12 Eylül 2010 Referandumu’nda, Anayasanın 10. maddesine “kadınlara pozitif ayrımcılık” hükmü getirileceği maddesi eklendi ve Anayasa paketi bu iddiayla oylamaya sunuldu.
Aradan bir yıl geçti. Bu zaman içerisinde ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda, kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere yapılmış sonuç alıcı bir uygulama olmadı. Tam tersine eşitsizliği artıracak bir dizi uygulamayla karşı karşıya kaldık. Şimdi yeni bir anayasa için yola çıkıldı, komisyon üyeleri belli oldu, AKP, CHPve MHP’nin anayasa komisyonu temsilcilerinin hepsi erkek, BDP ve Blok vekillerinden ise komisyonda kimin yer alacağı henüz belli olmadı.
Meclis tartışmaları yavaş yavaş başlarken, biz sokağın tartışmalarını sayfalarımıza yansıtmak istedik. Kadınların yeni Meclisten beklentilerini ve nasıl bir anayasa istediklerini sormak için Okmeydanı’ndaydık. Kimi kuaförde, kimi evde, kimi tekstil atölyesinde çalışan, Meclisten beklentilerini yaşamlarının zorlukları üzerinden anlatan kadınlar için yeni anayasa demek yoksulluğun, şiddetin, yok sayılmanın, ikinci sınıf görülmenin önüne geçilmesi demek. Beklentileri de bu yönde zaten: yasa çıkarmak yetmez, anayasa yapmak yetmez, hayatlarımızı “insanca” yaşanacak hale getirecek somut adımlar istiyoruz diyorlar.
KORKMADAN YAŞAMAK İSTİYORUM
Gülay Solak’la kuaförde sohbet ediyoruz. Kucağında bebeği var. Konuşmasının arasında onunla da ilgileniyor. Ona göre bugün kadınların en büyük derdi şiddet. “Şiddet uygulayan kişi hemen bir saat sonra serbest bırakılıyor, ertesi gün de gidip kadını öldürüyorsa burada ciddi bir sorun var demektir.” Erkeklerin kadına şiddet uygulamamaları için bir caydırıcılık olması gerekiyor Gülay’a göre, bu da öncelikle anayasada kadınların eşit vatandaşlar olduklarının altının çizilmesiyle olacak. Bir diğer önemli sorun ise sosyal güvence. Bunun ne kadar ciddi bir sorun olduğunu da bebeği doğduktan sonra görmüş: “Bebeğim doğmadan önce çalışıyordum, şimdi ev kadını oldum, gördüm ki ev kadını olmak çok zor. Ev kadınlarının bir güvencesi olması gerekiyor, evde verdiğimiz emeğin bir karşılığının olması gerekiyor. Eğer ben çocuğumu büyütüyorsam devletin bana destek olması gerekiyor. Avrupa’da kadınlar güvenle doğum yapıyorlar biz bir çocuk sahibi olunca ikinci çocuk için uzun uzadıya düşünmek zorunda kalıyoruz, korkarak kararlar alıyoruz”. Kadınların korkmadan yaşaması için devlete çok görev düştüğünü ifade ediyor. Bunun için de öncelikli olarak anayasanın bu görevleri tanımlaması gerekiyor: “Yaşama, eğitim alma, yeme içme özgürlüğü var deniyor ama insanın buna imkanı yoksa yazılı hak bir işe yaramıyor. Anayasanın insanların haklarını kullanabilmelerini de güvence altına alması gerekiyor. Bütün insanların aynı haklara sahip olduğunu düşünüyorum, yeni anayasa kimseyi birbirinden ayırmamalı, kimseyi bir diğerinden üstte görmemeli.”
BEN VATANDAŞ DEĞİL MİYİM?
