loading
close
SON DAKİKALAR

Kendi tarihimizi okur gibi

Kendi tarihimizi okur gibi
Tarih: 11.02.2012 - 23:06
Kategori: Kültür & Sanat

Maryam Şahinyan'ın Foto Galatasaray Stüdyosu'nun 50 yıllık fotoğraf arşivi SALT Galata'da sergileniyor

Şişli Hanımefendi Sokak’taki evinden her sabah Galatasaray - Çiçek Pasajı’ndaki fotoğraf stüdyosuna yürüyerek giden Maryam Şahinyan’ı hatırlıyor musunuz? Belki de 1996’da yaşamını yitiren Şahinyan’ın, 1935-85 yılları arasında Foto Galatasaray isimli stüdyosunda çektiği binlerce kare içinde sizin de bir fotoğrafınız vardır...

50 yıl boyunca makinelerini değiştirmeden, renkli fotoğrafa geçmeden, bir aile kurmadan tutkuyla gittiği o stüdyoda çektiği yaklaşık 200 bin fotoğraf Aras Yayıncılık’ın sahibi Yetvart Tomasyan’ın deposunda 20 yıl beklemede kalıyor; ta ki üç yıl önce Tayfun Serttaş’ın eline geçene kadar. Serttaş ve ekibi, aralarında cam negatiflerin de olduğu binlerce filmin bakımını yapıyor, filmler dijital ortama aktarılıyor ve SALT Galata’da Açık Arşiv projesi kapsamında bir sergiye dönüşüyor.

Bu arşiv 2012’nin ortalarından itibaren tam anlamıyla yaşamaya başlayacak ve katılıma açılacak. Fotoğraflar web üzerinde tüm dünyadan ulaşılabilir hale geldiği zaman insanlar, kendine ait fotoğrafları bulup kareleri isimlendirerek etiketleyebilecekler.

Şahinyan’ın çektiği fotoğraflarda neler mi görüyoruz? 50 yıllık İstanbul tarihini, değişimi, toplumsal panoramayı... Bayram kıyafetli çocuklardan aile fotoğraflarına, din adamlarından 40’lı yılların trans bireylerine, 70 sonrası göçle gelen değişimin yüzlerine, yeni doğan bebeklerin şaşkın bakışlarına... Özetle İstanbul’da yaşayan her milletten insana.

Foto Galatasaray stüdyosunu “gerçeküstü” olarak tanımlayan ve arşive yeniden hayat veren Serttaş, İstanbul’la bağları 40’lara kadar uzanan herkesin kendini bu fotoğraflarda aradığını söylüyor. Öyle ki sergiyi gezerken 60’larında Ermeni bir çifte rastlıyorsunuz. Size bakan binlerce yüz arasından yıllar önce Foto Galatasaray’da çektirdikleri fotoğraflarını arıyorlar. Bir yandan da Şahinyan’ın titizliğinden söz ediyorlar.

“Bu fotoğrafları kendi tarihimizi okur gibi okumalıyız” diyor Serttaş. “Bir Ermeni bu arşivde kendi tarihini görür, bir Türk kaybettiği kültürel değeri, kaybettiği ‘öteki’nin kültürel tarihini görür.”

Sivaslı Ermeni bir bürokrat torunu Şahinyan. Serttaş, Şahinyan’ın İstanbul’da aynı evde yıllarca müzmin bekâr hayatı yaşadığı kardeşine ulaşıyor. “Sivas’ta fabrikaları olan güçlü bir ailenin çocukları. Sahip olduklarını 1915 döneminde kaybediyorlar. Sivas’taki konaklarını terk edip Harbiye’de bir apartman dairesine sığınıyorlar. Bir burjuva hobisi olan fotoğraf çekmek, babası için geçim kaynağı oluyor. Parasızlıktan sadece erkek çocuklar okutuluyor. Maryam babasıyla çalışıyor.” Stüdyoların melez mecralar olduğunu, bir taraftan sanata öykündüğünü ama sanatın da onu küçümsediğini söyleyen Serttaş, “Aynı caddeyi paylaşan beş stüdyonun arşivini izlerken birinin sadece turistleri, ötekinin yeraltını, diğerinin de elit kesimi çektiğini görebilirsiniz. Maryam’ın ise artistik bir kaygısı yoktu. O esnaftı” diyor.

Numaralandırılan kutuların arasında Şahinyan’ın kendi el yazısıyla “yerine konulması unutulan filmler” cümlesi gözüne çarpıyor Serttaş’ın. Maryam’ın yerine koymayı unuttuğu filmler gibi biz de kendi tarihimizi yerine koyabilecek miyiz? Geçmişimizle yüzleşebilecek miyiz? “6-7 Eylül olayları sonrası gayrimüslim nüfustaki azalmayı, 80 darbesi ve göç gibi pek çok toplumsal olayı bu fotoğraflardan izliyoruz. Anı nesnesi olarak üretilen bir tarihi biz karşılaşma nesnesi olarak yeniden ürettik. Bu çok sert ve samimi bir karşılaşma. Genç kuşak belleği yerinden oynamış bir tarihin üzerinde yaşıyor. Dünyanın başka yerinde bir adama 50’lerden bir kare gösterin, orada sadece nostaljiyi görür. Oysa biz travmayı görüyoruz.”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları