'Blogcuların üssü'nün fikir babası Forutan'la 'yeni medya çağını' ve medyanın geleceğini anlattı...
İstanbul’da Galata’nın sessiz arka sokaklarından birinde bir grup insan harıl harıl bir şeyler üretiyor. Kimisi yazı, kimisi müzik, kimisi video, kimisi fotoğraf peşinde. Toplandıkları yerin adı ‘Blogger’s Base’ yani ‘Blogcuların Üssü’. Zevkli ve modern bir oturma odası gibi düzenlenmiş bir alanda bir araya gelip dijital içerik üretmeyi hedefleyen bu girişim birinci yaşını doldurdu. Bu yerin fikir babası Mansur
Forutan yıllarca yaptığı geleneksel gazeteciliğin ardından yeni medya çağını yakalamak için yola çıkmış.
Forutan ile gazetecilik, sosyal medya, internet ve blogculuk üstüne görüşleri.
‘Blogger’s base’ yani ‘blogcuların üssü’ fikri nereden çıktı?
Forutan: Bu fikir bana holding medyasında çalışırken geldi. Tırnak içinde “yaratıcı” bir şeyler yapıyordum. Ama bunu giriş kartlarıyla takım elbiseli insanların olduğu tekstil atölyesine benzeyen bir yerde, dünyanın en sıkıcı ortamında yapıyordum. ‘Ben nasıl bir yerde çalışmak isterim’ diye bir hayal kurdum ve yanıtı buydu. Sonra buna uygun ortamı ayarladık her şey ondan sonra gelişti. Sonra hiç hesapta olmayan bir sürü insan geldi, katıldı. Başlayalı bir yıl oldu ve sürdürebilir olup olmadığını zaman gösterecek. Burası bir ticarethane değil. Yaratıcı insanlar gelsin, ortaya güzel ürünler çıksın ve bunu finanse edebilirsek ne mutlu bize.
Peki, nasıl finanse ediyorsunuz burayı?
Forutan: Başta kafamızda olmaması karşın burası bir etkinlik mekânına dönüştü. Firmalar blogcularla bir araya gelip görüşmek ve ürünlerini tanıtmak istiyorlar. Mesela i-pad 2 çıktı burada tanıtmak isteyebilirler ya da bir banka caz festivaline imza atıyor buraya müzisyenleri getirebilir. Biz o ortamı sağlıyoruz ve o ortam da fena olmuyor. Bir sürü insan tanışıyor, konuşuyor. Karşılığında buranın belirli bir kirası var ve paradan anlayanlar o işleri hallediyor. Burası aslında bizim halka açık ofisimiz. Kirasını da bir şekilde ödüyoruz.
İlk açıldığında nasıl tepkiler aldınız?
Forutan: Bayağı ilgi oldu. Bazıları bana “Sen bunu San Fransisco’da yapsaydın milyonerdin” gibi şeyler söyledi. Yurtdışından insanlar da buraya geldi ve sanırım böyle bir yer dünyanın hiçbir yerinde yok. Yabancı blogcular gelerek burayı ofis olarak kullanıyorlar. Ayrıca buraya gelmek için blogcu olmak gerekmiyor yoldan geçen de gelebilir.
Blog büyük bir kütüphaneye düşmek gibiBlog tam olarak nedir?
Forutan: Blog ilk çıktığında ben de bir garip bakmıştım ama o zamanlar köşe yazarlığı yapıyordum. Blogcuları, günlüklerini yazan zavallılar olarak görüyordum. Aradan zaman geçti ve bir arkadaşım bana blogun ne olduğunu gösterdi. Gördüğüm şeyden sonra ceketimi aldım ve gazeteyi bıraktım.
Ne gördünüz?
Forutan: İnternetin sunduğu içerikten söz edersek bu yüzyılda bilgiye ulaşmak için sınırsız bir erişim olduğunu gördüm. Bu büyük bir kütüphanenin içine düşmek gibi. Eğer ilgi alanın ise tüm bu bilgiyi biriktirmek ya da bunun küratörlüğünü yapmak bile dünyanın en büyük hazzı. Çünkü bir sürü insan bir sürü yerde bir sürü şey üretiyor ve bunları kendi sitelerine koyuyorlar. Biz de bu sitelere blog diyoruz. Yemek, uzay, ekonomi ne alanda olursa olsun ortaya inanılmaz bir içerik çıkıyor. Gidip bayiiden bir dergi almanın karşılığı artık yok.
Blogcu kim peki? Yazar, sanatçı, yorumcu ya da gazeteci?
Forutan: Hiçbiri değil. Veya hepsi. Öyle bir kategorisi var mı diye de düşünmedim. Blogcu içerik üreten ve bu işi belli bir sıklıkta yapan kişi. Örneğin bir şarkı yapar ayda bir koyarım, film çeker her hafta bir bölüm koyarım, biri şeftir yemek yapar onun videosunu çeker koyar, biri köşe yazısı yazar. Kendi içeriğini oluşturduğun bir medyadan söz ediyoruz. Bu çok heyecan verici.
‘İyi bir blogu bulmak zahmetli ama zevkli’Bu biraz uzayda kaybolmak gibi değil mi? Herhangi bir blogu neden izleyelim? Forutan: Çünkü yaptığı işi iyi yapıyor.
İyi iş çıkaranı nasıl bulacağız?
Forutan: Biraz zaman harcamak gerekiyor. Bu dünyayı gezmekten farklı değil. Ama bu daha kolay. Oturduğun yerden günde bir iki saat harcanarak yapılabilir. Ben modern insanın yani interneti bu anlamda kullanan insanın asgari ücretle yaşayabileceğine inanıyorum. Sabah kalkıp beş tane iyi makale okuyabilir, iyi bir video ve akşam da güzel bir film izleyebilirsin ve bu dolu dolu geçmiş bir gündür.
Geleneksel medyada içerik editörün süzgecinden geçer. Bu blogcular için geçerli değil. Bunda bazı tehlikeler yok mu?
Forutan: Var ama tehlike sokakta da var. Bu internetle ilgili bir şey değil. İnsanın olduğu her yerle ilgili bir şey. Editörün de çok kötü bir editör olabilir. O mekanizma her şeyi güvenli kılmıyor.
Türkiye’de internetin bütünüyle özgür olduğu söylenemez. Bir blogcu kendini ne kadar rahat hissederek yaptıklarını sitesine koyacak?
Forutan: Fikir ve ideoloji üzerine açılmış bloglar için bir fikrim yok. Ama gördüğüm o ki bu ülkenin ihtiyacı olduğu kadar özgürlük var burada. Tabii Youtube’un kapatılması gibi olaylar baş ağrıtan, mide bulandıran şeyler ama en azından “biz bunu kapatamayız” deniliyor. Yani Youtube’un kapatılması mümkün değil.
Evrim teorisini savunan bir siteye erişim engellenebiliyor...
Forutan: Emin olun ki evrim teorisini destekleyen on milyon tane daha site ya da blog falan vardır. Yani bunu yok edemez, engelleyemezsiniz. Bakın Arap dünyasındaki tüm bu devrimler sosyal medya üzerinden oldu ki bunlar totaliter ülkeler. Kabloyu kesip her şeyi yapabilirlerdi ama yapamadılar.
Sizce geleneksel gazetecilik öldü mü?
Forutan: Öldü. Dünkü haberi kim ne yapsın?
Türkiye’deki yerleşik medya blog olayına pek sıcak bakmıyor.
Forutan: Bir geçiş dönemi söz konusu. Köşe yazarları bu kanala geçmek zorunda olduklarını biliyorlar. Şu anda bu sistem değişiyor. Yani eskiyle yeni yer değiştiriyor. Eski bundan çok korkuyor, yeni yerini kapmak istiyor ve aralarında ciddi bir sürtüşme var. Ama bunun önünde kimse duramaz, ne olacaksa o yönde gidecek. Bundan 5-6 yıl sonra dünkü haberi kâğıda basmak için bayağı bir düşünmen gerekecek.
Ama Türkiye’de herkesin internete erişimi yok. Gazeteye daha kolay ulaşılıyor.
Forutan: İnternetten günlük gazetesini okuyan çok ve 5 yıl sonra inanılmaz çoğalacak. Dünkü haberi kâğıda basıp göndermek hiç anlamlı değil. Düşünebiliyor musunuz; Fenerbahçe-Galatasaray maçı oynanıyor, bunun skoru biliniyor, herkes aynı gece üzerine konuşmuş ve ben ertesi gün gidip o gazeteyi alacağım! Patron ise makineleri çalıştıracak, skoru yazıp basacak ve Kastamonu’ya gönderecek! Dijital çağda bu ürünü kamyonla göndermek garip değil mi?
Ama blogculukla para kazanmak henüz mümkün görünmüyor...
Forutan: Kazanılabilir. Nasıl yapılacağının bende de yanıtı yok ama şirketler artık blogcularla ilgileniyor. Herhangi bir gazetenin ikinci sayfasına da ilan vermek bir yol ama bloglar, mikro siteler de orada. On tane gazete varsa 25 bin tane blog var. O zaman değerin 25 binde bir oluyor ve kendini işini iyi yaparak göstereceksin. Klasik medya etki ve para açısından güçlü olabilir ama dünyada olup bitenler blogları ya da sosyal medya araçlarını kullanan insanların sayesinde ilerliyor. Bu hoşa gitmeyebilir ama gazetecilik artık nalbantlığa doğru gidiyor.