Şadiye Şengül, Sivaslı. 1968’den beri de İstanbul’da yaşıyor. Hayat şartları yüzünden okuyamamış “Bizim yaşadığımız sıkıntıları çocuklarımız yaşamasın istiyoruz, geleceğimizin güvence altına alınması için Meclisin gerekeni yapmasını istiyoruz” diyor. “Pazarcılık yaparak büyüttüm ben çocuklarımı, kışın soğukta donarak, yazın sıcakta yanarak. Gece gündüz çalıştım eşimle beraber, ama geçim sağlayamadık. Neden böyle olsun? Felç geçirdim ben, bana mahalleliden başka yardım eden olmadı, başvurduğum yerlerde de gururumun ayaklar altına alınmasına izin vermedim. Çok zor günler geçirdim. Bir devlet, eğer vatandaşı sağlığından olduğunda ona el uzatamıyorsa neden vardır?” diye soruyor. Bu sorunun cevabını verebilen bir meclis istiyor şimdi. Ama biraz umutsuz. “Şimdi geçimimi sağlamak için çorap satıyorum, dört ayak dört el çalışıyoruz eşimle, ama insana yaşam hakkı tanıyan bir ortam değil bizim memleketimizin ortamı. Sabah 8’de çıkıyorum evden, akşam 9’a kadar kadın kuaförlerinde, hastane bahçelerinde çorap satıyorum. Kendim için bir beklentim kalmadı devletten, ne hastalığımda ne sağlığımda bir tek yararını görmedim, ama ben emek emek büyüttüğüm çocuklarım için insanca yaşam talep ediyorum Meclisten.” diyor. Sözü anayasaya getirince ciddiyetle doğruluyor yerinden. Söyleyecek bir çift sözü var: “Ben Alevi bir kadınım. İnancıma saygı duyulmasını istiyorum, cemevlerimizin ibadethane olmasını istiyorum. Irk ayrımı yapılmasını da doğru bulmuyorum, bütün insanlar benim kardeşim. Meclisin de bunu böyle bilmesini istiyorum. Ben kendimi bildim bileli çalışıyorum, ama eşim olmasa benim hiçbir sosyal güvencem yok, neden, ben tek başıma bu devletin vatandaşı değil miyim? Ev kadınlarına da sigorta hakkı sağlansın, ne var? İki çorap satınca vergi almayı biliyor, bütün evin yükünü çekene neden bir yararı dokunmuyor bu devletin? Benim torunum var, bir torba meyve alıp gidemiyorsam benim insanlığım nedir yani? Ortaköy’e Nişantaşı’na falan gidiyorum bazen iş için, bakıyorum kadınlar köpeklerine mama alırken yok şöyle olsun böyle olsun, yağsız olsun, vitaminli olsun diyor. Ben daha torunuma bir kilo kıyma almış değilim… Onlar anne de ben anne değil miyim? Meclis bu söylediğimi duysun, anayasamızı da ona göre yapsın”
İŞSİZLİK KONUSUNDA SOMUT ADIMLAR ATILMALI
Hacer Baş da aynı kuaförde karşılaştığımız Tuncelili, 21 yaşında genç bir kadın. Afyon Kocatepe Üniversitesi Dış Ticaret bölümünü bitirmiş, ama şimdi işsiz. “Yeni Meclisten ne bekliyorsun” diye soruyoruz, en büyük sıkıntısından başlıyor söze: “Meclisten işsizlik konusunda somut adımlar atılmasını bekliyorum.” diyor, işsiz kalmak çok zoruna gidiyor çünkü. Bir de yeni Meclisin barışa bir adım atılması için çok önemli olduğunu düşünüyor. Yeni anayasanın da bunu güvence altına almasının önemine dikkat çekiyor: “Bir kere barışçıl bir anayasa olmasını istiyorum, daha demokratik ve özgürlükçü bir anayasa olmalı. Herkese eğitim hakkı sağlayan işsizliğe çare bulan, insanlara insanca yaşam hakkının koşullarını sağlayan bir anayasa istiyorum”. Şiddet konusu onun da canını yakan ve devletin mutlaka ele alması gereken konulardan biri. Ona göre çözüm cezaların artması. Ancak eğitimsizlik de ciddi bir sıkıntı, “Eğer eğitim olanaklarından eşit bir biçimde yararlansaydı kadınlar kendi ayaklarının üzerinde durabileceklerdi. Meclisin kadınların kendi başlarına ayakta durabilmesini sağlayacak olanakları yaratması gerekiyor” diyor.
