diyorum.
*Belirttiğiniz bu orana hiç itiraz edilmedi mi?
Benim söylediğim bu rakamlara bir tane itiraz gelmiyor. İtiraz edilebilir rakamlar değil, devletin rakamlarından hesaplanmış durumda. 14 yılın ortalaması 4,6 ve Türkiye ortalamasının çok altında, son 10 yıllarının ortalaması ise 3,3… Süzme Bal AK Partisi dönemi, yani ustalıklarının dönemi. “Ustalık dönemi başlıyor” demedi mi Sayın Cumhurbaşkanı? Aynı zamanda cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı, bütün bakanlar AK Partili… Bütün bürokrasi de tamamen onların elinde geçti. Son senesi de 2’nin altına doğru iniyor, burada deniz bitti. Ekonomide AK Parti’nin denizi bitmiş vaziyette.
AK Parti artık eskidi!
*İsim koymaktan imtina ediyorsunuz biliyorum ama Türkiye bir ekonomik krize doğru ilerliyor mu? Ya da bir ekonomik krizin tam merkezinde miyiz?
Deniz iki türlü bitti: 1- Akılları yani fikri şeyleri bitti. Türk ekonomisiyle ilgili söyleyecekleri laflar bitti. İlaveten de, eskidiler! AK Parti artık eskidi. Eskidiler, pörsüdüler, yüzleri çürüdü, fikirleri eskidi… Yeni 5 kuruşluk bir fikir ortaya çıkarabiliyor, söyleyebiliyor değiller. Böyle olunca ne yapıyorlar? İflas eden tüccarlar eski defterleri karıştırırlarmış. 1930-1940-1950 defterlerine geri dönüyorlar. 2017 ve ötesine dair söyleyecek ekonomik lafları kalmamış olması münasebetiyle bunu yapıyorlar. Ekonomiyle ilgili söyledikleri bazı laflar var, bugün itibariyle ne söyleyeceklerini filan biliyor değiller ama onlar da derde deva olacak laflar değildir, çünkü kıymetli bir lafları kalmadı.
İktidarları, ekonomik performansları belirler
*2001 krizi bir iktidar değişime sebep oldu, AKP’yi ortaya çıkardı. Bu doğrultuda şimdi de bir krize doğru yol aldığımızı ya da içinde olduğumuzu düşünürsek, bu kriz bir iktidar değişimine sebep olabilir mi? Toplum dinamikleri açısından iktidar belirlemede ekonomi önemli bir unsur mudur?
Tabii iktidarları asıl belirleyen, ekonomik performanslarıdır. Yani iktidara gelmiş olan bir parti, ekonomide iyi işler yapmış olursa bunun ölçüsü ekonomik büyüme, yıllık ekonomik büyüme hızıdır. Bütün dünya “Türk ekonomisi nasıl gidiyor?” diye bakmak istediğinde 50 tane parametreye bakmaz, 1 tanesine bakar: O parametre de yıllık ortalama büyüme hızıdır.
İktidarları ekonomi getirir, ekonomi götürür. Mesela bu ekonomik durum AK Parti’yi götürdü. Bir evvelki seçimde 49 almışlardı, 7 Haziran seçiminde 40 aldılar. Yüzde 10 olağanüstü büyük bir rakam… Bir iktidarın, 10 puan düşmesi demek dünya yıkıldı demektir. Normal şartlarda AK Parti, iktidarı kaybetmişti zaten değil mi? 14 senedir tek başına iktidar olan bir parti, tek başına iktidar olamaz bir parlamento rakamına indi.
*7 Haziran’dan sonra, tekrarlanan seçimlerde tekrar tek başlarına iktidar oldular. Ne değişti o kadar sürede?
Ondan sonraki süreçte bir şekilde muhalefet icap ettiği kadar organize olup iktidarı AK Parti’nin elinden alamadı. Sayın Cumhurbaşkanı da vermemek için direndi ayrıca, o da başka bir faktördür. Normal olarak Ahmet Davutoğlu’ndan sonra, hükümeti kuramayacağı belli olduğu andan itibaren, ikinci en büyük partiye başbakanlık görevinin verilmesi lazımdı. Kemal Kılıçdaroğlu’na cumhurbaşkanının, başbakanlık görevini hükümeti kurmak üzere vermemesi bir anayasa ihlalidir. Anayasa suçudur demiyorum ama anayasanın da icaplarını yerine getirmemek olarak nitelendirilebilir.
İktidarın bir numaralı adayı CHP’dir
*Ekonomi-siyaset bağlamında önümüzdeki süreci nasıl görüyorsunuz?
Katiyet ile ifade edeyim ki, ekonomik performansın böyle devam etmesi halinde, önümüze gelecek ilk seçimde AK Parti zannettiğinden çok daha fazla büyük yara alır. Burada Cumhuriyet Halk Partisi ve muhalefet olarak bizim yapmamız icap eden şey, AK Parti’den ekonomik durum münasebetiyle kaçacak olan oyların bize gelebilir olmasını temin etmektir.
*Nasıl?
Onun yolu şu: Adam bakacak diyecek ki “AK Parti artık ekonomiyi iyi yönetemiyor. Bak burada CHP var, CHP’nin de içinde bu işleri bildiğine inandığım, kendimi teslim edebileceğim insanlar var, bunlar beni bu badireden çeker çıkarırlar”. Bizim işimiz halka bu istikamette güven vermek olmalıdır. Bu, “Sen bana güven gerisine karışma” demekle olacak bir şey değil. Televizyon programları, gazeteler, milletvekili faaliyetleri, parlamentoda yapılacak olan konuşmalar… ‘Ekonomik kadroyu temsil ediyor’ diye düşünülen insanların hem ayrı ayrı, hem toplu halde insanlara güven verecek bir resim vermelerine bağlı… Eğer biz bunu yaparsak hem CHP birinci parti olarak çıkar, hem AK Parti kendi umduklarından çok daha aşağıya düşer.
*İddialı bir söylem…
Elbette çok iddialı bir söylem bu, iddiasız söylemi de ben sevmem. Ekonomik resim, siyaset bölümündeki resim ile birbirini ahenkli ve uyumlu bir biçimde birleştirir ise AK Parti’ye iktidar yüzü yoktur, iktidarın bir numaralı namzedi bir numaralı adayı da CHP olur. Ama bunun bir tane şartı var; “Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz gelin bizi iktidar edin” filan değil. “Bu parti ve bu insanlar Türkiye’yi daha iyi yönetirler, benim şimdi içinde bulunduğum ekonomik durumun ilacı bunlardadır” imajının iyice yerleştirilmiş olması lazım.