İNSAN AYRIMI YAPILIRSA, ANAYASA HİÇBİR İŞE YARAMAZ
Kadınlarla konuştuğumuz kuaförün sahibi Arzu Soner bir yandan müşterilerinin saçlarını yapıyor, diğer yandan da kulağı bizde. Arada da laf atıyor diğer kadınlara. Mesele söz vermekte değil ona göre, mesele verilen sözlerin tutulmasında: “Kadınlara ne kadar hak verilirse verilsin uygulandığını hiç düşünmüyorum” diyor. Erkeklerden daha fazla çalışıyoruz, erkeklerden daha fazla hayatı omuzlamış durumdayız ona göre ama en kötü koşullar altında yaşamaya mahkum edilenler kadınlar ona göre. Kadın cinayetleri de kadınlara reva görülen yaşamın özeti Arzu’nun deyimiyle. Kadını insan yerine koymak lazımmış önce, sonra gereken neyse yapılmalıymış: “İnsan ayrımı gözetmeksizin yapılmazsa anayasa, o zaman hiçbir işe yaramaz. Bugün baktığımızda her yerde ayrımcılık, her yerde ırkçılık, her yerde yandaşçılık var. Eğer bu anayasaya da yansırsa o zaman olmaz. Biz halk olarak bunun değişeceğine inanamıyoruz maalesef. Hükümet partisini tutuyorsan ayakta kalabiliyorsun, değilse kalamıyorsun. Bu ortamda yapılan anayasadan pek de bir beklentim yok doğrusu. AKP’nin yapacağı anayasaya güven duymuyorum.
Anayasa hayatımızda neyi değiştirmeli biliyor musunuz? Hayatımızın herşeyini değiştirmeli”.
HAK İSTİYORUZ AMA SADECE KAĞIT ÜZERİNDE DEĞİL!
Okmeydanı’nda komşulara misafir oluyoruz kuaför sohbetinden sonra. Sadece çay kahve içmeye gelmedik, anayasa konuşacağız deyince herkeste bir ciddiyet! Gerçekten ciddiye alıyor kadınlar bu süreci, Meclisin onların ne düşündüğünü, ne istediğini bilmesi gerektiğini, vekillerin görevlerini yerine getirip onların sözünü Meclise taşıması gerektiğini düşünüyorlar.
SAVAŞ SON BULSUN
Türkan Solmaz- “Bence anayasanın devletin sosyal devlet olma ilkesini gerçekleştireceği bir anayasa olması gerekiyor. Anayasanın demokratik olması gerekiyor. İnsanların anlayabileceği düzeyde olması gerekiyor. İnsanlar haklarını bilmiyor, biz kadınlar haklarımızı öğrenemiyoruz. Haklarımızı öğrenmek ve uygulanmasını talep etmek konusunda da güvencemiz olmasını istiyoruz.
Anayasa çalışmaları, çalışmaların içeriğinden ziyade komisyon içindeki kavgalar, çekişmeler üzerinden veriliyor, bizden de oturup seyretmemiz bekleniyor. Mecliste ne kadar yer alabiliyoruz ki oradan çıkan yasalar bizi temsil etsin? İhtiyaçlarımız var, çalışma hayatında erkeklerle eşit haklara sahip olmalıyız, ev içinde eşit haklara sahip olmamız güvenceye alınmalı. Bir de artık görüyoruz her yerde savaş var, evimizin içine kadar girdi, memleketin bir yarısında, komşu ülkelerde, her yerde savaş var. Artık biz savaş taraftarı olmaktan vazgeçmeliyiz. Kürt halkının da varlığını kabul eden bir anayasaya ihtiyacımız var. Sadece Türkler ibaresinin olması kabul edilebilir değil”.
YAŞAMIMIZ GÜVENCE ALTINDA OLSUN
Gülten Yeşilyurt - Anayasadaki haklarımın ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Ne olması gerektiğini de hayat gösteriyor. Mesela, kadına yönelik şiddet olayları çok artmış durumda. Mağdur kadınların devlete sığınması ama devletin onlara sahip çıkmaması, kadınların mağduriyetine neden olan erkeklerin caydırıcı şekilde cezalandırılmaması bu şiddetin faillerini cesaretlendiriyor. Öncelikle anayasanın kadınların yaşam hakkını güvence altına alması lazım. Mesela Türkiye’de kadın sığınmaevlerinin sayısı çok az. Yasalara baktığımızda sığınmaevi açma zorunluluğu var ama denetim olmadığı için bu zorunluluğun yasal olarak olması bizim hayatımızda bir şey değiştirmiyor. Sadece yasal düzenleme yetmiyor, haklarımızı kullanabilmemiz için somut koşullar yaratılmalı. Ben 13 yaşımdan beri tekstilde çalışıyorum, bizim çoğu arkadaşımızın okuma yazması bile yok. Göçle gelen arkadaşlarımız insan muamelesi bile görmüyor. İşyerinde sözlü ya da fiziksel tacize uğrayabiliyor kadınlar, hakkını aramaktan korkuyor ama. Kadınlar şu anda kendilerini sahipsiz hissediyor. Toplumumuzda da ‘kadın bir şey yapmıştır ki başına bunlar gelmiştir’ gibi bir algı var, bu algıyla mücadele edecek bir anlayış hakim kılınmalı. Bugün Türkiye’de ekonomik kriz olduğunda bakan çıkıp diyor ki ‘işsizliğin sebebi iş arayan kadınlardır’, yargının yükünün azaltılmasıyla ilgili HSYK ‘Tecavüze uğrayan kadın tecavüzcüleriyle evlendirilsin’ diyebiliyor. Bu zihniyeti oluşturanların yeni anayasaya dokunmaması lazım bence! Kadın vekillere bu noktada önemli görevler düşüyor. Hoş, bu zamana kadar bu anlamda bir adım göremedik onlardan ama, anayasa yapım sürecinde bunun böyle olmaması lazım.
İŞ YAŞAMINDA EŞİT KOŞULLAR SAĞLANSIN
Gülsün Aslan - Çalışma hayatının getirdiği zorlukları bilen birisi olarak anayasa ile ilgili beklentilerim şunlar: öncelikle kadının özgürlüğünün sağlanması gerekiyor, bunun için de kadınların ekonomik özgürlüğünün olması gerekir. Neden daha az istihdam ediliyoruz, önümüzdeki engeller ne? Buna somut çözüm bulunmalı. İş alanlarında, her yerde olduğu gibi, kadın daha geri planda kalıyor. Örneğin her ikisi de aynı eğitimi almış bir erkek ve bir kadından, kadın tercih edilmiyor. Kadının önündeki engellerin hukuksal dayanaklarının, toplumsal dayanaklarının ortadan kaldırılması gerekiyor. Benim için önemli olan şeylerden biri de eğitim. Eğitimin herkes için ulaşılabilir olması önemli, ama özellikle kadınlar için. Bizim de bu süreçten her adımda haberdar edilmemiz, müdahil olmamız gerekiyor. Bunun için eğitim olanaklarının sağlanması gerekiyor. Ben 10 yıldır iş hayatının içindeyim, ne istediğimi, hayatımı neyin kolaylaştıracağını biliyorum, ama bunun anayasal tarifinin nasıl olacağını bilmiyorum. İsteklerim şunlar, bir erkekle eşit koşullarda iş yaşamına katılmak ve çalışma hayatına devam etmek istiyorum. Kadının cinsel obje olarak görülmesinin engellenmesini istiyorum, kadına şiddetin hiçbir biçimde mazur görülmediği bir toplumda yaşamak istiyorum.